63.ZUHRUF (ZHRF) SURESI - ANNE ÇEVİRİSİ - KURANIN ORJİNAL KOD DİLİ İLE

63.SURE = ZUHRUF (ZHRF) SURESİNİN ANNE ÇEVİRİSİ 

(Surenin Anlamı/Konusu: Bedenli Ruha Tekamül Sınavı için Dünya'da Gösterilen Güzellikler ve Ruhun Kendisini Eğitmesi, Dengelemesi Gereken Zevkler *szlk syf 427) 

(1*) Ruhun korunma zırhının anahtarı (HA MIM) olan, 

(2*) bu kitap (KTB) bedenli ruhlara beyanımızdır (BYN). 

(3*) Biz, ruhunuzun bağlı olduğu ilahi sistem, size verdiğimiz aklı kullanın (AKL) diye sessiz harflerden oluşan kodlama dilinde kolay anlayabileceğiniz şekilde arabiyen (ARB) ruhu olgunlaştıracak (KRE) şekilde beyan ediyoruz (CAL). 

(4*) Ve gerçekten yanımızda bulunan kaynak, ana (EMM) kitap (KTB) ruhun mertebesini içindeki ilimle yükselticidir, tüm bilgileri verendir, aliydir (ALV) ruha bilgilerin gücünü ve hakimiyetini kullanmasını öğrentendir, hakimdir (HKM). 

(5*) Siz aşırı giden, dengeyi aşan, hakkından fazlasını sarf eden (SRF) topluluk halinde yaşayan bedenlenmiş ruh grupları, kavimler (KWM) oldunuz (KWN) diye kötüyü uzaklaştırarak bütüne hizmeti tamamıyla (SFH) ruha hatırlatmayı (ZKR) yok mu sayalım, ruhun sonsuz yaşam hakkına darbe mi vuralım (DRB)?  

(6*)  Ve geçmişte bedenli olarak dünya hayatını deneyim etmiş olan ruhlarımıza, ve evvelki ruhlara (EVL) ne kadar da çok mesajcı ruhlar ile (NBE) mesajlarımızı gönderdik (RSL). 

(7*) Ve ne zaman ruhlara mesaj (NBE) getirdik (ATY) illa onunla alay ettiler (KWN HZE).  

(8*) Sonuçta şiddetli şekilde (ŞDD) onları (beşer DNA larını) yok ettik, helak ettik (HLK), o ruhlardan bunu yapanları yakalayıp bitirdik (BTŞ / szlk syf 136), geçmişte bedenli olarak dünya hayatını deneyim etmiş olan ruhlarımız, evvelki ruhlar (EVL) örneği, misalindeki gibi dünya deneyiminden geçip gittiler (MSL). 

(9*) Ve eğer ki O ruhlara semaları (SMW) ve yeryüzünü (ERD) kim yarattı (HLK) diye sorsanız mutlaka derler ki (QWL) yenilmez güçte olan Aziz olan (AZZ), yaratım ilminin sahibi Alim olan (ALM) yarattı.  

(10*) Ruhunuzun Yaratıcısı olan O, siz ruhlar için yeryüzünü (ERD) deneyimleme, öğrenme, ruhun tekamül yolu (MHD / szlk syf 948) yaptı (CAL) ve onun içinde positif versiyona hizmet eden dosdoğru yollar (SBL) yaptı (CAL) belki kılavuzu takip ederek doğru yolu bulursunuz (HDY).  

(11*) Ruhunuzun Yaratıcısı, semadan (SMW) ölçü ile kaderlendirerek (KDR) yaşamı başlatmak için su (MVH) indirir (NZL), ölü (MVT) beldeye (BLD) onunla hayatı geri getirir, hayatı yayar (NŞR) aynı şekilde siz ruhlarda sistemden bu şekilde ihrac edileceksiniz, çıkarılacaksınız (HRC). 

(12*) Bütün herşeyi (KLL) iki eş, çift olarak (ZVC) yarattı (HLK) ve semayı çevreleyen küreler, gökyüzü, dönme, daire, ileri geri giden kayık, filika gibi (FLK) ve bunları itip hareketini sağlayan çekim güçleri ile, nimetlerle (NAM) küme küme evrende taşınıyorsunuz, bedenlenmiş ruhlar olarak farklı deneyimlerle birbirinize rakib olarak tekamül sınavı oluyorsunuz (RKB). 

(13*) Bu sınavda eşitlik, pozitif ve negatifi deneyimleyerek dengede kalma (SVY) belirgin deneyimler olarak görünür kılınmıştır, zahirdir (ZHR) sonra ruhunuzun efendisinin, Rabbinizin (RABB) size verdiği gücünü, cuzi iradenizin yaratım gücünü, bu nimetini (NAM) kalple hatırlamak isteyip, sözle zikir edip, isteyip ruh anlaşmanızı hatırladığınız (ZKR) zaman o güç sizde dengelenir (SVY ) ve sürekli deyin ki; "Ruhumuza yol gösteren ışık, nur (SBH) yaratım emirlerimiz için getirilmektedir, seherdedir (SHR) yoksa senin boyutundan verilen yaratım gücümüzle, ışığınla, nurunla dünya deneyim yaratımımızı gerçekleştirmek için eşleşemezdik (ma-QWL KRN)". 

FYI *ZÜ-EL (sahip olmak ) EYN (iki zıt) KRN ( boyutun sahibi, yaratıcısı) = ZÜLKARNEYN - İyiliğe hizmet eden CEMALI GÜCÜ ve kötülüğü sadece gücünle aynalayarak kendi kendisini yok etmesini sağlayan CELALİ gücü dengeleyen hem dünya tekamülünü BAŞARIYLA BİTİRİYOR hemde de CENNETİNİ YARATMA İZNİ ALIYOR. Bunlara BARIŞI YARATAN = MÜSLÜMAN OLMUŞ RUHLAR = SLM deniyor!!!! Selamün Aleykum ise = Hepberaber güçlerimizle (celali ve cemali) dengeyi yaratıp barışı sağlayalım demektir, en doğrsunu ALLAH bilir. 

(14*) Ruhunuzun efendisine (RABB), Rabbinize, Kalbinizdekine dönün (KLB). 

(15*) O'nun sistemine, pozitife hizmet eden ruhlarından bazıları (ABD) bunu canlarının ve mallarının korunması için (CZY / slzk syf 215) yaptılar (CAL) bu, bedenlendirilmiş ruhların, insanların (ENS) nankörlüklerinin, kafirliklerinin (KFR) açık beyanıdır (BYN). 

(16*) Yoksa ruhunuzun tekamül yapılandırılması, inşasını (BNY / szlk syf 158) ) yaratımını (HLK) ve berrak, net, saf şekilde (SFV) dünya deneyim sınavı ile tekamül yapılandırılmasını, inşasını (BNY / szlk syf 158) siz kendiniz kabul etmediniz mi (EHZ)?  

(17*)  Ve o zaman, beşerlerden her biri (BŞR) benzersiz olarak (EHD) ilahi sistemin, koşulsuz sevgi ile yaratım, rahmani yaratım sisteminin dünya deneyimi için tekamül deneyimi için  rahimlere koyuldular (RHM), bazı ruhlar parlaklığı olmayan, rengi olmayan, karanlık (SVD) özgür iradeleri ile seçtikleri yönde negatif versiyonda (VCH) örnekler, misaller yaratarak (MSL) dünya sınavlarını, tekamüllerini tamamlarlar (ZLL) ve yaratıcıları bu ruhlara karşı öfkesini bastırır, özgür irade ile yaratım sistemlerini kapatır (KZM). 

(18*) Ya da ruhlar dünya yaşamı için (HLY) sadece dünya hayatı yaşarlar (HLY) ve o ruhlar beyanda (BYN) olmayan, farklı olan, gayri olan (GYR) münakaşada, davada olurlar, dünya davaları ile ilgilenir, birbirlerine dost, hasım olurlar (HSM). 

(19*) Ve sevgiyle yaratım yapan yaratıcın, Rahman (RHM) melekleri de (MLK) yarattı (CAL), onlar pozitife hizmet ederler (ABD) kadın (ENS) olarak yaratıldıklarına (HLK) şahit mi oldular (ŞHD), şahidlik söylemleri (ŞHD) kitaba kaydedildi (KTB) ve sorulacaktır (SEL). 

(20*)  Ve ruhlar dediler ki; eğer sevgiyle yaratan yaratıcım , Rahman (RHM) irade etseydi, isteseydi (ŞYA) (negatife) hizmet etmezdik (ma-ABD), onların ilmi, bilgisi yoktur (ALM), onlar illa "zan" ederler, kanaat veya kesin olmayan bir şey hakkında fikir oluştururlar, biliyormuş gibi hırs yaparlar (HRS).

(21*) O ruhlara dünya deneyimine gönderilmeden önce kabul ettikleri kuralları içeren (KBL) kitap (KTB) göndermedik mi (ATY), onunla maskeleri, gerçek olmayan ilmi kavramadılar mı (MSK)? 

(22*) Hayır! Dediler ki (QWL): Biz ebeveynlerimizin yaptıklarından (EBV) emin olup onları kaynak, ilke yaptık (EMM) ve bu doğrultudaki bilgi ile yazdığımız, yaptığımız eserleri (ESR / szlk syf 58) ilahi sisteme ulaşmak için kılavuz edindik (HDY). 

(23*) Ve bu şekilde olunca ruhları uyarması, gerçeği göstermesi için (NZR) kabul etmedikleri (ma-KBL) kendilerinden olmayan, herhangi bir kendilerine yabancı mesajcı ruh göndermedik (RSL), dünya zevklerinden zevk alan taraftaki ruhlar (TRF) illa dediler ki (QWL) ebeveynlerimizin (EBV) gelenekleri, prensipleri, emin oldukları şeylerle (EMM) doğru yolu buluyoruz, doğru olarak bunları algılıyoruz (VCD) ve biz ruhlar onların eserlerine (ESR) yakınlaştık, lezzet alıp kopyaladık, uygun bir şekilde takip ediyoruz, faydalınıyoruz, katma değer sağlıyoruz (KDV). 

(24*) Velev mesajcı ruh dedi ki (KVL) ebeveynlerinzin (EBV) üzerine eğilirken, hasaslık gösterirken bulduğunuz (VCD) şey ne ise ben daha iyiye, ruh frekansınızı yükselterek ilahi sisteme ulaştıranı (HDY) size getirdiysem (CYE). O ruhlar dediler ki (KVL) biz gerçekten senin mesajını (RSL)  red ediyoruz, inanmıyoruz, müteşekkir olmuyoruz, şükran duymuyoruz, gönderene nankörlük ediyoruz, göndereni tanımıyoruz (KFR). 

(25*) Biz intikam aldık (NKM) o ruhlardan, bak (NZR) işaretlerimizi yalanlayan ruhların (KZB) akibeti (AKB) nasıl (KYF) oldu (KWN). 

(26*) Ve o zaman İbrahim dedi ki (KVL) ebeveynine (EBV) ve içinde yaşadığı kavmine, bedenlendirdiğimiz ruh topluluğuna (KVM) sizin ruhlarınızın hizmet ettiklerinden (ABD) ben kendimi uzaklaştırdım, arındım (BRE). 

(27*) Ancak beni yoktan var eden ruhumun yaratıcısı (FTR) benim ruhumu ilahi sisteme ulaştırır (HDY). 

(28*) Ruhunun yaratıcısı sözlerini kelimelerle (KLM) kalıcı, baki (BKY) yaptı (CAL) belki ruhlar dünya deneyimlerinin sonrasındaki akibetlerini anlar (AKB) ilahi sistemden kovulmamak için kusursuz geri dönmeyi umarlar (RCM). 

(29*) Hatta bu ruhlara ve ebeveynlerine (EBV) zevk alacakları mal, meta (MTA) ve hatta ruhlarının hakları (HAKK) mesajcı ruhların (RSL) beyanları ile (BYN) geldi (CYE). 

(30*) Fakat Hakklarının bilgisi (HAKK) ruhlara gelince (CYE) dediler ki (KVL) bu gerçek değildir, sihirdir (SHR) ve bazısı gerçek anlamını gizledi, bazısı üstünü örttü görmemezlikten geldi, bazısı reddetti, bazısı inanmadı, bazısı müteşekkir olmadı, bazısı şükran duymadı, bazısı anlayıp nankörlük etti, bazısı anlayıp hatırlamadı (KFR) 

(31*) Ve o ruhlar dediler ki (KVL) neden bu Kuran, anı kurgulama ilmi (KRA) büyük önemli (AZM) iki şehirden olan bir adama (RCL) indirilmedi (la-NZL). 

(32*) Ruhunun Efendisinin, Rabbinin (RABB) ruhlarına verdiği rahmetini (RHM) onlar mı bölüştürüyorlar, kısımlara ayırıyorlar (KSM), dünya (DNV) hayatlarının içinde (HYY) ruhlara rızıklarını, sahip olduklarını, eşyalarını (AYŞ) ilahi sistem yani "biz" bölüştürürüz, kısım kısım ayırırız (KSM) ve bazı ruhları (BAD) öteki ruhlara (BAD) o ruhları ilahi sisteme döndürmek için, HZ yani ruh frekanslarını yükseltmek için olan gücü (EKHZ) derecelerle vererek (DRC) ruhları birbirilerine üstün kıldık (RFA) , bazı ruhları (BAD) diğer ruhlara (BAD) birbirlerine sebep kıldık, akraba, secere kıldık (SCR, szlk syf 449-450) ve bu ruhunun efendisinin, Rabbinin (RABB) rahmetidir, ruhu dünya sınav deneyiminde, tekamülünde koruma yöntemidir (RHM) ruhunuzun efendinizin rahmetiyle ruhunuzun yanınızda olması sizin topladığınız mal ve insanlardan (CMA) daha hayırlıdır (HYR)  

(33*) Velev ki, Eğer bedenlendirdiğimiz tüm ruhlar (NVS) tek bir, vahdetten (VHD) ilahi kaynaktan (AMM) olmasaydılar, ruhlarının geldiği Rahmani kaynağı (RHM) görmezden gelen, değiştiren, örten yada önemsemediği için farkında olmayan (KFR) ruhlar için gönderildikleri alt boyutta, dünyadaki deneyim yaşam (üç boyutlu) boyutlarında (BYT) ruha kaynağını, gerçeğini göstermeyen, kıran, algılarını dağıtan (FDD) engelleyici tavan yapardık (SKF / szlk syf 469) ve üzerine ruhlarının frekansını yükseltmelerini engelleyici unsurları, arkları (ARC) 3 boyutlu hale, belirgin hale, zahir şekline getirirdik (ZHR). 

(34*) Ve ruhlar için gönderildikleri alt boyutta, dünyadaki deneyim yaşam (üç boyutlu) boyutlarında (BYT) giriş ve geçişler (BVB) ve uzanıp elle tutacaklarında ancak inandıkları (VKE) sırlar gizemler (SRR) koyardık. 

(35*) Ve en zarif şekilde süslerdik (ZHRF) fakat bunların hepsi, tamamı (KLL) dünya (DNV) hayatında (HYY) ruha hiç faydası olmayan sadece geçici zevk veren maddelerdir, oyalanmalardır, metalardır (META) ve  ruhların kötülükten, zarar veren ve inciten şeylerden, kişilerden uzak tutuldukları, diğer bedenli ruhlara ve ilahi sisteme karşı pozitifte ama dengede vazifesini yerine getiren bedenli ruhların gerçekten geldiği yer, ruhun sonsuz yaşam yeri, ahir boyut (EHR) ruhun efendisinin (RABB) yanındadır. (AND) 

(36*) Ve hangi ruh ruhunu sevgi ile yaratıp sürekli koruyan Rahmanı (RHM) hatırlamak (ZKR) yerine ruhunun dünya sınav deneyimi, tekamülü ile ilgilenmemeyi, kör olmayı şeçerse (AŞV), o ruh için hazırlanan kader planını asimile ederiz, durduruz, böleriz, kaydını yarıda keseriz ( KYD) bu da o ruh için ruh anlaşmasındaki negatif versiyon olan şeytani sistemin (ŞTN) eğitim planının devreye girmesi, kaderdeki gerçeklik boyutunun negatif versiyon ile değiştirilmesi, negatif versiyonuda yaratıp ikilem yaşaması demektir (KRN). 

(37*) Şüphesiz O ruhlar ilahi sisteme geri dönüş yolundan da (SBL) engellenirler, engellerle setlerle karşılaşırlar (SDD) ve ne yazık ki o ruhlar ilahi sisteme götüren kılavuzu takip ettiklerini, hidayette olduklarını (HDY) hesap ederler (HSB). 

(38*)  Hatta ruh karşımıza getirilinceye kadarki zaman için (CYE) der ki (KWL) bana edilen beyanla (BYN) sizin beyanınız (BYN) arasında, gerçeklik ardındaki fark (BAD) zıt yön gibi, birbirine çok uzak, şark noktaları gibi, birbirine zıt eşler, şirk gibi (ŞRK), ben cehalet, ilahi sistemin zıt boyutundaymışım (BES) , ben negatif versiyonu da yaratmışım (KRN). 

(39*) Bu durumu o gün öğrenmenizin (YVM) siz ruhlara malesef hiç faydası olmayacak, nafile bir durum olacak (NFA) dünya sınav yolculuğunuzda, tekamül zamanında negatifi yaratıp ruhunuza zulmettiniz (ZLM) ruhunuzun gücünü yok ederek ruhunuza azap verecek sistemin (AZB) negatifteki eşinin yaratıp şeytani sistemin ortağı oldunuz, negatif versiyon yaratımınız ile bizim denge sistemimizden uzaklaştınız (ŞRK). 

(40*) Sen sağır isen (SMM) kulağın işe yarar mı (SMA) veya cahil olan, kör olan (AMY) doğru yönü gösteren kılavuz çizgilerini takip edebilir mi (HDY) ruhlar hatalı (DLL) beyanın (BYN) tarafında oldular (KWN). 

(41*) Sonra ruhu dünya sınav deneyiminden, tekamülünden alırız (ZHB) mutlaka bu ruhlardan burada intikamımızı alırız (NKM). 

(42*) Burada ruhlara yüklediğimiz gücün bağlamına, görevine göre negatif versiyonda veya pozitif versiyondaki gerçekleri, vaadlerimizi (VAD) göremediklerini gösteririz (RAY) biz ruhların ahiretteki hayatlarını buna göre ölçer ve sonsuz yaşamlarını kaderlendiririz (KDR). 

(43*) O halde bildirdiğimiz işaretlerimizi, vahiylerimizi (VHY) iyice öğrenerek gerçek olmayan maskeleştirilmiş bilginin göremediğin, gizlenmiş yüzündeki gerçeğini kavra (MSK) bu işaretler ruhlara bize gelen yolda (SRT) nasıl düşmeden, yenilmeden, kıvamda, dengede kalacağını gösterir (KVM).

 (44*) İşaretlerimiz sana ve içinde yaşadığın bedenli ruh topluluğuna, kavmine (KVM) ruh anlaşmanızı kelimelerimizle hatırlatır (ZKR) ve ileride ruhun senden geri istenecek unutma (SEL).

(45*) Kabul ettiğimiz (KBL) mesajcı ruhlarla (RSL) akıllarını kalplariyle kullanmalarını istediğimiz siz ruhlara (SEL) mesajlar göndermedik mi(RSL), yinede Ruhunun yaratıcısının, Rahman'ın (RHM) diğer yarattıklarına, altındakilere, onun kullarına (DWN) hizmet ettiler (ABD). 

(46*) Ve gerçekten mesajcı ruh Musa'yı (RSL) işaretlerimizi, ayetlerimizi iletmesi için (AYY) Firavun'a ve ülkesindeki yönetici liderlere, meliklere (MLE) gönderdik ve dedi ki (QWL) "Ben gerçekten tüm alemleri ve içindeki tüm varlıkları ve ruhları matematik, işaret, ayetlerle, yüksek ilimle yaratmış olan Alim olan (ALM) ruhunun efendisinin, Rabbinin (RABB) gönderdiği mesajcı ruhlardanım (RSL)" . 

(47*) İşaretlerimiz, ayetlerimiz (AYY) geldiği zaman (CYE) bu ruhlardan bazıları merak ettiler, bazılarında hayranlık uyandırdı, bazıları alay ettiler, bazıları güldüler (DHK). 

(48*) İlla Onu (dişi zamiri olan O'dur) diğer versiyonundan, sizin yarattığınız benzerinden (EKV) daha güçlü, daha büyük yapmak (KBR) dışındaki bilgilerden,  ayetlerden (AYY) başka birşey göstermeyiz, ruh anlaşmalarına uymayan ruhlar , bunu azap bilirler (bil-AZB) frekansları hemen etkilenir (EKhZ), umarız ruhlarını kusursuz şekilde eğitip bize iade ederler (RCA).   

(49*)  Dediler ki (QWL) "Ey sihir yapan (SHR) bizim için ruhunun efendisine (RABB) seslen (DAV) senin yanında olan, sendeki, yanındaki (AND) kılavuzdaki, ilahi sisteme giden yolu aydınlatan işaretlerde (HDY) hangi şeyle nasıl emrolunduk, sözleşme yaptık, söz verdik, anlaşma şeklinde ahid verdik (AHD)".

(50*) Ne zamanki azabı (AZB) dünya sınav deneyimlerinden, tekamüllerinden çekiyoruz, kaldırıyoruz (KŞF) o zaman o ruhlar ruh anlaşmalarını tekrar ihlal ediyorlar (NKS). 

(51*) Ve firavun, etrafındaki bedenli ruh topluluğuna, kavmine (KVM) nada attı, onları çağırdı (NDV), dedi ki (QWL) "Mısır'ın (MSR) mülkü (MLK) benim değil mi (LYS) ve  nehirlerin (NHR), tahtımı (THT) taşımak için aktıklarını (CRY) görmüyor musunuz (la-BSR). 

(52*) Ben daha hayırlıyım (HYR) O (Allah) hizmet veya iş için sizi kullanıyor, küçümsüyor, aranızda ayrımcılığa sebep olarak size sahip olmak istiyor (MHN) ve hiç bir şekilde (KVD) beyan, delil yoktur (BYN). 

(53*) Üzerine tüketeceği, kullanacağı (ZHB) değerli bilezikler (SVR / szlk syf 490) atılmalı değilmiydi (la-LKY) veyahut meleklerle (MLK) ve tüm sistemi yaratabilen (KRN) dostlarla birlikte olmalıydı. "

(54*) İşte böyle, bedenli ruh topluluğu, onun etrafındaki kavim (KVM) bizi hafife aldı ama (HFF) (Firvavuna) gönüllü itaat ettiler, etrafında döndüler, her dediğini yapmak için tavaf ettiler (TVA) bu bedenli ruh topluluğu, kavim (KVM) sadece negatif versiyon yaratıp, sadece kötülüğe hizmet edenlerden (FSK) oldular (KWN). 

(55*) Ne zamanki bu ruhlar bizi üzdüler (ESF) onlardan intikam aldık (NKM), hepsini bir araya toplayıp (CMA) muhtaç hale getirerek gark derlerken boğduk (GRK).  

(56*)  O ruhlarıda diğer yatarım pratiği olan ahir yolculuğa çıkacak ruhlar için (EHR) tarih, resim, kendi sonlarını kendilerine selfi gibi yansıtan, gösteren (SLF) örnek, ibret, misal (MSL) yaptık (CAL).

(57*) Ne zaman Meryem'in oğlu (BNY) örneğini (MSL) anlattırsak (DRB), o zaman bedenli ruh topluluğu, kavim (KVM) anlatımımıza set koyarak engeller (SDD). 

(58*) "Bizim Allahlarımız mı (ALH) hayırlı (HYR) O mu?" deyip illa yanlış açıklama yaptılar (ma-DRB) gerçek bilgiyi çaldılar, çarpıttılar (CDL), kendinize dost sanmayın aksine o ruhlar sağlıklı veya geçerli bir şekilde sadece birlileri ile dünya menfaatleri için arkadaş, dost hasım gibi münakaşa etmeyen (HSM) bedenli ruh toplukluklarıdır, kavimlerdir (KWM). 

(59*) Gerçekten O, illa pozitif versiyonu yaratıp, O'na hizmet edene (ABD) kendi gücünden gücü ilham şeklinde nimet olarak verir (NAM) ve İsrailoğullarını (BNY) örnek, misal (MSL) yaptık (CAL). 

(60*) Velev istesek , irade etsek, bedenleştirip maddeleştirsek (ŞYA) yeryüzündeki (ARD) halifelerimiz yerine (HLF) sizleri elbette melekler (MLK) gibi, o şekilde yaratırdık (CAL). 

(61*) Ve gerçekten bu bilgi saatin (SVA) ilmidir (ALM) bundan şüphe etmeyin (la-MRY), sistemimize tabi olun (TBA) çünkü siz ruhunuzun pozitife hizmet ederek dengede, kıvamda, istediğimiz düzeyde kalması için çaba harcayarak (KVM) frekansını yükselterek yolunuzda ilerleyin (SRT). 

(62*) Ve sakın ruhunuzu etkileyebilen şeytani sistemi negatif duygularınızla yaratarak harekete geçirerek (ŞTN) ruh yolculuğunuzun sonsuz versiyonu için bariyer , set olmasın (la-SDD) çünkü siz bedenli ruhlar bu duyguları gözden kaçırabilir diye (ADV) siz ruhlara beyanda bulunuyoruz (BYN).

(63*) Ne zamanki Isa ruhunuzun bilmesi gereken beyanları (bil-byn) getirdi (CYA), o zaman dedi ki, gerçekten siz ruhlara bilmeniz gereken ama göremediğiniz bilgileri, hikmeti olan ve ayrıca ruha yaratmada hakimiyet gücü veren bilgilerin (bil-HKM) beyanlarını (BYN) getirdim (CYA) ve bazınızın farkındalığı artarak halifelik görevini, ilahi sisteminin kurallarını yürütme, yaşatma görevini yapsın (HLF), ilahi sistemi takip edin, uyun ve (VKY) böylece ruhunuzun gücü korunma altına alınsın (TWA). 

(64*) Gerçekten sizin ruhunuzun efendisi, Rabbi (RABB) tüm ruhların efendisidir, Rabbidir (RABB) ilahi sistemde pozitife hizmet edin (ABD) bu frekansınızı yükseltecek, ruhunuzun dengede, kıvamda olmasını sağlayacak (KVM) yoldur (SRT). 

(65*) Kurallarımızı yaşatmaları için halife olarak bedenlendirdiğimiz ruhlarımız (HLF) beyanlarımızı (BYN) gruplaştırdılar, gerçek versiyonundan ayırdılar,  (HZB), ruhlarına zalimlik yaptılar (ZLM), bu ruhların vay hallerine, bu ruhların yargılanacakları gün (YVM) bu ruhlara elim bir acıyla (ELM) vicdan azabı deneyimi ettirilir (AZB). 

(66*) Acaba görmüyorlar mı (NZR) illa saatin (SWA) getirilmesini (ATY) gözlüyorlar (NZR), o ansizın getirilir (BGT) ve hiç anlamazlar (la-ŞAR). 

(67*) O gün illa , sadece kılavuza anlamış ve vakıf olmuş bedenli ruhlar (VKF) dışındaki dünya yaşamındaki ruhların bir kısmı (BAD) ile dost olan, karşılıklı helalleşen (HLL) diğer bedenli ruhlar (BAD) birbirlerine düşman olurlar (ADV). 

(68*) Ey bedenlendirdiğim ruhlarımdan sadece pozitifi yaratmaya hizmet edenler (ABD) siz korkmayın (la-HVF), o gün (YVM) sadece size hüzün yoktur (la-HZN). 

(69*) Bu ruhlar bizim işaretlerimizi, ayetlerimizi (AYY) anlayıp emin olan (EMN) ve ruhunun yaratım gücünü barışa, iyiliğe hizmet eden versiyonu dengede kalarak barışı yaratanlardır (KWM SLM). 

(70* ) Siz kusursuzu yaratan ruhlar, kusursuz sonsuz yaşama (CNN) dahil olun (DHL) ve beraber yaratım yaptığınız ruh eşlerinizle (ZVC) sonsuz yaşamınızdaki tüm ayrıntılardan haberdar edilin (HBR).  

(71*) Orada yazılı olarak size bildirilen tüm ilim (SHF / slzk syf 543) kaynağından dolu dolu (KVB / szlk syf 878) tüketmeniz için (ZHB) siz ruhların etrafında dolaştırılır, pervane olur, sizi tavaf ederler (TVF) ve ruhunuzun (NFS) arzuladığı, yaratmak için şehvet duyduğu tüm ilim (ŞHV) orada vardır ve ayrıca gözle görülebilecek, gözlerin (AYN) gördüğünde tatmin olacağı yaratım lezzeti verirler (LZZ) ve orası ruhun sonsuz yaşamını yaratacağı kendi ikametidir (HLD). 

(72*) Dünya deneyiminizde dengede kalarak yarattığımız (KWN) işlere karşılık (AML) işte bu kusursuzun,  görünmez saklı alemin (CNN) varisisiniz (VRS). 

(73*)  Sizler için o boyutun içinde çok fazla, bölüm, kesir (KSR) şu anda kavrayamayacağınız, akıl ötesi (AKL), gayp bilgisi, fıkıh ilmi (FKH slzk syf 752) vardır. 

(74*) Negatifi yaratacarak kötü versiyona hizmet eden ruhların, kriminallerin (CRM) sürekli ikameti (HLD) vicdan azabına terkedildikleri, sonsuz azap deneyimidir (AZB). 

(75*)  Asla hafifletilmez, azaltılmaz, bu ruhların yaratım güçleri zayıflatılır (la-FTR) ve o ruhlar yaratım güçleri ellerinden alınarak vicdanlarında umutsuz bırakılır (BLS). 

(76*) Biz o ruhlara hiçbir zaman zalimlik yapmadık (ma-ZLM), o ruhlar kendilerine zalimlik (ZLM) yaptılar (KWN). 

(77*)  Ve şöyle seslenirler (NDV) "Ey otorite, kuralları koyan, melik olan (MLK) ruhumuzun efendisi, rabbimiz (RABB) bu eylemi bitirsin, kaldırsın (KDY) , der ki (QWL):  " Siz ruhlar beklentinizi yok etmek için yarattığınız gerçeğinize maske takın, oyalanın (MKS)" . 

(78*)  Gerçekten de ruhların haklarını (bil-HKK) önlerine getirmiştik (CYE) velakin çoğunuz, ekseriniz (KSR) haklarınızı öğrenme konusunda isteksiz oldunuz, bazınız nefret ettiniz, bazınız hoşlanmadınız, bazınız zor buldunuz, bazınız onaylamadınız, bazınız da uzak durdunuz (KRH). 

(79*) Veyahut verilen ruhunuzu doğru olana yönlendirecek emirlerimizden (AMR) iğrendiniz (BRM) , bizde sizden iğrendik (BRM). 

(80*) Bir de onların sırlarını (SRR) onların kulakları ile işitmediğimizi (la-SMA) hesap ettiler (HSB), "hayır" öyle değil, herşey sizin kulaklarınızla kaydedilir (NCV) tüm mesajlarınız (RSL) kitaplaştırılır (KTB).   

(81*) De ki (QWL) : " Eğer ruhunu sevgi ile yaratımı öğrenmesi için yaratan yaratıcının, Rahman'ın (RHM) evladı (VLD) olsaydı (KWN), o zaman ilk evvel (EVL) ben hizmet ederdim (ABD)". 

(82*) Ruhunun efendisi, Rabbin (RABB) yeryüzünün (ERD) ve gökyüzünün, semanın (SMV) yaratım bilgisinin kaynağıdır, ruhunun ışığıdır, ruhunun sabahıdır (SBH), ruhunun efendisinin , Rabbinin (RABB) nitelikleri, vasıfları (VSF) kusursuzu inşa etmektir, yaratım gücüdür, egemenliktir, arş olanı yapmaktır (ARS). 

(83*) Bırak (VZR) dalsınlar, hatalarını takip etsinler, boş konuşsunlar, ortalığı karıştırsınlar, uygunsuz haraket etsinler, birbirlerine nufuz edip etkilesinler (HVD) ve oynasınlar, şakalar yapsınlar, ciddiyetsiz vakit geçirsinler, boş boş sporlar aktiviteler yapsınlar, meşkul olsunlar, insanlara saçma şekilde ve aptalca kölelik etsinler, onların laboratuar kobayı olsunlar (LAB) ruhlara vaad edilen (VAD) günü ile karşılaşıncaya kadar (YWM) lakayıd olsunlar (LKY). 

(84*) Ve O ki göğü, semayı ruhlarla özgürleştirir, korur, kurtarır (ELH) ve yeryüzünü ruhlaarla özgürleştirir, korur, kurtarır (ELH) ve o tüm bilgilere hüküm verip herşeye tek "Hakim" olandır (HKM) ve tüm bilgilerin kaynağıdır, "Alim" idir (ALM). 

(85*) Ve göklerin (SMV) yeryüzünün (ERD) ve hatta size beyan edilmemiş olan herşeyin (ma-BYN) mülkü (MLK) ve ruha kattığı değeri, bereketi (BRK) ve ruhunuzun negatif veya positif versiyonda teslimat saatinin (SVA) bilgisi (ALM) O'nun yanındadır (END) ve siz tüm ruhlar , ruhunuzun sahibine iade edileceksiniz veya yaratım sisteminden kovulacaksınız (RCM). 

(86*) Ruhunuzun yaratcısının yaratıklarına, altındakilere (DWN) yalvarıyorsunuz (DAV), o ruhlar hiçbir mülke sahip değiller (la-MLK) ve o ruhların hiçbirinin çoğaltma, koruma, aracılık etme, yardım etme, ruha şifa verme yetkisi yoktur (la-ŞFA, szlk syf 520),  ruhunun hakkını öğrenip bilerek (bil-HAKK) yaratım ilmine sahip olan "alim" ruhlar  (ALM) ve bu bilgiye şahit olmaları için diğer ruhlara anlatan, diğer ruhları hazırlayan, diğer ruhların bizimle buluşmasına vesile olan ruhlar (ŞHD) bunun dışında tutulurlar. 

(87*) Eğer o ruhlara sistemi kim yarattı (HLK) diye sorsan (SAL), İlahi sistemin yaratcısı olan İLAH derler (QWL), o halde bunlar ruhları aldatan, hayatlarını alt-üst eden, ruhları baştan çıkaran, yanlışa götüren, yargılarını değiştiren ve bu şekilde afak ruh grupları oluşturan ruhlardır. 

(88*) Ve denilir ki (QWL) "Ey ruhumun efendisi, Rabbi (RABB) işte bu ruhlar gerçekten işaretlerinden, ilminden emin olmayan (la-EMN) bedenli ruh topluluklarıdır, kavimlerdir (QWM). "

(89*)  O ruhları affederek kendini o ruhlardan uzaklaştır (SFH) ve de ki (QWL) öyleyse yakında kusursuzu yaratarak barışı getirecek olan müslüman ruhlar (SLM) yaratım iliminin sahibi olan "alim" ruhlardır (ALM).  

ANNENİN ANALİZ YAPARKEN Kİ NOTLARI: 

ZUHRUF 2. Vel kitabil mubini. = KTB BYN = bu kitap (KTB) bedenli ruha beyanımızdır (BYN). 

Ayetin Orjinali:وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ

Dilbilimsel Analiz: وَ (wa): "ve" anlamına gelir ve bir önceki cümle ya da kelimeyle yeni bir cümle ya da kelimeyi bağlar. الْكِتَابِ (al-kitâbi): "El" belirli tanımlık ifade ederken "kitâb" kelimesi "kitap" anlamına gelir. Bu ifade genellikle Kur'an'a atıfta bulunmak için kullanılır. الْمُبِينِ (al-mubîni): "El" belirli tanımlık ifade eder. "Mubîn" ise "açık", "belli", "açıklayıcı" anlamına gelir. Bu kelime, Kur'an'ın insanlara gerçeği ve doğruyu açıkça gösteren bir kitap olduğunu belirtmek için kullanılır.

Bir araya getirildiğinde, "وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ" ifadesi, Kur'an'ın açık, anlaşılır ve doğruyu gösteren bir kitap olduğunu vurgular. Bu ayetin çeşitli surelerde farklı bağlamlarda yer almasına rağmen, genel olarak Kur'an'ın rehberlik niteliğini ve doğru yolu gösteren bir kitap olduğunu vurgulamaktadır.

ZUHRUF 3. İnna cealnahu kur'anen arabiyyen leallekum ta'kılun.= CAL KRE ARB AKL = Biz, ruhunuzun bağlı olduğu ilahi sistem, bu beyanları size verdiğimiz akılınızı kullanın (AKL) diye anadilinizde, kolay anlayabileceğiniz (ARB) ruhu olgunlaştıracak (KRE) şekilde yaptık, meydana getirdik (CAL). 

Orjinal Ayet: إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

Türkçe Meali: "Gerçekten, onu (Kur'an'ı) Arapça bir Kur'an kıldık ki, siz akıl erdirip düşünesiniz."

Dilbilimsel Analiz: إِنَّ (innâ): "Biz" anlamına gelir. Burada, Allah'ın kudretini ve yaptığı şeyleri vurgulamak için kullanılır. جَعَلْنَاهُ (ja'alnâhu): "Kıldık onu" ya da "yaptık onu" anlamına gelir. "Ja'alna" "biz kıldık/yaptık" şeklinde çekimlenmiş bir fiilken "hu" zamiri "onu" anlamında kullanılır ve burada Kur'an'ı kasteder. قُرْآنًا (Qur'ānan): "Kur'an" kelimesinin belirsiz halidir ve "bir Kur'an" anlamına gelir. عَرَبِيًّا (‘arabiyyan): "Arapça" anlamına gelir ve bu kelime belirsiz bir sıfat olarak konuştuğunuz dilde anlamında kullanılmıştır. لَّعَلَّكُمْ (la'allakum): "Ki, siz" anlamına gelir ve burada bir amaç ya da sonuç belirtmek için kullanılır. تَعْقِلُونَ (ta'qilūna): "Akıl erdirirsiniz" ya da "düşünürsünüz" anlamına gelen bir fiil. Bu kelime, insanların Kur'an'ın mesajlarını düşünmeleri ve onları anlamaları için bir çağrı olarak kullanılır.

Bu ayet, Kur'an'ın Arapça dilinde indirildiğini ve bu dilde olmasının sebebinin, insanların onun mesajını daha iyi anlaması ve üzerinde düşünmesi için olduğunu vurgular.

ZUHRUF 4. Ve innehu fi ummil kitabi ledeyna le aliyyun hakim. = EMM KTB ALV HKM = Ve gerçekten yanımızda bulunan kaynak, ana (EMM) kitap (KTB) ruhun mertebesini yükselticidir, aliydir (ALV) yetki kullandırıcıdır, hakimdir (HKM). 

Orjinal Ayet: وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ

Yapay Zeka Türkçe Meali: "Ve gerçekten o (Kur'an), yanımızda olan Ana Kitap'ta yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir."

Dilbilimsel Analiz: وَإِنَّهُ (wa-innahu): "Ve gerçekten o" anlamına gelir. "Wa" bağlaç olarak "ve" anlamına gelir. "Innahu" ise "gerçekten o" demektir ve burada Kur'an'a işaret eder. فِي (fî): "İçinde" ya da "de" anlamında bir edattır. أُمِّ الْكِتَابِ (umm al-kitâbi): "Ana Kitap" ya da bazı yorumlara göre "Kitabın esası" anlamına gelir. "Umm" kelimesi "ana" veya "temel" anlamına gelirken "al-kitâb" "kitap" demektir. لَدَيْنَا (ladaynâ): "Yanımızda" anlamına gelir. "Laday" kelimesi "yanında" anlamına gelirken "nâ" zamiri "bizim" demektir ve burada Allah'a işaret eder. لَعَلِيٌّ (la‘aliyyun): "Yüce" anlamına gelir. "La" kelimesi vurgu yapmak için kullanılır. حَكِيمٌ (hakîmun): "Hikmet sahibi" ya da "bilge" anlamına gelir.

Bu ayet, Kur'an'ın, Allah'ın yanında bulunan ve yüksek bir hikmete sahip olan Ana Kitap'ta (Levh-i Mahfuz'da) bulunduğunu vurgular.

ZUHRUF 5.E fe nadribu ankumuz zikre safhan en kuntum kavmen musrifin. = DRB ZKR SFH KWN KWM SRF = Siz aşırı giden, sınırı aşan, hakkından fazlasını sarf eden (SRF) topluluk halinde yaşayan bednelenmiş ruh grupları, kavimler (KWM) oldunuz (KWN) diye bütüne hizmeti tamamıyla (SFH) ruha hatırlatmayı (ZKR) yok mu sayalım, ruhun sonsuz yaşam hakkına darbe mi vuralım (DRB)?  

Ojinal Ayet: أَفَنَضْرِبُ عَنكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَن كُنتُمْ قَوْمًا مُّسْرِفِينَ

Yapay Zeka Türkçe Meali: "Öyleyse, siz aşırıya giden bir toplum oldunuz diye size öğüdü (Kur'an'ı) yasak mı edelim?"

Dilbilimsel Analiz: أَفَ (afa): Bu kelime soru anlamı taşır ve genellikle retorik soruların başında kullanılır. نَضْرِبُ (naḍribu): "Vurmak, çarpmak" fiilinin birinci şahıs çoğul zamanıdır; ancak bu bağlamda "uzaklaştırmak" ya da "yok saymak" anlamında kullanılmıştır. عَنكُمُ (‘ankumu): "Sizden" anlamına gelir. الذِّكْرَ (aḏ-ḏikra): "Hatırlatma" ya da "öğüt" anlamına gelir. Bu bağlamda "Kur'an"ı ifade eder. صَفْحًا (ṣafḥan): "Bir sayfa" anlamına gelir, ancak burada mecaz anlamda "tamamen" ya da "bütünüyle" anlamına gelmektedir. أَن (an): Bu kelime, neden ya da sebep belirtir. كُنتُمْ (kuntum): "Siz oldunuz" anlamında bir fiildir. قَوْمًا (qawman): "Bir toplum" ya da "bir halk" anlamına gelir. مُّسْرِفِينَ (musrifīna): "Aşırıya gidenler" ya da "israf edenler" anlamına gelir.

Bu ayet, eğer insanlar aşırıya gidip sapıttılarsa, Allah'ın onlara rehberlik etmek için indirdiği Kur'an'ı (öğüdü) onlardan tamamen geri çekeceğini retorik bir şekilde sormaktadır.

ZUHRUF 6. Ve kem erselna min nebiyin fil evvelin. = RSL NBE EVL = Ve geçmişte bedenli olarak dünya hayatını deneyim etmiş olan ruhlarımıza, evvelki ruhlara (EVL) ne kadar mesajcı ruhlar ile (NBE) mesajlarımızı gönderdik (RSL).

Orjinal Ayet:وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِن نَّبِيٍّ فِي الْأَوَّلِينَ

Yapay Zeka Türkçe Meali: "Geçmiş topluluklara ne kadar peygamber gönderdik!"

Dilbilimsel Analiz: وَكَمْ (wakam): "Ve ne kadar" anlamına gelir. "Wa" kelimesi "ve" bağlacını, "kam" kelimesi ise "ne kadar" soru zamiri anlamını taşır. أَرْسَلْنَا (arsalnā): "Gönderdik" anlamına gelir ve "Biz" zamiri içerir. مِن (min): "Den, den" anlamına gelen bir edattır. نَّبِيٍّ (nabbiyyin): "Peygamber" anlamına gelir. فِي (fī): "İçinde, -de/-da" anlamına gelir. الْأَوَّلِينَ (al-awwalīn): "Öncekiler, geçmişte yaşamış olanlar" anlamına gelir.

Bu ayet, Allah'ın tarih boyunca pek çok peygamberi geçmiş topluluklara gönderdiğini vurgulamaktadır. Burada, geçmişteki toplulukların da peygamberler aracılığıyla hidayete eriştirildiği ifade edilmektedir.

ZUHRUF 7. Ve ma yetihim min nebiyin illa kanu bihi yestehziun. = ATY NBE KWN HZE = Ve ne zaman ruhlara mesaj (NBE) getirdik (ATY) illa onunla alay ettiler (KWN HZE).  

Ojinal Ayet:وَمَا يَأْتِيهِم مِّن نَّبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ

Yapay Zeka Türkçe Meali: "Ne zaman bir peygamber onlara gelse, onunla alay ederlerdi."

Dilbilimsel Analiz: وَمَا (wamā): "Ve ne zaman" anlamına gelir. "Wa" kelimesi "ve" bağlacını, "mā" kelimesi ise "ne" soru zamiri anlamını taşır. يَأْتِيهِم (ya'tīhim): "Gelse, geldiğinde" anlamına gelir. Fiilin zamanı, ayetin genel bağlamına göre belirlenir. مِن (min): "Den, den" anlamına gelen bir edattır. نَّبِيٍّ (nabbiyyin): "Peygamber" anlamına gelir. إِلَّا (illā): "Dışında, haricinde, olmadıkça" anlamına gelir. كَان وا (kānū): "Olarak bulunmak" anlamına gelir. بِهِ (bihi): "Onunla" anlamına gelir. يَسْتَهْزِؤُونَ (yastahzi'ūna): "Alay ederlerdi" anlamına gelir.

Bu ayet, tarih boyunca birçok peygamberin insanlara gönderildiğini, ancak bu peygamberlerin genellikle toplumları tarafından alay edilerek karşılandığını belirtmektedir. Ayet, peygamberlerin kavimleri tarafından alay konusu edildiğini ve genellikle kabul görmediklerini ifade eder.

ZUHRUF 8. Fe ehlekna eşedde minhum batşen ve meda meselul evvelin. = HLK ŞDD BTŞ MDY MSL EVL = Sonuçta şiddetli şekilde (ŞDD) DNA larını yok ettik, helak ettik (HLK), o ruhlardan bunu yapanları yakalayıp bitirdik (BTŞ / szlk syf 136) geçmişte bedenli olarak dünya hayatını deneyim etmiş olan ruhlarımız, evvelki ruhlar (EVL) örneği, misalindeki gibi ve dünya deneyiminden geçip gittiler (MSL). 

Orjinal Ayet:فَأَهْلَكْنَا أَشَدَّ مِنْهُم بَطْشًا وَمَضَى مَثَلُ الْأَوَّلِينَ

Yapay Zeka Türkçe Meali:"Öyleyse onlardan daha kuvvetlilerini helak ettik ve ilklerin örneği geçip gitti."

Dilbilimsel Analiz:فَأَهْلَكْنَا (fa'ahlaknā): "Öyleyse helak ettik" anlamına gelir. "Fa" bağlacı bir sonucu veya sebep-sonuç ilişkisini belirtirken, "ahlaknā" "biz helak ettik" anlamına gelir.أَشَدَّ (ashadda): "Daha kuvvetli, daha şiddetli" anlamına gelir.مِنْهُم (minhum): "Onlardan" anlamına gelir. "Min" edatı "den, -den" anlamına gelirken, "hum" zamiri "onlar" anlamına gelir.بَطْشًا (baṭshan): "Sertlik, şiddetle, kuvvetle" anlamına gelir.وَمَضَى (wamaḍā): "Ve geçti, geçip gitti" anlamına gelir.مَثَلُ (mathalu): "Örnek, benzer" anlamına gelir.الْأَوَّلِينَ (al-awwalīna): "İlklerin, öncekilerin" anlamına gelir.

Bu ayet, Allah'ın daha önceki kavimlere ne tür bir ceza verdiğini belirtiyor. Allah'ın, onlardan daha kuvvetli olanları dahi helak ettiğini ve geçmişte yaşananların bir örnek olduğunu vurgulamaktadır. Bu ayet, önceki kavimlere ve onların aldığı cezalara işaret ederek, insanlara bir uyarı ve hatırlatma niteliğindedir.

ZUHRUF 9. Ve le in seeltehum men halakas semavati vel arda le yekulunne halakahunnel azizul alim. = SEL HLK SMW ERD KVL HLK AZZ ALM = Ve eğer ki O ruhlara semaları (SMW) ve yeryüzünü (ERS) kim yarattı (HLK) diye sordun mutlaka derler ki (KWL) yenilmez güçte olan Aziz olan (AZZ) yaratım ilmini bilen Alim olan (ALM) yarattı.  

Orjinal Ayet:وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ

Yapay Zeka Türkçe Meali:"Eğer onlara, gökleri ve yeri kim yarattı diye sorarsan, mutlaka 'Onları güçlü ve bilen yarattı' derler."

Dilbilimsel Analiz:وَلَئِن (wala'in): "Eğer" anlamına gelir. "Wa" bağlacı "ve" anlamına gelirken, "la'in" edatı "eğer" anlamına gelir.سَأَلْتَهُم (sa'altahum): "Onlara sorsan" anlamına gelir. "Sa'alta" "sordun" anlamına gelirken, "hum" zamiri "onlar" anlamına gelir.مَّنْ (man): "Kim" anlamına gelir.خَلَقَ (khalaqa): "Yarattı" anlamına gelir.السَّمَاوَاتِ (as-samāwāti): "Göklerin" anlamına gelir.وَالْأَرْضَ (wal-arḍa): "Ve yeri" anlamına gelir.لَيَقُولُنَّ (layaqūlunna): "Mutlaka derler" anlamına gelir. "La" takısı vurgulama anlamına gelirken, "yaqūlun" "derler" anlamına gelir.خَلَقَهُنَّ (khalaqahunna): "Onları yarattı" anlamına gelir. "Khalaqa" "yarattı" anlamına gelirken, "hunna" zamiri "onları" anlamına gelir.الْعَزِيزُ (al-‘azīzu): "Güçlü" anlamına gelir.الْعَلِيمُ (al-‘alīmu): "Bilen" anlamına gelir.

Bu ayet, insanların yaratılışın sırrını, evrenin ve onun içindeki her şeyin nasıl ve neden meydana geldiğini sorguladığında, onların Allah'ın varlığına ve yaratıcılığına tanıklık ettiğini ifade eder. Ayet, evrenin yaratıcısının hem güçlü hem de bilgili olduğuna vurgu yapmaktadır. Bu, insanların içsel olarak evrenin bir yaratıcı tarafından meydana getirildiğini bildiklerini gösterir.

ZUHRUF 10. Ellezi cealekumul arda mehden ve cealelekum fiha subulen leallekum tehtedun. = CAL ERD MHD CAL SBL HDY = Ruhunuzun Yaratıcısı olan O, siz ruhlar için yeryüzünü (ERD) tekamül yolu (MHD / szlk syf 948) yaptı (CAL) ve onun içinde dosgogru yollar (SBL) yaptı (CAL) belki kılavuzu takip ederek bulursunuz (HDY) 

Ayet: الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَجَعَلَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

Dilbilgisel Analiz:

الَّذِي - İlgi zamiri "o, ki o"

جَعَلَ - Fiil, "yapmak, oluşturmak" anlamına gelir.

لَكُمُ - Zamir, "siz(in) için" anlamında.

الْأَرْضَ - İsim, "yer, dünya" anlamında.

مَهْدًا - İsim, "bir beşik ya da düz bir yüzey" anlamına gelir.

وَ - Bağlaç, "ve" anlamında.

فِيهَا - Zamir, "onun içinde" anlamına gelir. Bu durumda "dünyada" olarak çevrilebilir.

سُبُلًا - İsim, "yollar" anlamına gelir.

لَّعَلَّكُمْ - Belki, umarım anlamına gelen bir ifade.

تَهْتَدُونَ - Fiil, "doğru yolu bulmak" anlamına gelir.

Açıklamalı Anlam:

Bu ayet, Allah'ın insanlar için dünyayı bir beşik gibi düz ve yaşanabilir kıldığına, onlara bu dünyada farklı yollar oluşturduğuna işaret eder. Ayetin son bölümü, Allah'ın bu yolların varlığıyla insanların doğru yolu bulmasını ümit ettiğini ifade eder. Yani, Allah'ın yeryüzündeki nimetleri ve yol göstericiliği sayesinde insanların doğru yolu bulabileceği belirtiliyor.

Bu ayet, insanların dünyada Allah'ın rızasını kazanmak için doğru yolu seçmeleri konusundaki umudunu ve teşvikini vurgulamaktadır.

ZUHRUF 11. Vellezi nezzele mines semai maenbi kader, fe enşerna bihi beldetenmeyten, kezalike tuhrecun. = NZL SMW MVH KDR NŞR BLD MVT HRC = Ruhunuzun Yaratıcısı olan O, semadan (SMW) ölçü ile (KDR) su (MVH) indirir (NZL), onunla hayatı geri getirir, hayatı yayar (NŞR) ölü (MVT) beldeye (BLD) aynı şekilde siz ruhlarda oradan çıkarılacaksınız (HRC). 

Ayet: وَالَّذِي نَزَّلَ مِنَ السَّمَاء مَاء بِقَدَرٍ فَأَنشَرْنَا بِهِ بَلْدَةً مَّيْتًا كَذَلِكَ تُخْرَجُونَ

Dilbilgisel Analiz:

وَالَّذِ - İlgi zamiri "ve o ki o"

نَزَّلَ - Fiil, "indirmek" anlamına gelir.

مِنَ السَّمَاء - "gökten" anlamında.

مَاء - İsim, "su" anlamına gelir.

بِقَدَرٍ - "belirli bir ölçüde" ya da "belirli bir miktarla" anlamına gelir.

فَأَنشَرْنَا - Fiil, "biz yaydık, biz canlandırdık" anlamına gelir.

بِهِ - Zamir, "onunla" anlamına gelir, bu bağlamda "suyla" olarak çevrilebilir.

بَلْدَةً - İsim, "şehir, bölge" anlamına gelir.

مَّيْتًا - Sıfat, "ölü" anlamına gelir.

كَذَلِكَ - Zarf, "bu şekilde, aynı şekilde" anlamına gelir.

تُخْرَجُونَ - Fiil, "siz çıkarılacaksınız" anlamına gelir.

Açıklamalı Anlam:

Bu ayet, Allah'ın gökten belirli bir miktar su indirdiğini ve bu suyla ölü bir şehri veya bölgeyi canlandırdığını belirtir. Bu, suyun hayat veren özelliğini ve Allah'ın bu gücüne vurgu yapar. Ayetin son kısmı olan "كَذَلِكَ تُخْرَجُونَ", bu olayın ölümden sonraki dirilişi simgeler; yani tıpkı ölü bir şehrin suyla canlandırılması gibi, insanlar da öldükten sonra yeniden diriltilecektir. Bu, ölümden sonraki hayata olan inancı vurgular.

ZUHRUF 12. Vellezi halakal ezvace kullehave ceale lekum minel fulki vel enami ma terkebun. = HLK ZVC KLL CAL FLK NAM RKB = Bütün herşeyi (KLL) çift olarak (ZVC) yarattı (HLK) ve sema, çevreleyen küreler, gökyüzü, dönme, daire, ileri geri gitme, içinde bir kargaşa durumu, bir iğin dönüşü, filika (FLK) ve (iten) güçlerle, nimetlerle (NAM) küme küme taşınıyorsunuz (RKB).

Ayet: وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ

Dilbilgisel Analiz:

وَالَّذِي - İlgi zamiri "ve o ki o".

خَلَقَ - Fiil, "yarattı" anlamına gelir.

الْأَزْوَاجَ - İsim, "çiftleri, eşleri" anlamına gelir.

كُلَّهَا - Zamir, "hepsini" anlamına gelir.

وَجَعَلَ - Fiil, "kıldı, yaptı" anlamına gelir.

لَكُم - Zamir, "sizler için" anlamına gelir.

مِّنَ الْفُلْكِ - "gemilerden" anlamında.

وَالْأَنْعَامِ - "ve hayvanlardan" anlamına gelir.

مَا تَرْكَبُونَ - Fiil, "biniyorsunuz, kullanıyorsunuz" anlamına gelir.

Açıklamalı Anlam:

Bu ayet, Allah'ın tüm çiftleri yarattığını, ayrıca insanların kullanması ve binebilmesi için gemileri ve hayvanları yaptığını belirtir. Bu, Allah'ın insanlara olan lütfunu ve yaratılışındaki mükemmelliği vurgulamaktadır. İnsanların kullandığı ve bindiği gemi ve hayvanların yaratılışı, Allah'ın kudretinin bir göstergesi olarak sunulmaktadır.

ZUHRUF 13. Li testevu ala zuhurihi summe tezkuru ni'mete rabbikum izesteveytum aleyhi, ve tekulu subhanellezi sehhare lena haza ve ma kunna lehu mukrinin. = SVY ZHR ZKR NAM RABB SVY ma-QWL SBH SHR KWN KRN = Eşitlik, dengede kalma (SVY) belirgin kılınmıştır, zahirdir (ZHR) sonra ruhunuzun efendisinin, Rabbinizin (RABB) size verdiği gücünü, cuzi iradenizin gücünü, bu nimetini (NAM) ruh anlaşmanızı hatırladığınız, bu gücü zikir ettiğiniz (ZKR) zaman o güç dengelenir (SVY ) ve deyin ki; ışık, nur (SBH) emrimizdedir, seherdedir (SHR) yoksa o güçle, ışıkla eşleşemezdik (ma-QWL KRN). 

Ayet: لِتَسْتَوُوا عَلَى ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ

Dilbilgisel Analiz:

لِتَسْتَوُوا - Fiil, "taşınırsınız, yerleşirsiniz" anlamına gelir.

عَلَى ظُهُورِهِ - "onun sırtı üzerinde" anlamında.

ثُمَّ - Zarf, "sonra" anlamına gelir.

تَذْكُرُوا - Fiil, "anımsarsınız" veya "hatırlarsınız" anlamına gelir.

نِعْمَةَ رَبِّكُمْ - "Rabbinizin nimeti" anlamına gelir.

إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ - "Onun üzerine oturduğunuzda/yerleştiğinizde" anlamında.

وَتَقُولُوا - Fiil, "ve dersiniz" anlamına gelir.

سُبْحانَ الَّذِي - "Mükemmel olan O ki" veya "Tespih edilen O ki" anlamına gelir.

سَخَّرَ لَنَا هَذَا - "Bunu bizim için boyun eğdirdi" anlamına gelir.

وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ - "Ona bağlanmış/katılmış değildik" anlamına gelir.

Açıklamalı Anlam:Bu ayet, insanların taşınma veya seyahat amacıyla hayvanları kullanmalarına atıfta bulunuyor. Allah'ın bu hayvanları insanların hizmetine sunduğunu, onların sırtları üzerinde seyahat etmelerini sağladığını vurguluyor. İnsanların bu hayvanların üzerinde seyahat ederken Allah'ın bu büyük nimetini anımsamaları, O'na şükretmeleri ve O'nun mükemmelliğini tespih etmeleri gerektiğini belirtiyor. Ayrıca, bu hayvanları kendi başlarına kontrol altına alacak yetenekleri olmadığını, bu kontrolün tamamen Allah tarafından verildiğini kabul ederler. Bu ayet, insanların dünyadaki nimetleri kullanırken şükranla ve bilinçle hareket etmeleri gerektiğini hatırlatmaktadır.

ZUHRUF 14. Ve inna ila rabbina le munkalibun. = RABB KLB = Ruhunuzun efendisine (RABB), Rabbinize Kalbinize dönün (KLB)

Dilbilgisel Analiz:

وَإِنَّا - "Ve gerçekten biz" anlamına gelir.

إِلَى - Önek, "doğru, -e, -a" anlamına gelir.

رَبِّنَا - "Rabbimize" anlamına gelir. "Rabb" kelimesi "Efendi, Sahip, Yaratıcı" anlamına gelir ve "-na" zamiri "bizim" anlamını taşır.

لَمُنقَلِبُونَ - "Dönüş yapacak olanlar" anlamına gelir. Fiil kökü "n-q-l" olan "munqalibūn" kelimesinin üzerine vurgu yapan "la" harfi eklenmiştir.

Açıklamalı Anlam:

Bu ayet, "Ve gerçekten biz Rabbimize döneceğiz" şeklinde çevrilebilir. Bu ifade, ölüm sonrası ahiret hayatında Allah'a dönüş ve hesap verme bilincini vurgular. İnsanların bu dünyadaki faaliyetlerinin geçici olduğu ve en nihayetinde her bireyin Allah'a döneceği, O'nun huzurunda amellerinin karşılığını alacağı anlatılır. Bu, hayatta yaptıklarımızın sorumluluğunu almak ve ahiret için hazırlık yapmak gerektiğini hatırlatır.

ZUHRUF 15. Ve cealu lehu min ibadihi cuz'a, innel insane le kefurun mubin. = CAL ABD CZE ENS KFR BYN = O'nun sistemine, pozitife hizmet eden ruhları (ABD) bunu canlarının ve mallarının korunması için (CZY / slzk syf 215) yaptılar (CAL) bu, bedenlendirilmiş ruhların, insanların (ENS) nankörlüklerinin, kafiliklerinin (KFR) açık beyanıdır (BYN). 

Ayet: وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهِ جُزْءًا إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ مُّبِينٌ

Dilbilgisel Analiz:

وَجَعَلُو - "Ve (onlar) yaptılar" anlamına gelir.

لَهُ - "O'na (Allah'a)" anlamına gelir.

مِنْ - "den, -den" anlamında bir edattır.

عِبَادِهِ - "kullarından, hizmetkarlarından" anlamına gelir. "‘Ibād" "kullar" demektir ve "-hi" zamiri "O'nun" anlamını taşır.

جُزْءًا - "Bir parça" anlamına gelir.

إِنَّ - "Gerçekten" anlamına gelir ve bir vurgu edatıdır.

الْإِنسَانَ - "İnsan" anlamına gelir.

لَكَفُورٌ - "Çok nankör" anlamına gelir.

مُّبِينٌ - "Açık, belli" anlamına gelir.

Açıklamalı Anlam:

Bu ayet, "Ve (bazı insanlar) O'nun kullarından bir parçayı (Allah'a) ortak koştular. Gerçekten insan, açıkça nankördür." şeklinde çevrilebilir. Ayette, bazı insanların Allah'ın yarattığı varlıklardan bir bölümünü ya da bazı kullarını Allah'a ortak koştuğu ifade edilir. Bu, şirk koşma eylemine işaret eder. Ardından, insanın nankör bir varlık olduğuna dikkat çekilir. Allah'ın lütuflarına, nimetlerine ve rehberliğine rağmen, bazı insanların O'na şirk koşarak veya O'nu inkar ederek nankörlük ettiği anlatılır. Bu ayet, insanın bu eğilimine dikkat çekerek, doğru yola davet eder.


ZUHRUF 16. Emittehaze mimma yahluku benatin ve asfakum bil benin. = EHZ HLK BNY SFV bil-BNY = Yoksa ruhunuzun tekamül yapılandırılması, inşasının (BNY / szlk syf 158) ) yaratımını (HLK) ve berrak, net şekilde (SFV) yapılandırılmasını, inşasını (BNY / szlk syf 158) siz kendiniz kabul etmediniz mi (EHZ)?  

Ayet: أَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَأَصْفَاكُم بِالْبَنِينَ

Dilbilgisel Analiz:

أَم - "Yoksa" anlamına gelir ve bir soru öznesi olarak kullanılır.

اتَّخَذَ - "Almak, kabul etmek" anlamına gelir.

مِمَّا - "Ne, -den, -dan" anlamında bir edattır ve önceki kelimeyle birleşerek bir soru ifadesi oluşturur.

يَخْلُقُ - "Yaratmak" anlamına gelir.

بَنَاتٍ - "Kızlar" anlamına gelir.

وَ - "Ve" anlamına gelir.

أَصْفَاكُم - "Size tercih etmek" anlamına gelir.

بِالْبَنِينَ - "Oğullarla" anlamına gelir.

Açıklamalı Anlam:

Bu ayet, "Yoksa O, yarattıklarından kızları (kendine) mi seçti ve size oğulları mı tercih etti?" şeklinde çevrilebilir. Ayetin teması, cahiliye Araplarının, Allah'ın kendisine melekleri kız olarak seçtiğine inanmalarına ve aynı zamanda kız çocuklarını doğduklarında canlı canlı gömmelerine bir tepkidir. Yani, Allah'a kız çocuklarını atfederken, kendi oğullarını daha üstün görmeleri eleştiriliyor. Bu, Arap toplumundaki cahiliye dönemi inançlarına ve değerlerine yönelik bir eleştiri ve düzeltmedir. Ayet, bu tür bir düşünce tarzının ne kadar çelişkili ve yanıltıcı olduğuna dikkat çekiyor.

ZUHRUF 17. Ve iza buşşire ehaduhum bi ma darabe lir rahmani meselen zalle vechuhu musvedden ve huve kezim. = BŞR EHD DRB RHM MSL ZLL VCH SVD KZM = Ve zaman ki beşerlerden her biri (BŞR) benzersiz olarak (EHD) ilahi sistemin, koşulsuz sevgi ile yaratım, rahmani yaratım sisteminin (RHM), tekamül yoluna koyuldular parlaklığı olmayan, rengi olmayan, karanlık (SVD) yön, nagatif yüz (VCH) misali (MSL) tekamüllerini tamamlarlar (ZLL) ve yaratıcıları öfkesini bastırır, soyutlar, DNA larını kapatır (KZM). 

Ayet: وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ

Dilbilgisel Analiz:

وَإِذَ - "Ve ne zaman ki"

بُشِّرَ - "Müjdelendiği zaman, haberdar edildiği zaman"

أَحَدُهُم - "Onlardan biri"

بِمَا - "Ne ile"

ضَرَبَ - "Örneklendirdi, benzetme yaptı"

لِلرَّحْمَنِ - "Rahman (Merhametli olan Allah) için"

مَثَلًا - "Örnek olarak"

ظَلَّ - "Karardı"

وَجْهُهُ - "Yüzü"

مُسْوَدًّا - "Siyaha döndü"

وَهُوَ - "Ve o"

كَظِيمٌ - "Öfke içinde"

Açıklamalı Anlam:

Bu ayet, "Ve ne zaman ki onlardan birine, Rahman için kullanılan bir örnekle ilgili müjde verilse, yüzü kararır ve o, öfke içinde kalır" şeklinde çevrilebilir. Ayet, Arap cahiliye döneminde Allah'a melekleri kız çocuk olarak atfeden kimselerin tutumunu eleştirmektedir. Bu inanç, onların Allah'a melekleri kız çocuk olarak atfetmeleriyle ilgiliydi, ki bu, Kuran'ın kesinlikle reddettiği bir inançtır. Ayet, bu tür bir müjde ya da bilgi verildiğinde bu kişilerin tepkisinin ne kadar olumsuz ve öfkeli olduğuna dikkat çekmektedir. Bu, onların bu tür bir bilgiye ne kadar tepki gösterdiklerini ve onunla nasıl başa çıktıklarını vurgulamaktadır.

ZUHRUF 18. E ve men yuneşşeu fil hılyeti ve huve fil hısami gayru mubin. = NŞE HLY HSM GYR BYN = Ya da ruhlar ziynetler içinde (HLY) yaşarlar (HLY) ve o ruhlar beyanda (BYN) olmayan, farklı olan, gayri olan (GYR) münakaşada, davada olurlar, davaları ile hasım olurlar (HSM). 

Ayet: أَوَمَن يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ

Dilbilgisel Analiz:

أَوَ - "Ya da"

مَن - "Kim"

يُنَشَّأُ - "Yetiştirilen, büyütülen"

فِي - "İçinde"

الْحِلْيَةِ - "Süs, ziynet"

وَهُوَ - "Ve o"

فِي - "İçinde"

الْخِصَامِ - "Tartışma, çekişme"

غَيْرُ - "Değil"

مُبِينٍ - "Açık, belli"

Açıklamalı Anlam:

Bu ayet, "Ya da süs içinde yetiştirilen fakat tartışma içinde açıkça bir şeyi ifade edemeyen kimdir?" şeklinde çevrilebilir. Ayet, belirli bir bireyin veya grupların tutumunu ve yetiştirilme şekillerini eleştirel bir bakış açısıyla incelemektedir. Süs ve ziynet içinde yetiştirilen fakat tartışma sırasında net bir şekilde konuşamayan ya da argümanlarını açıkça ortaya koyamayan bir bireyi tasvir etmektedir. Bu, belli bir ayrıcalıklı konumda olmalarına rağmen doğru ve etkili bir şekilde iletişim kuramadıkları anlamına gelmektedir.

ZUHKUF 19. Ve cealul melaiketellezine hum ibadur rahmani inasa, e şehidu halkahum, setuktebu şehadetuhum ve yus'elun. = CAL MLK ABD RHM ENS ŞHD HLK KTB ŞHD SEL = Ve sevgiyle yaratım yapan yaratıcı, Rahman (RHM) melekleri (MLK) yarattı (CAL), onlar pozitife hizmet ederler (ABD) kadın (ENS) olarak yaratıldıklarına (HLK) şahit mi oldular (ŞHD), şahidlikleri (ŞHD) kitaba kaydedildi (KTB) ve sorulacaktır (SEL). 

Ayet: وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَنِ إِنَاثًا أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ

Dilbilgisel Analiz:

وَجَعَلُو - "Ve onlar kıldılar, onlar yaptılar"

الْمَلَائِكَةَ - "Melekleri"

الَّذِينَ - "Onlar ki"

هُمْ - "Onlar"

عِبَادُ - "Kullar, hizmetkarlar"

الرَّحْمَنِ - "Rahman (olan Allah'ın)"

إِنَاثًا - "Dişiler olarak"

أَشَهِدُوا - "Tanıklık edin"

خَلْقَهُمْ - "Onların yaratılışlarını"

سَتُكْتَبُ - "Kaydedilecektir"

شَهَادَتُهُمْ - "Onların tanıklıkları"

وَيُسْأَلُونَ - "Ve sorulacaklardır"

Açıklamalı Anlam:

Bu ayet, "Ve onlar, Rahman'ın kulları olan melekleri dişiler olarak yaptılar. Onların yaratılışlarına tanıklık edin. Onların tanıklıkları kaydedilecektir ve onlara sorulacaktır." şeklinde çevrilebilir.

Bu ayet, bazı insanların Allah'ın meleklerini dişi olarak tasvir etmelerini eleştiriyor. Ayet, bu kişilere meleklerin yaratılışlarına tanıklık edip etmediklerini sorarak bu yanılgıya düşenlere bir uyarıda bulunuyor. Onların bu hatalı iddiaları, ahirette hesaba çekilecekleri bir tanıklık olarak kaydedilecektir ve bu konuda sorgulanacaklardır.

ZUHRUF 20. Ve kalu lev şaer rahmanu ma abednahum, ma lehum bi zalike min ilmin in hum illa yahrusun. = QWL ŞYA RHM ma-ABD ALM HRS = Ve ruhlar dediler ki; eğer sevgiyle yaratan yaratıcın , Rahman (RHM) irade etseydi, isteseydi (ŞYA) biz onlara hizmet etmezdik (ma-ABD), onların bilgisi yoktur (ALM), onlar illa Sanarlar, kanaat veya kesin olmayan bir şey hakkında fikir oluştururlar, biliyormuş gibi hırs yaparlar (HRS). 

Ayet: وَقَالُوا لَوْ شَاء الرَّحْمَنُ مَا عَبَدْنَاهُم مَّا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ

Dilbilgisel Analiz:

وَقَالُوا - "Ve dediler"

لَوْ شَاء الرَّحْمَنُ - "Eğer Rahman (olan Allah) dileseydi"

مَا عَبَدْنَاهُم - "Biz onlara ibadet etmezdik"

مَّا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ - "Onların bu konuda bir bilgisi yoktur"

إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ - "Onlar sadece boş konuşuyorlar"

Açıklamalı Anlam: Bu ayet, "Ve dediler ki, 'Eğer Rahman dileseydi, biz onlara ibadet etmezdik.' Bu konuda onların bir bilgisi yok, sadece boş konuşuyorlar." şeklinde çevrilebilir.

Ayet, bazı insanların putlara ve diğer yaratıklara ibadet etmelerini savundukları bahaneleri eleştiriyor. Bu kişiler, eğer Allah dileseydi, onlara ibadet etmezlerdi diye bir mazeret öne sürüyorlar. Ancak ayet, bu iddialarının temelsiz olduğuna ve sadece asılsız konuşmalarından ibaret olduğuna işaret ediyor.

ZUHRUF 21.Em ateynahum kitaben min kablihi fe hum bihi mustemsikun. = ATY KTB KBL MSK = O ruhlara daha önce kabul ettikleri (KBL) kitap (KTB) göndermedik mi (ATY), onunla kavramadılar mı (MSK)? 

Ayet: أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِّن قَبْلِهِ فَهُم بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ

Dilbilgisel Analiz:

"أَمْ": Arapçada bir soru edatıdır ve genellikle retorik bir soru ifade eder.

"آتَيْنَا": "vermek" anlamına gelen "آتَى" fiilinin birinci çoğul şahıs (biz) için geçmiş zamanlı şeklidir.

"هُمْ": Üçüncü tekil şahıs zamiri (ona/onu için).

"كِتَابًا": "kitap" anlamına gelen bir isim.

"مِن": Edat, "den/dan" anlamına gelir.

"قَبْلِهِ": "önce" anlamına gelen "قَبْل" kelimesiyle "onun" anlamındaki "هِ" zamirinin birleşiminden oluşmuştur.

"فَهُم": "o zaman onlar" anlamına gelir.

"بِهِ": "onunla" anlamına gelir.

"مُسْتَمْسِكُونَ": "tutunmak" anlamına gelen "اِسْتَمْسَكَ" fiilinin fa'il (özne) şekli. Bu kelime, bir şeyi sıkıca tutma veya bir şeye sıkıca bağlanma anlamını taşır.

Açıklamalı Anlamı: Bu ayet, retorik bir soru olarak sunulmuştur. "Daha önce onlara (inkar edenlere) bir kitap verdik mi ki, ona sıkıca sarılıyorlar?" şeklinde bir soru ifade edilmektedir. Ayet, inkar edenlerin, Allah'ın elçisine getirdiği vahye karşı gösterdikleri reddiye tutumunu sorgulamaktadır. Eğer onlara daha önce bir kitap verilmediyse, neden Kur'an'ı kabul etmek yerine kendi görüşlerine sıkıca tutunuyorlar? şeklinde bir eleştiri ve sorgulama içermektedir.

ZUHRUF 22. Bel kalu inna vecedna abaena ala ummetin ve inna ala asarihim muhtedun. = QWL VCD EBV EMM ESR HDY = Hayır! Dediler ki (QWL): Biz ebeveynlerimizin yaptıklarını (EBV) emin olup kaynak, ilke yaptık (EMM)ve bu doğrultudaki izlerle yaptığımız eserleri (ESR / szlk syf 58) ilahi sisteme ulaşmak için kılavuz edindik (HDY)

Ayet: بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّهْتَدُونَ

Dilbilgisel Analiz:

"بَلْ": Arapçada bir ret ya da düzeltme anlamında kullanılan bir edattır ve genellikle önceki ifadeyi reddetmek ya da düzeltilen bir bilgiyi sunmak için kullanılır.

"قَالُوا": "demek" anlamına gelen "قَالَ" fiilinin üçüncü çoğul şahıs (onlar) için geçmiş zamanlı şekli.

"إِنَّا": Vurgu yapmak için kullanılan bir edat. "biz" anlamına gelir.

"وَجَدْنَا": "bulmak" anlamına gelen "وَجَدَ" fiilinin birinci çoğul şahıs (biz) için geçmiş zamanlı şekli.

"آبَاءنَا": "baba" anlamına gelen "أَبٌ" kelimesinin çoğul şekli "آبَاء" ile "bizim" anlamındaki "نَا" zamirinin birleşiminden oluşur.

"عَلَى": Edat, "üzerinde" ya da "doğrultusunda" anlamına gelir.

"أُمَّةٍ": "topluluk" ya da "yol" anlamına gelir.

"آثَارِهِم": "iz" anlamına gelen "أَثَر" kelimesinin çoğul şekli "آثَار" ile "onların" anlamındaki "هِم" zamirinin birleşiminden oluşmuştur.

"مُهْتَدُونَ": "doğru yolu bulmak" ya da "hidayete ermek" anlamına gelen "اهتدى" fiilinin fa'il (özne) şekli.

Açıklamalı Anlamı: "Tam tersine, onlar dediler ki: 'Biz atalarımızı bir yol üzerinde bulduk ve biz onların izlerini takip ediyoruz.'" şeklinde tercüme edilebilir. Bu ayet, birçok insanın atalarının izlediği yolu sorgusuz sualsiz takip etme eğilimini eleştirmektedir. Buna göre, birçok insan atalarının yolu ya da geleneğini sorgulamadan takip eder ve bu, bazen onların doğru olmayan bir yolu izlemelerine neden olabilir. Ayet, bu tür bir takipçiliğin tehlikelerine dikkat çeker ve insanları, sadece atalarının izlediği yolu sorgusuz sualsiz kabul etmek yerine, doğruyu araştırmaya ve sorgulamaya teşvik eder.

ZUHRUF 23. Ve kezalike ma erselna min kablike fi karyetin min nezirin illa kale mutrefuha inna vecedna abaena ala ummetin ve inna ala asarihim muktedun. = RSL ma-KBL KRY NZR KVL TRF VCD EBV EMM ESR KDV = Ve bu şekilde olunca ruhları uyarması, gerçeği göstermesi için (NZR) kabul etmedikleri (ma-KBL) kendilerinden olmayan, herhangi bir yabancı mesajcı ruh göndermedik (RSL), illa dediler ki (KVL) dünya zevklerinden zevk alan taraftaki ruhlar (TRF) ebeveynlerimizin (EBV) gelenekleri, prensipleri, emin oldukları (EMM) doğru buluyoruz, doğru olarak algılıyoruz (VCD) ve biz ruhlar onların eserlerini (ESR) yakınlaştık, lezzet alıp kopyaladık, uygun bir şekilde takip ediyoruz (KDV).

Ayet: وَكَذَلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ

Dilbilgisi Analizi:

وَكَذَلِ : "Ve böylece" ya da "Bu şekilde" anlamına gelir.

مَا أَرْسَلْنَا : "Biz göndermedik" şeklinde çevrilebilir.

مِن قَبْلِكَ : "Senden önce"

فِي قَرْيَةٍ : "Bir şehirde" ya da "Bir kasabada"

مِّن نَّذِيرٍ : "Bir uyarıcıdan" - peygamber ya da rasul olarak ifade edilen kişi.

إِلَّا : "Haricinde"

قَالَ مُتْرَفُوهَا : "Onun zenginleri (veya elitleri) dedi"

إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءنَا : "Biz atalarımızı bulduk"

عَلَى أُمَّةٍ : "Bir yol üzerinde" ya da "Bir topluluk üzerinde"

وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم : "Ve biz onların izlerindeyiz"

مُّقْتَدُونَ : "Takipçisiyiz" ya da "Onları örnek alıyoruz"

Açıklamalı Anlamı: "Ve böylece, senden önce bir şehre bir uyarıcı (peygamber) gönderdiğimizde, o şehrin zenginleri (veya elitleri) şöyle dedi: 'Biz atalarımızı belirli bir yol üzerinde bulduk ve biz onların izlerini takip ediyoruz.' "

Bu ayetin genel teması, peygamberlerin topluluklarına gönderildiğinde, zenginlerin ve etkili kesimlerin genellikle atalarının geleneklerine ve yollarına sıkı sıkıya bağlı oldukları ve bu yüzden yeni bir din ya da mesaja karşı çıktıklarıdır. Bu, atalarının geleneğine körü körüne bağlılığın ve yeni bir gerçeği kabul etmeme direncinin tehlikelerine dikkat çeker.

ZUHRUF 24: Kale e ve lev ci'tukum bi ehda mimma vecedtum aleyhi abaekum, kalu inna bi ma ursıltum bihi kafirun. = KVL CYE HDY VCD EBV QWL RSL KFR = Velev mesajcı ruh dedi ki (KVL) ebeveynlerinzin (EBV) üzerine eğilirken, hasaslık gösterirken bulduğunuz (VCD) şey ne ise daha iyiye, ruh frekansını yükselterek ilahi sisteme ulaştıranı (HDY) getirdiysem (CYE). O ruhlar dediler ki (KVL) biz gerçekten mesajını (RSL) gizliyoruz, örtüyoruz, redediyoruz, inanmıyoruz, müteşekkir olmuyoruz, şükran duymuyoruz, nankörlük ediyoruz, tanımıyoruz (KFR). 

Ayette Geçen Kelimelerin Dilbilgisi Analizi:

قَالَ (Kâla): Fiil. Geçmiş zaman, üçüncü tekil şahıs. "O dedi" anlamına gelir.

أَوَلَوْ (Evelav): İllet. "Ya eğer" ya da "Peki ya" anlamında bir soru partikülüdür.

جِئْتُكُم (Ci'tukum): Fiil + Zamir. "Size geldiğimde" anlamına gelir.

بِأَهْدَى (Bi'ahda): Harf-ı cer + Sıfat. "Daha doğru/hidayet içeren" anlamında kullanılan bir sıfat.

مِمَّا (Mimma): İsme işaret eden zamir + "ne" anlamına gelen soru zamiri.

وَجَدتُّمْ (Vecedtum): Fiil + Zamir. "Siz buldunuz" anlamına gelir.

عَلَيْهِ (Alehi): Harf-i cer + Zamir. "Onun üzerinde" anlamına gelir.

آبَاءكُمْ (Aba'akum): İsim + Zamir. "Sizin atalarınız" anlamına gelir.

قَالُوا (Kalû): Fiil. "Onlar dedi" anlamına gelir.

إِنَّا (Inna): Vurgulama partikülü. "Gerçekten biz" anlamına gelir.

بِمَا (Bima): Harf-ı cer + "ne" anlamına gelen soru zamiri. "Onunla" ya da "bununla" anlamına gelir.

أُرْسِلْتُم (Ursiltum): Fiil + Zamir. "Siz gönderildiğinizde" anlamına gelir.

بِهِ (Bihi): Harf-i cer + Zamir. "Onunla" anlamına gelir.

كَافِرُونَ (Kâfirûn): İsim. "İnkârcılar" ya da "Küfredenler" anlamına gelir.

Ayetteki Kavramsal Anlam:

Bu ayet, bir peygamberin ya da Allah'ın elçisinin kavmine, atalarının yollarından daha doğru bir yolu sunması, ancak kavminin bu yeni yol veya mesaja inanmamayı seçmesi durumunu anlatmaktadır. Ayet şu şekilde çevrilebilir:

"O dedi: 'Peki ya, atalarınızın üzerinde bulduğunuzdan daha doğru bir rehberlikle size gelirsem?' Onlar dedi: 'Sizle gönderildiğiniz şeyi kesinlikle reddediyoruz.'"

Bu ayet, birçok peygamberin karşılaştığı zorluklardan birine işaret ediyor: kavimlerinin geleneksel inançlarını veya atalarının yollarını terk etme konusundaki isteksizlikleri.

ZUHRUF 25: Fentekamna minhum fanzur keyfe kane akıbetul mukezzibin. = NKM NZR KYF KWN AKB KZB = Biz intikam aldık (NKM) o ruhlardan, bak (NZR) işaretlerimizi yalanlayan ruhların (KZB) akibeti (AKB) nasıl (KYF) oldu (KWN). 

Ayette Geçen Kelimelerin Dilbilgisi Analizi:

فَانتَقَمْنَ (Fantaqamnâ): Fiil + Zamir. "Biz intikam aldık" anlamına gelir.

مِنْهُمْ (Minhum): Harf-i cer + Zamir. "Onlardan" anlamına gelir.

فَانظُرْ (Fandhur): Fiil. "Öyleyse bak" ya da "Bak ve gör" anlamında bir emir fiilidir.

كَيْفَ (Kayfa): Zarf. "Nasıl" anlamına gelir.

كَانَ (Kâna): Fiil. "Oldu" ya da "hal oldu" anlamına gelir.

عَاقِبَةُ (‘Aqibatu): İsim. "Sonuç" ya da "netice" anlamına gelir.

الْمُكَذِّبِينَ (Al-Mukażżibîn): İsim. "Yalanlayanlar" ya da "İnkâr edenler" anlamına gelir.

Ayetteki Kavramsal Anlam: Bu ayet, Allah'ın bir topluluğun yalanlamaları veya inkârları nedeniyle onlardan nasıl intikam aldığına ve bu tür inkâr edenlerin sonunun nasıl olduğuna dair bir uyarı içerir. Ayet şu şekilde çevrilebilir: "Bu yüzden onlardan intikam aldık. Öyleyse yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bak." Ayet, yalanlama ve inkâr eylemlerinin sonuçlarını ve bu eylemlerin cezalarını vurgulamaktadır. Allah'ın mesajını ve peygamberlerini yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu göstererek diğer topluluklara bir uyarı ve ders verme amacı taşır.

ZUHRUF 26: Ve iz kale ibrahimu li ebihi ve kavmihi inneni beraun mimma ta'budun. = KVL EBV KVM BRE ABD = Ve o zaman ibrahim dedi ki (KVL) ebeveynine (EBV) ve onun kavmine, ruh topluluğuna (KVM) sizin ruhlarınızın hizmet ettiklerinden (ABD) ben kendimi uzaklaştırdım, arındım (BRE). 

Ayette Geçen Kelimelerin Dilbilgisi Analizi:

وَإِذْ (Wa-idh): Bağlaç + Zaman zarfı. "Ve hani" ya da "Ve o zaman" anlamında kullanılır.

قَالَ (Qâla): Fiil. "Dedi" anlamına gelir.

إِبْرَاهِيمُ (Ibrâhîmu): Özel isim. Peygamber İbrahim'den bahseder.

لِأَبِيهِ (Li-abîhi): Harf-i cer + İsim. "Babasına" anlamına gelir.

وَقَوْمِهِ (Wa-qawmihi): Bağlaç + İsim + Zamir. "Ve kavmine", "Ve halkına" ya da "Ve topluluğuna" anlamında kullanılır.

إِنَّنِي (Innanî): "Gerçekten ben" anlamına gelir. Harf-i tenvîn + Zamir.

بَرَاء (Barâ’): İsim. "Uzak", "Muaftır" ya da "Beraat etmiş" anlamına gelir.

مِمَّا (Mimmâ): Harf-i cer. "Ondan" ya da "Neyle" anlamına gelir.

تَعْبُدُونَ (Ta‘budûn): Fiil + Zamir. "Siz tapıyorsunuz" anlamına gelir.

Ayetteki Kavramsal Anlam: Bu ayet, Peygamber İbrahim'in babasına ve kavmine, onların taptığı şeylerden uzak olduğunu belirttiği bir diyalogu aktarır. 

Ayet şu şekilde çevrilebilir: "Ve hani İbrahim, babasına ve kavmine dedi ki: 'Ben, sizin taptıklarınızdan tamamen uzağım.'" Ayetin bağlamı, İbrahim'in Allah'tan başka tapılan şeyleri reddetmesi ve bu konudaki duruşunu açıkça ifade etmesiyle ilgilidir. Peygamber İbrahim, tevhidi inançları savunurken babasına ve kavmine Allah'tan başka taptıkları putları ve ilahları reddettiğini belirtiyor. Bu, tevhid inancının temelini oluşturan bir prensiptir. Bu ayet, İslam'ın monoteistik inançlarını ve İbrahim'in bu inançları nasıl savunduğunu vurgular.

ZUHRUF 27: İllellezi fatarani fe innehu se yehdin. = FTR HDY = Ancak beni yoktan vareden ruhumun yaratıcısı (FTR) benin ruhumu ilahi sisteme ulaştırır (HDY). 

Ayette Geçen Kelimelerin Dilbilgisi Analizi:

ِلَّا (Illâ): Bağlaç. "Haricinde", "dışında" ya da "ancak" anlamına gelir.

الَّذِي (Alladhî): İsm-i mawsûl. "O ki" ya da "ki o" şeklinde çevrilebilir.

فَطَرَنِي (Faṭaranî): Fiil + Zamir. "Beni yaratan" anlamına gelir.

فَإِنَّهُ (Fa-innahu): Bağlaç + Harf-i tenvîn + Zamir. "O halde o" ya da "şüphesiz o" anlamında kullanılır.

سَيَهْدِينِ (Sayahdînî): Fiil + Zamir. "O, beni hidayete erdirecek" anlamına gelir. Burada, gelecekle ilgili olumlu bir beklenti ifade edilir.

Ayetteki Kavramsal Anlam: Bu ayet, kişinin Allah'tan başkasına tapmadığını, sadece onu yaratan Allah'a ibadet ettiğini ve Allah'ın ona doğru yolu göstereceğine inandığını ifade eder. 

Ayet şu şekilde çevrilebilir: "Haricinde, beni yaratan (olan). Şüphesiz O, beni hidayete erdirecektir."

Bu ifade, İslam'ın tevhid prensiplerine sıkı sıkıya bağlılık ve Allah'ın rehberliği konusunda tam bir güven duygusunu yansıtır. Ayet, Allah'ın kullarına yol gösterici olduğuna ve doğru yolu bulmalarına yardımcı olacağına dair inanca vurgu yapar.

ZUHRUF 28: Ve cealeha kelimeten bakıyeten fi akıbihi leallehum yerciun. = CAL KLM BKY AKB RCM = Ruhunun yaratıcısı Sözlerini kelimelerle (KLM) kalıcı, baki (BKY) yaptı (CAL) belki ruhlar dünya deneyimlerinin sonrasındaki akibetlerini anlar (AKB) ilahi sisteme geri dönmeyi umarlar (RCM). 

Ayette Geçen Kelimelerin Dilbilgisi Analizi:

وَجَعَلَهَا (Waja'alahā): "Ve" bağlacıyla başlayan bu fiil "O (Allah) kıldı" veya "O yaptı" anlamına gelir. "هَا" zamiri de "onu" anlamına gelir ve önceki ayeti veya bahsi geçen konuyu referans alır.

كَلِمَةً (Kalimatan): İsim. "Bir kelime" veya "bir söz" anlamına gelir.

بَاقِيَةً (Bāqiyatan): Sıfat. "Kalan", "devam eden" ya da "ebedi" anlamına gelir.

فِي (Fī): Edat. "İçinde" ya da "üzerinde" anlamına gelir.

عَقِبِهِ (‘Aqibihī): İsim + zamir. "Onun ardından" veya "onun sonrasında" anlamına gelir.

لَعَلَّهُمْ (La'allahum): Bağlaç + zamir. "Belki onlar" veya "umarım onlar" anlamına gelir.

يَرْجِعُونَ (Yarji‘ūn): Fiil. "Dönerler", "geri gelirler" veya "dönüş yaparlar" anlamına gelir.

Ayet şu şekilde çevrilebilir: "Ve onu, ardından devam edecek bir söz kıldı; belki dönerler diye."

Bu ayet, Allah'ın bir kelimeyi veya bir prensibi, gelecek nesiller için bir rehber veya bir uyarı olarak bıraktığını ifade eder. Bu, insanların doğru yolu bulmaları ve yanılgılardan dönüş yapmaları için bir fırsattır. "Belki dönerler diye" ifadesi, insanların hatadan dönüş yapma ve doğruya yönelme kapasitesine işaret eder. Bu, Allah'ın insanlara rehberlik etmek için mesajını sürekli kıldığını ve onların doğruya dönüş yapmalarını umduğunu gösterir.

ZUHRUF 29: Bel metta'tu haulai ve abaehum hatta caehumul hakku ve resulun mubin. = MTA EBV CYE HKK RSL BYN = Aksine bu ruhlara ve ebeveynlerine (EBV) zevk alacakları mal (MTA) ve hatta ruhlarının hakları (HAKK) mesajcı ruhların (RSL) beyanları ile (BYN) geldi (CYE).

Ayette Geçen Kelimelerin Dilbilgisi Analizi:

بَلْ (Bal): Bağlaç. Genellikle bir önceki ifadeyi ret ya da düzeltme anlamında kullanılır. "Aksine" ya da "hayır" olarak çevrilebilir.

مَتَّعْتُ (Matta‘tu): Fiil + zamir. "Ben onlara nimet verdim" veya "ben onları bir süre yaşattım" anlamına gelir.

هَؤُلَاء (Hā’ulā'): İsim. "Bu kişiler" ya da "işte bunlar" anlamına gelir.

وَآبَاءهُمْ (Wa ābā'ahum): "Ve" bağlacıyla başlar. "Ve onların ataları" ya da "ve babaları" anlamına gelir.

حَتَّى (Hattā): Bağlaç. "Ta ki", "kadar" anlamına gelir.

جَاءهُمُ (Jā'ahumu): Fiil + zamir. "Onlara geldi" anlamına gelir.

الْحَقُّ (Al-Haqq): İsim. "Gerçek" ya da "hakikat" anlamına gelir.

وَرَسُولٌ (Wa Rasūlun): "Ve" bağlacıyla başlar. "Ve bir elçi" anlamına gelir.

مُّبِينٌ (Mubīnun): Sıfat. "Açık", "belli" ya da "aydınlatan" anlamına gelir.

Ayet şu şekilde çevrilebilir: "Aksine, ben bu kişilere ve onların atalarına nimet verdim, ta ki onlara gerçek ve açıklayıcı bir elçi gelene kadar."

Bu ayet, Allah'ın bazı insanlara ve onların atalarına, gerçeğin ve bir elçinin gelmesine kadar bir süreliğine nimet verdiğini ve onları yaşattığını belirtiyor. Ancak bu süre zarfında gerçeklerin ve açık bir elçinin gelmesiyle, bu kişilere doğru yolu gösteren ve onları uyararak Allah'ın mesajını ileten bir rehber geldi. Bu, Allah'ın rahmetini ve sabrını gösterirken aynı zamanda onlara gerçeği getiren bir elçinin geldiğini vurgular.

ZUHRUF 30: Ve lemma cae humul hakku kalu haza sihrun ve inna bihi kafirun. = CYE HAKK KVL SHR KFR = Fakat Hakklarının bilgisi (HAKK) ruhlara gelince (CYE) dediler ki (KVL) bu gerçek değildir, sihirdir (SHR) ve bazısı gerçek anlamını gizledi, bazısı üstünü örttü görmemezlikten geldi, bazısı reddetti, bazısı inanmadı, bazısı müteşekkir olmadı, bazısı şükran duymadı, bazısı nankörlük etti, bazısı tanımadı (KFR) 

Ayette Geçen Kelimelerin Dilbilgisi Analizi:

وَلَمَّا (Wa lammā): Bağlaç + Zarf. "Ve" ile başlar ve "Ne zaman ki" ya da "kendi geldiğinde" anlamına gelir.

جَاءهُمُ (Jā'ahumu): Fiil + zamir. "Onlara geldi" anlamına gelir.

الْحَقُّ (Al-Haqq): İsim. "Gerçek" ya da "hakikat" anlamına gelir.

قَالُوا (Qālū): Fiil. "Onlar dediler" ya da "onlar söylediler" anlamına gelir.

هَذَا (Hādhā): Zamir. "Bu" anlamına gelir.

سِحْرٌ (Sihrun): İsim. "Sihir" ya da "büyü" anlamına gelir.

وَإِنَّا (Wa innā): "Ve" bağlacı + Zamir. "Ve şüphesiz biz" anlamına gelir.

بِهِ (Bihi): Harf + Zamir. "Onunla" ya da "onun hakkında" anlamına gelir.

كَافِرُونَ (Kāfirūn): İsim. "İnkâr edenler" ya da "kâfirler" anlamına gelir.

Ayet şu şekilde çevrilebilir: "Ve gerçek onlara geldiğinde, 'Bu bir sihirdir ve şüphesiz biz onu inkâr ediyoruz' dediler."

Bu ayet, Allah tarafından gönderilen gerçeğin veya vahyin, insanlar tarafından bazen reddedildiğini ve onlar tarafından bir sihir veya aldatmaca olarak nitelendirildiğini ifade eder. Birçok peygamber, insanlara Allah'ın mesajını getirdiğinde, bu tür tepkilerle karşılaştı. Ayet, insanların bazen gerçeği kabul etmekte zorlandıklarını ve onu reddederek inkârcı bir tavır sergilediklerini belirtir.

ZUHRUF 31: Ve kalu lev la nuzzile hazel kur'anu ala raculin minel karyeteyni azim. = KVL la-NZL KRA RCL KRY AZM = Ve o ruhlar dediler ki (KVL) neden bu Kuran (KRA) büyük önemli (AZM) iki şehirden olan bir adama (RCL) indirilmedi (la-NZL).

Ayette Geçen Kelimelerin Dilbilgisi Analizi:

وَقَالُوا (Wa qālū): "Ve onlar dediler" anlamına gelir. "Wa" (ve) bağlacı + "qālū" (onlar dediler) fiili.

لَوْلَا (Lawlā): "Neden" ya da "niçin olmasın" anlamına gelen bir soru zarfıdır.

نُزِّلَ (Nuzzila): Fiil. "İndirilmiştir" anlamına gelir.

هَذَا (Hādhā): Zamir. "Bu" anlamına gelir.

الْقُرْآنُ (Al-Qur'ānu): İsim. "Kur'an" anlamına gelir.

عَلَى (‘Alā): Harf. "Üzerine" anlamına gelir.

رَجُلٍ (Rajulin): İsim. "Bir adam" anlamına gelir.

مِّنَ (Mina): "İçerisinden" ya da "arasından" anlamında harf.

الْقَرْيَتَيْنِ (Al-Qaryatayni): İsim. "İki kasaba" anlamına gelir.

عَظِيمٍ (‘Aẓīmin): Sıfat. "Büyük" ya da "muhteşem" anlamına gelir.

Ayet şu şekilde çevrilebilir: "Ve onlar dediler: 'Bu Kur'an, iki kasabadan büyük bir adama neden indirilmedi?'"

Bu ayet, bazı insanların, Kur'an'ın, toplumda yüksek bir statüye sahip olan birine, özellikle Mekke veya Taif'ten önemli birine neden vahyedilmediğini sorguladığını ifade eder. Bu, onların peygamberliğin ve vahyin statü veya zenginlikle değil, Allah'ın seçimiyle geldiğini anlamamalarından kaynaklanır. Ayet, bazı insanların gerçek değerleri ve Allah'ın rehberliğini nasıl yanlış anladığını vurgulamaktadır.

ZUHRUF 32: E hum yaksimune rahmete rabbik, nahnu kasemna beynehum maişetehum fil hayatid dunyave refa'na ba'dahum fevka ba'dın derecatin li yettehıze ba'duhum ba'dan suhriyya, ve rahmetu rabbike hayrun mimma yecmaun. = KSM RHM RABB KSM BYN AYŞ HYY DNV RFA BAD FVK DRC BAD DRC EZL BAD SCR BAD SHR RHM RABB HYR CMA = Ruhunun Efendisinin, Rabbinin (RABB) ruhlarına verdiği rahmetini (RHM) onlar mı bölüştürüyorlar (KSM), dünya (DNV) hayatlarının içinde (HYY) ruhlara rızıklarını, sahip olduklarını, eşyalarını (AYŞ) ilahi sistem yani BİZ bölüştürürüz (KSM) ve bazı ruhları (BAD) öteki ruhlara (BAD) o ruhları ilahi sisteme döndürmek için, HZ yani ruh frekanslarını yükseltmek için (EKHZ) derecelerle (DRC) ruhları birbirilerine üstün kıldık (RFA) , bazı ruhları (BAD) diğer ruhlara (BAD) birbirlerine sebep kıldık, akraba, secere kıldık (SCR, szlk syf 449-450) ve bu ruhunun efendisinin, Rabbinin (RABB) rahmetidir, ruhun tekamülünü koruma yöntemidir (RHM) efendinizin rahmetiyle ruhunuzun yanınızda olması sizin topladığınız mal ve insanlardan (CMA) daha hayırlıdır (HYR) (*etrafınıdaki insanlar sadece aracı kılınmıştır, bir üstünlükleri asla yoktur). 

Ayette Geçen Kelimelerin Dilbilgisi Analizi:

أَهُمْ (Ahum): Zamir. "Onlar mı" anlamına gelir.

يَقْسِمُونَ (Yaqsimūna): Fiil. "Onlar böler (paylaştırır) mi?" anlamına gelir.

رَحْمَةَ (Raḥmata): İsim. "Merhamet, lütuf" anlamına gelir.

رَبِّكَ (Rabbika): Zamir + İsim. "Senin Rabbin" anlamına gelir.

نَحْنُ (Naḥnu): Zamir. "Biz" anlamına gelir.

قَسَمْنَا (Qasamnā): Fiil. "Biz böldük (paylaştırdık)" anlamına gelir.

بَيْنَهُم (Baynahum): Harf + Zamir. "Onlar arasında" anlamına gelir.

مَّعِيشَتَهُمْ (Ma‘īshatahum): İsim + Zamir. "Onların geçimleri, yaşam kaynakları" anlamına gelir.

فِي (Fī): Harf. "İçinde" anlamına gelir.

الْحَيَاةِ (Al-Ḥayāti): İsim. "Hayat" anlamına gelir.

الدُّنْيَا (Ad-Dunyā): İsim. "Dünya" anlamına gelir.

وَرَفَعْنَا (Wa rafa‘nā): "Ve biz yükselttik" anlamına gelir.

بَعْضَهُمْ (Ba‘ḍahum): Zamir. "Onlardan bazılarını" anlamına gelir.

فَوْقَ (Fawqa): Harf. "Üzerine, yukarıda" anlamına gelir.

دَرَجَاتٍ (Darajātin): İsim. "Kademeler, seviyeler" anlamına gelir.

لِيَتَّخِذَ (Liyattakhiẓa): "Almak, edinmek için" anlamına gelir.

سُخْرِيًّا (Sukhriyyān): İsim. "Alay konusu" ya da "dalga geçme sebebi" olarak.

وَرَحْمَتُ (Wa raḥmatu): "Ve merhamet" anlamına gelir.

خَيْرٌ (Khayrun): İsim. "Daha iyi" anlamına gelir.

مِّمَّا (Mimmā): "Onun yanında" anlamına gelir.

يَجْمَعُونَ (Yajma‘ūna): Fiil. "Toplarlar" anlamına gelir.

Ayetin Anlamı:

Bu ayet, şu şekilde çevrilebilir: "Onlar mı Rabbinin lütfunu bölerler? Biz, onların dünya hayatındaki geçimlerini aralarında böldük ve onlardan bazılarını bazılarına derecece üstün kıldık ki bir kısmı diğerini hizmetçi edinsin. Rabbinin rahmeti, onların topladıklarından daha hayırlıdır."

Bu ayet, Allah'ın merhametinin ve lütuf dağıtma şeklinin nasıl olduğunu vurgular. Allah, insanların dünya hayatındaki rızkını, malını ve pozisyonunu belirleyendir. Bazı insanlar diğerlerinden daha yüksek mertebededir, bu da sosyal düzenin ve insanlar arası ilişkilerin bir sonucudur. Ancak, bu durum Allah'ın insana özgü sevgisini ve rahmetini göstermez. Allah'ın rahmeti, insanların dünyadaki toplamından çok daha büyük ve kapsamlıdır.

ZUHRUF 33: Ve lev la en yekunen nasu ummeten vahıdeten le cealna limen yekfuru bir rahmani li buyutihim sukufen min fıddatin ve mearice aleyha yazherune.= KWN NVS AMM VHD CAL KFR RHM BYT SKF FDD ARC ZHR = Velev ki, Eğer bedenlendirdiğimiz tüm ruhlar (NVS) tek bir (VHD) ilahi kaynaktan (AMM) olmasaydılar, ruhlarının geldiği Rahmani kaynağı (RHM) görmezden gelen, değiştiren, örten, kovırlayan (KFR) ruhlar için gönderildikleri alt boyutta, dünyadaki deneyim yaşam (üç boyutlu) boyutlarında (BYT) ruha kaynağını, gerçeğini göstermeyen, kıran, algılarını dağıtan (FDD) tavan yapardık (SKF / szlk syf 469) ve üzerine ruhlarının frekansını yükseltmelerini engelleyicileri (ARC) 3 boyutlu hale, belirgin hale, zahir şekline getirirdik (ZHR). (*Ki bu ruhlar hep gördüklerine inandıkları için o engelle yükseleceklerine inanırlar, çünkü akılarını kullanmazlar, en doğrusunu Allah bilir.)

Türkçe meali ile başlayalım: "İnsanlar tek bir ümmet olmasaydı, Rahman’a inanmayanların evlerinin tavanlarını gümüşten yapardık ve üzerine çıkmak için merdivenler koyardık."

Şimdi dilbilgisi analizi:

"وَلَوْلَا" (Ve lev la): "Eğer... olmasaydı" anlamında bir başlangıç ifadesidir.

"أَن يَكُونَ النَّاسُ" (En yekūna en-nasu): "İnsanların olması" demektir. Burada "أَن" (En) sebep-sonuç ilişkisini belirtirken, "يَكُونَ" (yekūna) 'olmak' fiilidir ve "النَّاسُ" (en-nasu) 'insanlar' demektir.

"أُمَّةً وَاحِدَةً" (Ummeten vahideten): Tek bir ümmet/topluluk anlamına gelir.

"لَجَعَلْنَا" (Lecealnā): "Yapardık" anlamına gelir.

"لِمَن يَكْفُرُ بِالرَّحْمَنِ" (Li men yekfuru bir-Rahman): "Rahman'a inanmayanlar için" demektir.

"لِبُيُوتِهِمْ" (Li buyūtihim): "Evlerinin" anlamına gelir.

"سُقُفًا" (Suqfan): "Tavan" anlamında kullanılan bir kelime.

"مِن فَضَّةٍ" (Min fiddatin): "Gümüşten" demektir.

"وَمَعَارِجَ" (Ve ma'arij): "Merdivenler" anlamına gelir.

"عَلَيْهَا يَظْهَرُونَ" ('Alayha yazharūn): "Üzerine çıkarlar" anlamına gelmektedir.

Özetle, bu ayet, eğer insanlar tek bir ümmet (topluluk) olmasaydı, Rahman'a (Allah'ın en merhametli sıfatı) inanmayanların evlerini çok daha farklı ve değerli malzemelerle yapabileceğini; ancak bu dünya hayatının geçici ve asıl hayatın ahirette olduğunu hatırlatarak, bu tür dünya zenginliklerinin asıl amaç olmaması gerektiğini vurgular.

ZUHRUF 34. Ve li buyutihim ebvaben ve sururen aleyha yettekiun. = BYT BVB SRR VKE = Ve ruhlar için gönderildikleri alt boyutta, dünyadaki deneyim yaşam (üç boyutlu) boyutlarında (BYT) giriş ve geçişler (BVB) ve uzanıp elle tutacaklarına inandıkları (VKE) sırlar gizemler (SRR) koyardık.

Şimdi dilbilgisi analizi:

"وَلِبُيُوتِهِمْ" (Ve li buyūtihim): "Ve evlerine" anlamına gelir.

"أَبْوَابًا" (Ebvanan): "Kapılar" anlamına gelir.

"وَسُرُرًا" (Ve sururan): "Döşekler" ya da "kanepe, divan" anlamına gelir.

"عَلَيْهَا" ('Alayha): "Üzerine" demektir.

"يَتَّكِؤُونَ" (Yatta'kiūna): "Yaslanırlar" veya "dayanırlar" anlamına gelir.

Özetle, bu ayet de önceki ayetin devamı olarak, eğer Allah isteseydi, inanmayanlara bu tür lüksler verebilirdi. Ancak bu, dünya hayatının geçici ve asıl hayatın ahirette olduğunu hatırlatarak, bu tür dünya zenginliklerinin asıl amaç olmaması gerektiğini vurgular. Bu iki ayet, insanların maddi zenginliklerle sınanabileceğini, ancak asıl amaçlarının bu olmaması gerektiğini hatırlatmaktadır.

ZUHRUF 35. Ve zuhrufa, ve in kullu zalike lemma metaul hayatid dunya, vel ahiretu inde rabbike lil muttekin. = ZKhRF KLL META HYY DNV EHR AND RABB VKY = Ve en zarif şekilde süslerdik (ZHRF) fakat bunların hepsi, tamamı (KLL) dünya (DNV) hayatında (HYY) ruha hiç faydası olmayan sadece geçici zevk veren maddelerdir (META) ve  ruhların kötülükten, zarar veren ve inciten şeylerden, kişilerden uzak tutuldukları, diğer bedenli ruhlara ve ilahi sisteme karşı pozitifte ama dengede vazifesini yerine getiren bedenli ruhların gerçekten geldiği yer, ruhun sonsuz yaşam yeri, ahir boyut (EHR) ruhun efendisinin (RABB) yanındadır. (AND)

"Süs ve ziynetler de koyardık. Fakat tüm bunlar yalnızca dünya hayatının geçici zevkleridir. Ahiret, Rabbin katında, takva sahipleri içindir."

Şimdi dilbilgisi analizi:

"وَزُخْرُفًا" (Ve zukhrufan): "Ve süs" ya da "ziynet" anlamına gelir.

"وَإِن" (Ve in): "Ve eğer" ya da "fakat" anlamında bir bağlaçtır.

"كُلُّ" (Kullu): "Tüm" demektir.

"ذَلِكَ" (Dhalika): "Bu" ya da "şunlar" demektir.

"لَمَّا" (Lamma): Bu kelime "gerçekten" ya da "sadece" anlamına gelmektedir.

"مَتَاعُ" (Mata'u): "Zevk" ya da "fayda" anlamına gelir.

"الْحَيَاةِ الدُّنْيَا" (Al-hayati ad-dunya): "Dünya hayatı" anlamına gelir.

"وَالْآخِرَةُ" (Wal-akhiratu): "Ve ahiret" demektir.

"عِندَ" ('Inda): "Katında" ya da "yanında" demektir.

"رَبِّكَ" (Rabbika): "Rabbin" demektir.

"لِلْمُتَّقِينَ" (Lil-muttaqin): "Takva sahipleri için" anlamına gelir.

Bu ayet, önceki ayetlerde bahsedilen dünyevi lükslerin geçici olduğunu ve asıl hayatın ahirette olduğunu vurgulamaktadır. Dünya hayatının geçici zevkleri yerine ahiret hayatını kazanma amacıyla takva sahipleri olanlar için asıl ödülün Allah katında olduğunu ifade eder.

ZUHRUF 36. Ve men ya'şu an zikrir rahmani nukayyıd lehu şeytanen fe huve lehu karin. = AŞV ZKR RHM KYD ŞTN KRN = Ve hangi ruh ruhunu sevgi le yaratıp sürekli koruyan Rahmanı (RHM) hatırlamak (ZKR) yerine ruhunun dünya deneyimi, tekamülü ile ilgilenmemeyi, kör olmayı şeçerse (AŞV), o ruh için hazırlanan kader planını asimile ederiz, durduruz, böleriz, kaydını yarıda keseriz ( KYD) bu da o ruh için şeytani sistemin (ŞTN) planının devreye girmesi, kaderdeki gerçeklik boyutunun negatif versiyon ile değiştirilmesi demektir (KRN) (*O ruh dünya yaşamında Rahman tarafından Rahim koruması durdurulursa her türlü felaketle sınanmaya başlar, kuranı anlamak bu bakımdan çok önemlidir) . 

Şimdi dilbilgisi analizi:

"وَمَن" (Wa man): "Ve kim" anlamına gelir.

"يَعْشُ" (Ya'shu): "Yüz çevirir" ya da "ilgisiz kalır" anlamına gelir.

"عَن" ('An): "Dan" ya da "-den" anlamına gelen bir edattır.

"ذِكْرِ" (Dhikri): "Zikir" ya da "anma, hatırlama" demektir.

"الرَّحْمَنِ" (Ar-Rahman): "Rahman" (Merhametli) demektir ve burada Allah'ı tanımlayan bir sıfat olarak kullanılır.

"نُقَيِّضْ" (Nuqayyid): "Atarız, musallat ederiz" anlamına gelir.

"لَهُ" (Lahu): "Ona" demektir.

"شَيْطَانًا" (Shaytanan): "Bir şeytan" demektir.

"فَهُوَ" (Fahuwa): "Bu da" anlamına gelir.

"لَهُ" (Lahu): "Onun için" demektir.

"قَرِينٌ" (Qarinun): "Arkadaş" anlamına gelir.

Bu ayet, Allah'ın zikrinden uzaklaşan veya yüz çeviren bir kişinin, şeytanın etkisi altında kalacağına ve şeytanın bu kişi için sürekli bir arkadaş olacağına dikkat çeker. Şeytanın bu "arkadaşlık" rolü, kişiyi doğru yoldan saptırmak için sürekli vesvese vererek yanıltma rolüdür. Bu, insanların sürekli Allah'ı anmalarının ve O'nun yolundan gitmelerinin önemini vurgular.

ZUHRUF 37. Ve innehum le yasuddunehum anis sebili ve yahsebune ennehum muhtedun. = SDD SBL HSB HDY = Şüphesiz O ruhlar ilahi sisteme geri dönüş yolundan (SBL) engellenirler, engellerle setlerle karşılaşırlar (SDD) ve o ruhlar ilahi sisteme götüren kılavuzu takip ettiklerini, hidayette olduklarını (HDY) hesap ederler (HSB). 

Dilbilgisi analizi: "وَإِنَّهُمْ" (Wa innahum): "Ve şüphesiz onlar" anlamına gelir.

"لَيَصُدُّونَهُمْ" (Layasuddunahum): "Onları alıkoyarlar" ya da "onları yoldan saptırırlar" anlamına gelir.

"عَنِ" ('Ani): "-den" anlamına gelir ve bir edattır.

"السَّبِيلِ" (As-Sabil): "Yol" demektir.

"وَيَحْسَبُونَ" (Wayahsabuna): "Sanırlar" ya da "zannederler" anlamına gelir.

"أَنَّهُم" (Annahum): "Ki onlar" demektir.

"مُّهْتَدُونَ" (Muhtadun): "Doğru yolda olanlar" ya da "hidayete ermiş olanlar" anlamına gelir.

Bu ayet, şeytanların, insanları doğru yoldan alıkoymalarına ve bu insanların hâlâ doğru yolda olduklarına inanmalarına işaret eder. Yani, şeytanın vesvesesi ve etkisi altında olan bir kişi, yanlış ve sapık bir yolda ilerlerken bile doğru yolda olduğunu zannedebilir. Bu, insanın kendi eylemlerini sürekli olarak sorgulaması ve Allah'ın rehberliğine başvurması gerektiğine dikkat çeker.

ZUHRUF 38. Hatta iza caena kale ya leyte beyni ve beyneke bu'del meşrikayni fe bi'sel karin. = CYE KWL BYN BYN BAD ŞRK BES KRN =  Hatta ruh karşımıza getirilinceye kadarki zaman için (CYE) der ki (KWL) bana edilen beyanla (BYN) sizin beyanınız (BYN) arasında, ardındaki fark (BAD) zıt yön gibi, birbirine çok uzak (ŞRK), ben cehalet (BES) ilahi sistemin zıt boyutundaymışım, düşmanın arkadaşı olmuşum (KRN).

Tabii ki, ayeti dilbilgisine göre analiz edelim:

حَتَّى إِذَا جَاءنَا: "حت" kelimesi "ta ki, -e kadar" anlamına gelir. "إذا" kelimesi "ne zaman ki" anlamına gelir. "جاء" kelimesi "gelmek" anlamında bir fiilken, "-na" takısı "biz" anlamına gelen bir zamire işaret eder. Bütün bu ifade "Bize gelinceye kadar" anlamını taşır.

قَالَ: "Söylemek" fiilidir ve burada üçüncü tekil şahıs için kullanılmıştır, yani "O dedi" anlamına gelir.

يَا لَيْتَ: Arapçada bir pişmanlık, dilek veya üzüntüyü ifade eden bir tabirdir. "Keşke" anlamına gelir.

بَيْنِي وَبَيْنَكَ: "Benim aramda ve senin aranda" anlamına gelir.

بُعْدَ الْمَشْرِقَيْن: "İki doğunun (güneşin doğduğu yerin) uzaklığı" anlamına gelir.

فَبِئْسَ الْقَرِينُ: "Ne kötü bir arkadaştır" anlamına gelir.

Ayeti bir bütün olarak değerlendirirsek:

"Bize gelinceye kadar, 'Keşke aramızda iki doğunun uzaklığı olsa! Ne kötü bir arkadaştır!' dedi."

Bu ayet, Kuran-ı Kerim'in A'raf Suresi'nde yer alır. Bu ifade, kötü bir arkadaşın veya yoldaşın zararlarını ve kötü sonuçlarını ifade eder. Ayetin tam anlamı ve bağlamı için tefsir ve ilgili ayetlerin okunması önerilir.

ZUHRUF 39. Ve len yenfeakumul yevme iz zalemtum ennekum fil azabi muşterikun. = NFA YVM ZLM AZB ŞRK = Bu durumun o gün (YVM) siz ruhlara faydası olmayacak (NFA) dünya tekamül zamanında kendinize zulmettiniz (ZLM) azap verecek sistemin (AZB) ortağı oldunuz (ŞRK)

Elbette, bu ayeti dilbilgisine göre analiz edelim:

وَلَ "Ve" bağlacı bir sonraki cümleye bağlar. "لَن" kelimesi, geleceğe yönelik bir olumsuzluk ifade eder ve "olmayacak" anlamına gelir.

يَنفَعَكُمُ: "Fayda vermek" fiilidir ve "-kum" takısı 2. çoğul zamire işaret eder yani "sizlere" anlamına gelir. Bu ifade, "sizlere fayda vermeyecek" anlamını taşır.

الْيَوْمَ: "Bugün" anlamına gelir.

إِ: "Ne zaman ki" ya da "zamanında" anlamına gelir.

ظَّلَمْتُمْ: "Zulmetmek" fiilidir ve "-tum" takısı 2. çoğul zamire işaret eder, yani "siz zulmettiniz" anlamına gelir.

أَنَّكُمْ: "أنَّ" kelimesi "şüphesiz ki" anlamına gelir ve "-kum" takısı yine "sizlere" anlamını taşır.

فِي الْعَذَابِ: "Azapta" anlamına gelir.

مُشْتَرِكُونَ: "Ortak olmak" fiilinden türemiştir ve "ortak olanlar" anlamına gelir.

Ayeti bir bütün olarak değerlendirirsek:

"Ve sizlere bugün, zulmettiğinizde fayda vermeyecek; şüphesiz ki siz azapta ortak olacaksınız."

Bu ayet, Kuran-ı Kerim'de farklı surelerde benzer bir tema ile yer alabilir. Ayet, yanlış davranışlar ve zulümler sebebiyle kıyamet gününde fayda bulunmayacağı ve azapta pay sahibi olunacağı uyarısında bulunmaktadır. Ayetin tam anlamı ve bağlamı için tefsir ve ilgili ayetlerin okunması önerilir.

ZUHRUF 40. E fe ente tusmius summe ev tehdil umye ve men kane fi dalalin mubin. = SMA SMM HDY AMY KWN DLL BYN = Sen sağır ise (SMM) kulağın işe yarar mı (SMA) veya cahil olan, kör olan (AMY) kılavuzu takip edebilir mi (HDY) hatalı (DLL) beyanın (BYN) tarafında oldu (KWN). 

Bu ayetin dilbilgisine dayalı analizini yapalım:

أَفَ: "أَفَ kelimesi, retorik bir soru anlamına gelir ve genellikle şaşkınlık ya da sorgulama anlamı taşır.

أَنتَ: "Sen" zamiri ile kişiyi işaret eder.

تُسْمِعُ: "Dinletmek" fiilidir ve burada "sen dinletebilir misin?" anlamına gelir.

الصُّمَّ: "Sağırlar" anlamına gelir.

أَوْ: "Veya" anlamına gelir.

تَهْدِي: "Rehberlik etmek, yol göstermek" fiilidir ve burada "sen yol gösterebilir misin?" anlamına gelir.

الْعُمْيَ: "Körler" anlamına gelir.

وَ: "Ve" anlamına gelir.

مَن: "Kim" anlamına gelir.

كَانَ: "Olmuş olmak" anlamına gelir ve burada bir şeyin durumu veya hali hakkında bilgi verir.

فِي: "İçinde" anlamına gelir.

ضَلَالٍ: "Sapıklık, yanılgı" anlamına gelir.

مُّبِينٍ: "Açık, belli, bariz" anlamına gelir.

Ayeti bir bütün olarak değerlendirirsek:

"O halde sen, sağırlara işitirebilir misin? Veya kör olanlara ve bariz bir sapıklık içinde olanlara yol gösterebilir misin?" Bu ayet, bir peygamberin veya rehberin, insanların fiziksel veya manevi kısıtlamalarını aşmasına yeteneği olmadığına dikkat çeker. Yani, bir kişinin kalbi kapalıysa veya doğru yolu reddediyorsa, onu rehberlik ederek gerçeği kabul etmesini sağlamak her zaman mümkün değildir.

ZUHRUF 41. Fe imma nezhebenne bike fe inna minhum muntekımun. = ZHB NKM = Sonra ruhu dünya tekamülünden alırız (ZHB) mutlaka bu ruhlardan burada intikam alırız (NKM).

Bu ayetin dilbilgisine dayalı analizini yapalım:

فَ: "O halde" veya "Sonra" anlamına gelir ve genellikle sonraki bilgiye bir geçiş sağlar.

إِمَّا: Arapçada bir seçeneklilik anlamı taşıyan bir yapıyı başlatır ve genellikle "Ya ... ya da ..." şeklinde çevrilebilir.

نَذْهَبَنَّ: "Göndermek" fiilinin gelecek zaman için vurgulu formu. "Kesinlikle göndereceğiz" anlamına gelir.

بِكَ: "Seni" anlamına gelir.

فَ: "O halde" anlamına gelir.

إِنَّا: "Biz kesinlikle" anlamına gelir.

مِنْهُم: "Onlardan" anlamına gelir.

مُّنتَقِمُونَ: "İntikam alanlar" anlamına gelir.

Ayeti bir bütün olarak değerlendirirsek:

"O halde ya seni (bu dünyadan) alacağız, ya da onlardan intikam alacağız."

Bu ayet, bir tehditte veya bir ceza uygulama niyetinde bulunmanın ifadesi olarak anlaşılabilir. Özgün bağlamını ve tefsirini anlamak için ayetin yer aldığı surenin genelini ve öncesindeki/farkındaki ayetleri incelemek gereklidir.

ZUHRUF 42. Ev nuriyennekellezi vaadnahum fe inna aleyhim muktedirun. = RAY VAD KDR = Burada bağlama bağlı olarak negatif versiyonda veya pozitif versiyondaki gerçekleri, vaadlerimizi (VAD) gösteririz (RAY) biz ruhların ahiretteki hayatlarını buna göre ölçer ve kaderlendiririz (KDR). 

Bu ayetin dilbilgisine dayalı analizini yapalım:

أَوْ: "Ya da" anlamına gelir.

نُرِيَنَّكَ: "Kesinlikle sana gösteririz" anlamına gelir. Burada "göstermek" fiilinin gelecek zaman için vurgulu formunu ve sana yönelik zamirini görüyoruz.

الَّذِي: "O şeyi" ya da "hangi şeyi" anlamına gelir.

وَعَدْنَاهُمْ: "Onlara vaat ettik" anlamına gelir. Bu, "vaat etmek" fiilinin geçmiş zaman formudur.

فَ: "O halde" anlamına gelir ve sonraki bilgiye bir geçiş sağlar.

إِنَّا: "Biz kesinlikle" anlamına gelir.

عَلَيْهِم: "Onlara karşı" ya da "onlar üzerinde" anlamına gelir.

مُّقْتَدِرُونَ: "Gücü yetenler", "kudret sahibi olanlar" anlamına gelir.

Ayeti bir bütün olarak değerlendirirsek:

"Ya da sana onlara vaat ettiğimizi kesinlikle gösteririz, çünkü biz onlara karşı kudret sahibiyiz."

Bu, Allah'ın kudretini ve yeteneğini vurgulayan bir ifadedir. O'nun, vaatlerini yerine getirme ya da bir eylemde bulunma yeteneğinin olduğunu belirtir. Özgün bağlamını ve tefsirini anlamak için ayetin yer aldığı surenin genelini ve öncesindeki/sonrasındaki ayetleri incelemek gereklidir.

ZUHRUF 43. Festemsik billezi uhıye ileyk, inneke ala sıratın mustekim. = MSK VHY SRT KVM = O halde işaretlerimizi, vahiylerimizi (VHY) iyice öğrenerek kavra (MSK) bu işaretler sana bize gelen yolda (SRT) nasıl düşmeden, yenilmeden, dengede kalacağını gösterir (KVM). 

Ayeti dilbilgisi analiziyle şu şekilde Türkçe'ye çevirebiliriz:

فَ: "O halde" ya da "İşte o zaman".

اسْتَمْسِكْ: Arapça kökünden م-س-ك türetilmiştir ve genel olarak "tutmak" veya "sımsıkı sarılmak" anlamlarına gelir. Bu formda "Sımsıkı sarıl" veya "Sımsıkı tut" anlamına gelmektedir.

بِالَّذِي: "O'na ki", "بِ" edatı (ile) ve "الَّذِي" ilgi zamiri (o ki) kombinasyonuyla oluşur.

أُوحِيَ: Kökü و-ح-ي olan kelime, "vahiy" veya "açığa çıkarmak" anlamlarına gelir. Bu formda "vahyedilen" veya "açığa çıkarılan" anlamına gelir.

إِلَيْكَ: "Sana".

إِنَّكَ: "Muhakkak ki sen". Burada "إِنَّ" vurgulama partikülüdür ve "كَ" zamiri "sen"i ifade eder.

عَلَى: "Üzerinde" ya da "Üzerine".

صِرَاطٍ: "Yol" ya da "Tarz".

مُّسْتَقِيمٍ: Kökü ق-و-م olan kelime genellikle "dik durmak" veya "dik olmak" anlamlarına gelir. Burada "Doğru" ya da "Düz" anlamına gelmektedir.

Tüm bu bilgiler ışığında ayetin Türkçe meali şu şekildedir:

"O halde sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Muhakkak ki sen doğru bir yoldasın."

Kur'an'ın bağlamında bu, Peygamber Muhammed'e (sav) gönderilen vahye (yani Kur'an'a) sıkıca bağlı kalmak için bir öğüttür, ve onun gerçekten doğru, düz bir yol üzerinde olduğunu teyit eder.

ZUHKUF 44. Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik, ve sevfe tus'elun. = ZKR KVM SEL = İşaretlerimiz sana ve içinde yaşadığın bedenli ruh topluluğuna, kavmine (KVM) ruh anlaşmanı hatırlatır (ZKR) ve ileride ruhun senden geri istenecek (SEL)

Elbette, ayeti dilbilgisi analiziyle şu şekilde Türkçe'ye çevirebiliriz:

وَ: "Ve" anlamında bir bağlaç.

إِنَّهُ: "Muhakkak ki o". Burada "إِنَّ" vurgulama partikülüdür ve "هُ" zamiri "o"nu ifade eder.

لَذِكْرٌ: "Bir öğüt", "hatırlatma" veya "zikir" anlamına gelir.

لَّكَ: "Senin için". Burada "لِ" edatı (için) ve "كَ" zamiri "sen"i ifade eder.

وَ: "Ve" anlamında bir bağlaç.

لِقَوْمِكَ: "Senin halkın için" ya da "senin kavmin için". Burada "لِ" edatı (için) ve "قَوْمِكَ" "senin kavmin/halkın" anlamına gelir.

وَ: "Ve" anlamında bir bağlaç.

سَوْفَ: Gelecekteki bir eylemi belirtir ve "yakında" ya da "ileride" gibi bir anlama gelir.

تُسْأَلُونَ: "Sorgulanacaksınız" veya "sorulacaksınız" anlamına gelir.

Bu bilgiler ışığında ayetin Türkçe meali şu şekildedir:

"Muhakkak ki o, senin ve kavmin için bir öğüttür ve yakında sorgulanacaksınız."

Bu ayet, Kur'an'ın bir öğüt ve hatırlatma olarak geldiğini, hem Peygamber Muhammed'e (sav) hem de onun kavmine yönlendirildiğini ifade eder. Ayrıca, bu öğüt ve mesaj hakkında ileride sorumluluk taşıyacakları ve bu konuda sorgulanacakları konusunda bir uyarıdır.

ZUHRUF 45. Ves'el men erselna min kablike min rusulina e cealna min dunir rahmani aliheten yu'bedun. = SEL RSL KBL RSL CAL DWN RHM ALH ABD = Kabul ettiğimiz (KBL) mesajcı ruhlarla (RSL) akıllarını kullanmalarını istediğimiz ruhlara (SEL) mesajlar göndermedik mi(RSL), yinede Ruhunun yaratıcısının, Rahman'ın (RHM) diğer yarattıklarına (DWN) hizmet ettiler (ABD). 

Tabii ki, ayeti dilbilgisi analiziyle şu şekilde Türkçe'ye çevirebiliriz:

وَ: "Ve" anlamında bir bağlaç.

اسْأَلْ: "Sor" anlamında fiil.

مَنْ: "Kimi" ya da "kime" anlamında bir sorgulama zamiri.

أَرْسَلْنَا: "Biz gönderdik" anlamında fiil. "أَرْسَلْ" kök fiil "göndermek" anlamında ve "نَا" zamiri "biz"i ifade eder.

مِن قَبْلِكَ: "Senin öncesinde", "senden önce". Burada "مِن" "den/dan" edatı, "قَبْلِ" "önce" anlamında ve "كَ" zamiri "sen"i ifade eder.

مِن: "Den/dan" anlamında edat.

رُّسُلِنَا: "Bizim peygamberlerimiz", "elçilerimiz". "رُسُلِ" "peygamberler" veya "elçiler" anlamında ve "نَا" zamiri "bizim"i ifade eder.

أَجَعَلْنَا: "Biz kıldık mı?" anlamında fiil. "جَعَلْ" kök fiil "kılmak" veya "yapmak" anlamında ve "نَا" zamiri "biz"i ifade eder.

مِن دُونِ: "Yerine", "dışında" veya "haricinde" anlamında bir tabir.

الرَّحْمَنِ: "Er-Rahman" olan Allah'ın isimlerinden biri ve "Merhametli" ya da "Esirgeyici" anlamına gelir.

آلِهَةً: "İlahlar", "tanrılar".

يُعْبَدُونَ: "Tapınırlar", "ibadet edilirler". "عَبَدَ" kök fiili "ibadet etmek" veya "kulluk yapmak" anlamında.

Bu bilgiler ışığında ayetin Türkçe meali şu şekildedir:

"Ve senden önce gönderdiğimiz elçilerimizi sor: Rahman (olan Allah) dışında tapınılacak ilahlar kıldık mı?" Bu ayet, Allah'ın kendisi dışında başka ilahlar koymadığını ve bu hususta önceki peygamberlere de aynı mesajın geldiğini belirtiyor.

ZUHRUF 45. Ves'el men erselna min kablike min rusulina e cealna min dunir rahmani aliheten yu'bedun. = SEL RSL KBL RSL CAL DWN RHM ALH ABD = Kabul ettiğimiz (KBL) mesajcı ruhlarla (RSL) akıllarını kullanmalarını istediğimiz ruhlara (SEL) mesajlar göndermedik mi(RSL), yinede Ruhunun yaratıcısının, Rahman'ın (RHM) diğer yarattıklarına, altındakilere, kullarına (DWN) hizmet ettiler (ABD). 

Tabii ki, ayeti dilbilgisi analiziyle şu şekilde Türkçe'ye çevirebiliriz: وَ: "Ve" anlamında bir bağlaç.

اسْأَلْ: "Sor" anlamında fiil.

مَنْ: "Kimi" ya da "kime" anlamında bir sorgulama zamiri.

أَرْسَلْنَا: "Biz gönderdik" anlamında fiil. "أَرْسَلْ" kök fiil "göndermek" anlamında ve "نَا" zamiri "biz"i ifade eder.

مِن قَبْلِكَ: "Senin öncesinde", "senden önce". Burada "مِن" "den/dan" edatı, "قَبْلِ" "önce" anlamında ve "كَ" zamiri "sen"i ifade eder.

مِن: "Den/dan" anlamında edat.

رُّسُلِنَا: "Bizim peygamberlerimiz", "elçilerimiz". "رُسُلِ" "peygamberler" veya "elçiler" anlamında ve "نَا" zamiri "bizim"i ifade eder.

أَجَعَلْنَا: "Biz kıldık mı?" anlamında fiil. "جَعَلْ" kök fiil "kılmak" veya "yapmak" anlamında ve "نَا" zamiri "biz"i ifade eder.

مِن دُونِ: "Yerine", "dışında" veya "haricinde" anlamında bir tabir.

الرَّحْمَنِ: "Er-Rahman" olan Allah'ın isimlerinden biri ve "Merhametli" ya da "Esirgeyici" anlamına gelir.

آلِهَةً: "İlahlar", "tanrılar".

يُعْبَدُونَ: "Tapınırlar", "ibadet edilirler". "عَبَدَ" kök fiili "ibadet etmek" veya "kulluk yapmak" anlamında.

Bu bilgiler ışığında ayetin Türkçe meali şu şekildedir: "Ve senden önce gönderdiğimiz elçilerimizi sor: Rahman (olan Allah) dışında tapınılacak ilahlar kıldık mı?" Bu ayet, Allah'ın kendisi dışında başka ilahlar koymadığını ve bu hususta önceki peygamberlere de aynı mesajın geldiğini belirtiyor.

ZUHRUF 46. Ve lekad erselna musa bi ayatina ila fir'avne ve melaihi fe kale inni resulu rabbil alemin. = RSL AYY MLE QWL RSL RABB ALM = Ve gerçekten mesajı ruh Musa'yı (RSL) işaretlerimizi, ayetlerimizi iletmesi için (AYY) Firavun'a ve ülkesindeki yönetici liderlere, meliklere (MLE) gönderdik ve dedi ki (QWL) Ben gerçekten tüm alemleri ve içindeki tüm varlıkları ve ruhları matematik, işaret, ayetlerle, yüksek ilimle yaratmış olan (ALM) ruhunun efendisinin, Rabbinin (RABB) gönderdiği mesajcı ruhlardanım (RSL). 

Tabii, bu ayeti dilbilgisi analiziyle şu şekilde Türkçe'ye çevirebiliriz: وَلَقَدْ: "Ve gerçekten" anlamında bir tabir.

أَرْسَلْنَا: "Biz gönderdik" anlamında fiil. "أَرْسَلْ" kök fiil "göndermek" anlamında ve "نَا" zamiri "biz"i ifade eder.

مُوسَى: Peygamber "Musa".

بِآيَاتِنَا: "Bizim ayetlerimizle". Burada "آيَاتِ" "ayetler" ya da "işaretler" anlamında ve "نَا" zamiri "bizim"i ifade eder.

إِلَى: "Ye" ya da "kime" anlamında bir edat.

فِرْعَوْنَ: "Firavun" - Mısır'ın kralı.

وَ: "Ve" anlamında bir bağlaç.

مَلَئِهِ: "Onun meclisi" ya da "onun liderleri".

فَقَالَ: "Sonra dedi" anlamında. "قَالَ" kök fiili "demek" anlamında.

إِنِّي: "Ben gerçekten" anlamında bir tabir. "إِنَّ" vurgu yapar ve "ي" zamiri "ben"i ifade eder.

رَسُولُ: "Elçi" ya da "peygamber".

رَبِّ: "Rabbim" ya da "Efendim". "رَبِّ" "Rab" ya da "Efendi" anlamında ve "ي" zamiri "benim"i ifade eder.

الْعَالَمِينَ: "Alemlerin" ya da "evrenlerin".

Bu bilgiler ışığında ayetin Türkçe meali şu şekildedir: "Ve gerçekten, Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve onun liderlerine gönderdik. Sonra dedi: 'Ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim.'"

Bu ayet, Allah'ın Musa'ya ayetlerini vererek Firavun ve onun liderlerine mesajını iletmek üzere gönderdiğini ve Musa'nın bu görevi kabul ederek Firavun'a kendisinin alemlerin Rabbinden bir elçi olduğunu ilan ettiğini ifade eder.

ZUHRUF 47. Fe lemma caehum bi ayatina izahum minha yadhakun. = CYE AYY DHK = İşaretlerimiz, ayetlerimiz (AYY) geldiği zaman (CYE) bu ruhlar onlardan bazıları merak ettiler, bazılarında hayranlık uyandırdı, bazıları alay ettiler, bazıları güldüler (DHK). 

Bu ayeti dilbilgisi analiziyle şu şekilde Türkçe'ye çevirebiliriz: فَلَمَّا: "O zaman" ya da "Ne zaman ki" anlamına gelen bir bağlaç.

جَاءهُم: "Onlara geldiğinde". "جَاء" kök fiili "gelmek" anlamında ve "هُم" zamiri "onlar"ı ifade eder.

بِآيَاتِنَا: "Bizim ayetlerimizle". Burada "آيَاتِ" "ayetler" ya da "işaretler" anlamında ve "نَا" zamiri "bizim"i ifade eder.

إِذَا: "İşte o zaman" ya da "anında" anlamında bir bağlaç.

هُم: "Onlar".

مِنْهَا: "Onlardan (ayetlerden)" anlamında. "مِن" "den" veya "dan" anlamında bir edat, "هَا" zamiri ise "o"nu ifade eder ve burada "آيَاتِنَا"yı (ayetlerimizi) kasteder.

يَضْحَكُونَ: "Gülmekteler" anlamında fiil. "ضَحِكَ" kök fiili "gülmek" anlamında.

Bu bilgiler ışığında ayetin Türkçe meali şu şekildedir: "Ne zaman ki onlara ayetlerimizle geldi, işte o zaman onlar (ayetlere) gülmekteydiler." Bu ayet, bir peygamberin ya da elçinin Allah'tan gelen ayetleri insanlara ilettiğinde, bu insanların bu kutsal mesajlara alaycı bir tavırla güldüklerini ifade eder.

ZUHRUF 48. Ve ma nurihim min ayetin illa hiye ekberu min uhtiha ve ehaznahum bil azabi leallehum yerciun. = ma-RAY AYY KBR EKV EKhZ bil-AZB RCA = İlla Onu (dişi zamiri olan O'dur) diğer kardeşinden, benzerinden (EKV) daha güçlü, daha büyük yapmak (KBR) dışında bir ayetten (AYY) başka birşey göstermeyiz, ruh anlaşmaları , bunu azap bilirler (bil-AZB) frekansları hemen etkilenir (EKhZ), umarız ruhlarını kusursuz şekilde iade ederler (RCA).  

Bu ayeti dilbilgisi analiziyle şu şekilde Türkçe'ye çevirebiliriz: ومَا: "Ve" ile başlayan bir bağlaç, "ma" olumsuzluk partikülüdür ve "hiçbir" anlamına gelir. نُرِيهِم "Biz onlara gösterdiğimizde". "أَرَى" kök fiilinin birinci tekil şahıs şekli olan "نُرِي" "göstermek" anlamına gelir, "هِم" zamiri ise "onlar"ı ifade eder.

مِنْ آيَةٍ: "Bir ayetten". "مِن" "dan" veya "den" anlamında bir edat, "آيَةٍ" ise "işaret" ya da "ayet" anlamında.

إِلَّا: "Dışında" ya da "hariç".

هِيَ: "O (kadın cinsiyet için)".

أَكْبَرُ: "Daha büyük".

مِنْ أُخْتِهَا: "Kardeşinden". "مِن" "dan" veya "den" anlamında bir edat, "أُخْتِ" "kardeş" anlamına gelirken "هَا" zamiri ise "onun" anlamında ve burada bir önceki "هِيَ"yı (o ayeti) kasteder.

وَأَخَذْنَاهُم: "Ve biz onları aldık". "أَخَذَ" kök fiili "almak" anlamında.

بِالْعَذَابِ: "Azapla".

لَعَلَّهُمْ: "Umulur ki onlar".

يَرْجِعُونَ: "Dönerler" ya da "geri dönerler".

Bu bilgiler ışığında ayetin Türkçe meali şu şekildedir: "Ve biz onlara herhangi bir ayet gösterdiğimizde, o (gösterdiğimiz ayet) kardeşinden (yani öncekilerden) daha büyüktür. Ve biz onları azapla yakaladık, umulur ki geri dönerler."

Bu ayet, insanlara gösterilen ayetlerin ve gerçeklerin önemini vurgulamaktadır. İnsanlara gönderilen her yeni ayet, öncekinden daha büyük ve etkileyici olarak tanımlanmıştır. Ancak buna rağmen bazı insanlar bu ayetlere karşı ilgisiz kalmıştır. Bu nedenle, Allah onlara azap vermiştir umulur ki doğru yola geri dönerler.

ZUHRUF 49. Ve kalu ya eyyuhes sahırud'u lena rabbeke bima ahide ındeke innena le muhtedun. = QWL SHR DAV RABB AHD AND HDY = Dediler ki (QWL) ey sihir yapan (SHR) bizim için ruhunun efendisine (RABB) seslen (DAV) senin yanında olan , sendeki, yanındaki (AND) kılavuzda, ilahi sisteme giden yolu aydınlatan işaretlerde (HDY) hangi şeyle nasıl emrolunduk, sözleşme yaptık (AHD). 

Bu ayeti dilbilgisi analiziyle şu şekilde Türkçe'ye çevirebiliriz: 

وَقَالُوا: "Ve dediler". "قَالَ" kök fiili "demek" anlamına gelir ve "وَ" ile "ve" bağlacıyla birleştiğinde "ve dediler" anlamına gelir.

يَا أَيُّهَا: "Ey" ya da "Oh" anlamında bir hitap şekli.

السَّاحِرُ: "Sihirbaz" ya da "büyücü".

ادْعُ: Emir kipiyle "çağır" ya da "davet et" anlamında.

لَنَا: "Bizim için".

رَبَّكَ: "Rabbin" ya da "Tanrın". "رَبَّ" "Rab" ya da "Efendi" anlamına gelir, "كَ" ise senin anlamındaki zamirdir.

بِمَا: "Neyle" ya da "hangi şeyle".

عَهِدَ: "Söz vermek" ya da "anlaşma yapmak" anlamındaki kök fiilin geçmiş zamanı.

عِندَكَ: "Senin yanında" ya da "sende".

إِنَّنَا: "Muhakkak ki biz".

لَمُهْتَدُونَ: "Doğru yola girmişlerdir" anlamına gelir, burada "olacak" anlamındaki bir olumsuzluk partikülü ile birleştirilerek "doğru yola girmiş değiliz" anlamında kullanılmıştır.

Bu bilgiler ışığında ayetin Türkçe meali şu şekildedir: "Ve dediler: 'Ey sihirbaz! Sende olan sözle Rabbin'i bizim için çağır. Muhakkak ki biz doğru yola girmiş değiliz.'" Bu ayet, bir topluluğun bir peygambere veya dini liderlere hitap ederken kullandığı bir ifade olabilir. Söz konusu topluluk, söylenenlere inanmadığını ya da şüphe duyduğunu belirterek, ondan Allah'ı ya da Tanrı'yı kendileri için çağırmasını talep ediyor. Bu, bir tür meydan okuma ya da inançlarını test etme arzusunu yansıtabilir.

ZUHRUF 50. Fe lemma keşefna an humul azabe iza hum yenkusun.= KŞF AZB NKS = Ne zamanki azabı (AZB) tekamüllerinden çekiyoruz, kaldırıyoruz (KŞF) o zaman o ruhlar ruh anlaşmalarını ihlal ediyorlar (NKS). 
Ayet: فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ
Bu ayet, Kuran'da yer alan bir ayettir. Aşağıda dilbilgisi analizi ve ayrıntılı açıklamasını bulabilirsiniz:
فَلَمَّ (Falammā): Bu kelime genellikle bir eylemin gerçekleşmesinden sonra gerçekleşen başka bir eylemi ifade etmek için kullanılan bir edattır. "Ne zaman ki" ya da "olduğu zaman" anlamına gelir.
كَشَفْنَا (Kaşafnā): "Kaşafa" kökünden gelir ve "ortaya çıkarmak" ya da "açmak" anlamına gelir. "nā" ekindeki zamir, 1. tekil şahıs zamiridir, yani "biz" anlamına gelir. Bu, Allah'ın bir eylemini ifade eder. Yani bu kelime, "Biz (Allah olarak) ortaya çıkardığımızda/açtığımızda" anlamına gelir.
عَنْهُمُ (Anhum): "Onlardan" anlamına gelir.
الْعَذَابَ (Al-‘Adhāba): "Azap" ya da "ceza" anlamına gelir. "Al-" eki, belirli bir nesne ya da durumu ifade eder.
إِذَا (Idhā): "İşte o zaman" ya da "o zaman" anlamında bir zamir edattır.
هُمْ (Hum): 3. çoğul şahıs zamiri olup "onlar" anlamına gelir.
يَنكُثُونَ (Yankuthūna): "İnkıdat etmek", "sözünden dönmek" ya da "ihanet etmek" anlamına gelir. 3. çoğul şahısta bir fiil olup "onlar sözlerinden dönüyorlar" ya da "onlar ihanet ediyorlar" anlamına gelir.
Genel Açıklama:
Bu ayet, Allah'ın bir azabı ya da belayı bir topluluktan kaldırdığında, bu topluluğun verdiği sözleri tutmadığını ya da Allah'ın emirlerine karşı gelmeye devam ettiğini ifade eder. Başka bir deyişle, bu ayet, insanların zor zamanlarda Allah'a sığınıp dua etmelerine rağmen, zorluk geçtikten sonra verdiği sözleri unutarak eski yollarına döndüklerini eleştiren bir vurgudur.
Ancak bu ayetin daha geniş bir bağlamı vardır ve ayetin yer aldığı surenin ve çevresindeki diğer ayetlerin de okunması gerekir.

ZUHRUF 51. Ve nada fir'avnu fi kavmihi kale ya kavmi e leyse li mulku mısra ve hazihil enharu tecri min tahti, e fe la tubsirun. = NDV KVM QWL KVM LYS MLK MSR NHR CRY THT la-BSR = Ve firavun etrafındaki bedenli ruh topluluğuna, kavmine (KVM) nada attı, çağırdı (NDV), dedi Kİ (QWL) Mısır!ın (MSR) mülkü (MLK) benim için değil mi (LYS) ve  nehirler(NHR), tahtım (THT) sayesinde taşınıyor, akıyor (CRY) görmüyormusunuz (la-BSR). 

Ayeti dilbilgisi açısından analiz edelim:
Ayet: وَنَادَى فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِن تَحْتِي أَفَلَا تُبْصِرُونَ
وَنَادَى (Wanādā): "Nādā" kökünden gelir ve "çağırmak" anlamına gelir. Burada "ve çağırarak" anlamına gelir.
فِرْعَوْنُ (Fir‘awnu): Firavun anlamına gelir. Mısır'ın eski krallarına verilen isimdir.
فِي (Fī): "İçinde" ya da "arasında" anlamına gelir.
قَوْمِهِ (Qawmihi): "Qawm" kökünden gelir ve "topluluk" ya da "kavim" anlamına gelir. "hi" eki 3. tekil şahsa işaret eden zamirdir yani "onun" anlamına gelir. Burada "onun halkı" veya "onun kavmi" anlamına gelir.
قَالَ (Qāla): "Demek" ya da "söylemek" anlamına gelir.
يَا قَوْمِ (Yā Qawmī): "Ey kavmim" ya da "Ey halkım" anlamına gelir.
أَلَيْسَ (Alaysa): "Değil mi?" ya da "olmadı mı?" anlamına gelir.
لِي (Lī): "Benim için" anlamına gelir.
مُلْكُ مِصْرَ (Mulk-u Miṣra): "Mısır'ın krallığı" anlamına gelir.
وَهَذِهِ (Wahādhihi): "Ve bu" anlamına gelir.
الْأَنْهَارُ (Al-Anhāru): "Nehirler" anlamına gelir.
تَجْرِي (Tajrī): "Akmak" anlamına gelir.
مِن تَحْتِي (Min tahtī): "Benim altımdan" anlamına gelir.
أَفَلَا تُبْصِرُونَ (Afa-lā tubṣirūna): "Görmüyor musunuz?" anlamına gelir.
Genel Açıklama:
Bu ayet, Firavun'un kendi halkına hitap ederek, Mısır'ın krallığının kendisine ait olduğunu ve nehirlerin onun altından aktığını belirttiği bir konuşmayı ifade eder. Buradaki söylem, Firavun'un büyüklük taslaması ve kendi maddi gücünü vurgulayarak halkını etkilemeye çalışmasıdır. Ayetin sonunda Firavun, halkına, bu gerçekleri görmüyorlar mı diye sorarak, kendi üstünlüğünü ve hükmettiği toprakların büyüklüğünü vurgulamaktadır.

ZUHRUF 52. Em ene hayrun min hazellezi huve mehinun ve la yekadu yubin. = HYR MHN la(KVD BYN) =  Ben daha hayırlıyım (HYR) O hizmet veya iş için sizi kullanıyor, küçümsüyor, aranızda ayrımcılığa sebep olarak size sahip olmak istiyor (MHN) ve hiç bir şekilde (KVD) beyan, delil yoktur (BYN). 
İşte bu ayetin dilbilgisi analizi:
أَمْ (am): "أَمْ" (am), "veya" anlamına gelir ve bir soru veya alternatif ifadeyi başlatır.
أَنَا خَيْرٌ مِّنْ (ana khayrun min): "أَنَا" (ana), "ben" anlamına gelir. "خَيْرٌ مِّنْ" (khayrun min), "daha hayırlı mıyım" anlamını taşır. Burada "ben" ifadesi kendini vurgularken, "daha hayırlı mıyım" sorusu soruluyor.
هَذَا الَّذِي (hatha alladhi): "هَذَا" (hatha), "bu" anlamına gelir. "الَّذِي" (alladhi), "ki" veya "bu" anlamına gelir ve önceki ifadeyi açıklar.
هُوَ مَهِينٌ (huwa mahinun): "هُوَ" (huwa), "o" anlamına gelir. "مَهِينٌ" (mahinun), "aşağılanmış" veya "küçük görülmüş" anlamını taşır. "هُوَ مَهِينٌ" ifadesiyle "o küçük görülen" ifadesi oluşturulur.
وَلَا يَكَادُ يُبِينُ (wala yakadu yubinu): "وَلَا" (wala), "ve ne de" anlamına gelir. "يَكَادُ" (yakadu), "neredeyse" anlamına gelir. "يُبِينُ" (yubinu), "açıklamak" veya "ifade etmek" anlamını taşır. Bu ifade "ve neredeyse açıklayamıyor" anlamını taşır.
Sonuç olarak, bu ayet "Veya ben, bu aşağılanmış olanı mı daha hayırlıyım, ki neredeyse açıklayamıyor." şeklinde çevrilebilir. Bu ayet, kibirli bir tutumun getirdiği düşünceyi ifade eder.

ZUHRUF 53. Fe lev la ulkıye aleyhi esviretun min zehebin ev cae meahul melaiketu mukterinin. = la-LKY SVR ZHB CAL MLK KRN = Üzerine tüketeceği, kullanacağı (ZHB) değerli bilezikler (*szlk syf490) atılmalı değilmiydi (la-LKY) veyahut meleklerle (MLK) ve tüm sistemi yöneten (KRN) dostlarla brlikte olmalıydı. 
Dilbilgisel analizi şu şekildedir:
فَلَوْلَا (Falawla) - "Peki neden" anlamında bir soru başlangıcıdır.
أُلْقِيَ (Ulqiya) - "Atıldı" veya "yerleştirildi" anlamında bir fiildir. Bu fiil "mazi passif" (geçmiş zaman edilgen) formunda kullanılmıştır.
عَلَيْهِ (‘alayhi) - "Onun üzerine" anlamındadır. Bu bir zarftır.
أَسْوِرَةٌ (Aswiratun) - "Bir bilezik" anlamına gelir. Burada nominatif (raf') halinde bir isimdir.
مِّن (Min) - "den" veya "den" anlamındaki edattır.
ذَهَبٍ (Dhahabin) - "Altın" anlamına gelir. Bu, genitive (jar) halinde bir isimdir.
أَوْ (Aw) - "Veya" anlamında bir bağlaçtır.
جَاء (Ja’a) - "Gel" anlamındaki fiilin mazi (geçmiş zaman) formudur.
مَعَهُ (Ma'ahu) - "Onunla birlikte" anlamında bir zarftır.
الْمَلَائِكَةُ (Al-mala'ikatu) - "Melekler" anlamında bir isimdir.
مُقْتَرِنِينَ (Muqtarīnīn) - "Beraber" veya "bağlanmış" anlamında bir sıfat. Bu isim, mansub (nesne) halinde ve çoğul formundadır.
Bütün bu kelimeler ve yapılar bir araya gelerek, ayetin anlamı şu şekildedir: "Peki neden onun üzerine bir altın bilezik atılmadı ya da onunla birlikte melekler gelmedi?"
Bu ayet, bazı insanların peygamberlerin getirdiği mesajları kabul etmemeleri ve onlardan belirgin mucizeler talep etmeleri hakkında bir eleştiridir.

ZUHRUF 54. Festehaffe kavmehu fe atauh, innehum kanu kavmen fasikin. = HFF KVM TVA KWN KVM FSK = Bedenli ruh topluluğu, onun etrafındaki kavim (KVM) bizi hafife aldı (HFF) gönüllü itaat ettiler, etrafında döndüler (TVA) bu bedenli ruh topluluğu, kavmi (KVM) kötülüğe hizmet edenlerden (FSK) oldular (KWN).
Dilbilgisel analizini yapalım:
فَاسْتَخَفَّ (Fastakhaffa) - "Hafife aldı" veya "küçümsedi" anlamına gelen bir fiildir. Bu fiil, "istif'al" (bir başkasını bir şeyi yapmaya teşvik etmek anlamında kullanılan türemiş fiil formu) formunda kullanılmıştır.
قَوْمَهُ (Qawmahu) - "Onun kavmi" veya "onun halkı" anlamına gelir. Burada, doğrudan nesne olarak kullanılan bir isimdir.
فَأَطَاعُوهُ (Fa’ata’uhu) - "Bu yüzden ona itaat ettiler" anlamına gelen bir cümle başlangıcı ve fiil birleşimidir.
إِنَّهُمْ (Innahum) - "Gerçekten onlar" anlamına gelir.
كَانُوا (Kanu) - "Oldular" anlamındaki fiilin mazi (geçmiş zaman) formudur.
قَوْمًا (Qawman) - "Bir kavim" veya "bir topluluk" anlamında bir isim.
فَاسِقِينَ (Fasiqīn) - "Başıbozuklar" veya "yoldan çıkmışlar" anlamına gelen bir sıfat. Bu isim, mansub (nesne) halinde ve çoğul formundadır.
Bu kelimelerin ve yapıların bir araya gelmesiyle ayetin anlamı şu şekildedir: "O, kavmini küçümsedi ve onlar da ona itaat ettiler. Gerçekten onlar, yoldan çıkmış bir kavimdi."
Bu ayet, belirli bir topluluğun, liderlerinin yanıltıcı ve kötü yönlendirmelerine nasıl itaat ettiğine ve bu yüzden yoldan çıktığına işaret eder.

ZUHRUF 55. Fe lemmba asefunentekamna minhum fe agraknahum ecmain. = ESF NKM GRK CMA = Ne zamanki bu ruhlar bizi üzdüler (ESF) onlardan intikam aldık (NKM), hepsini bir araya toplayıp (CMA) muhtaç hale getirerek boğduk (GRK).  
 İşte "فَلَمَّا آسَفُونَا انتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ" ayetinin dilbilgisel analizi:
فَلَمَّا (Falammā) - "Ne zaman ki" ya da "Bunun üzerine." Geçmişte bir olayın gerçekleştiği zamanı belirten bir bağlaç.
آسَفُونَا (Āsafūnā) - "Bizi üzdüler" ya da "Bizi kırdılar" anlamına gelir. "نَا" eki birinci tekil şahsa, yani "biz"e işaret eder.
انتَقَمْنَا (Intaqamnā) - "İntikam aldık" anlamına gelir.
مِنْهُمْ (Minhum) - "Onlardan." "Min" "den" ya da "dan" anlamına gelirken "hum" onlara işaret eder.
فَأَغْرَقْنَاهُمْ (Fa’aghraqnāhum) - "Sonra onları boğduk" anlamına gelir. "نَا" eki yine birinci tekil şahsa, yani "biz"e işaret ederken "hum" "onları" anlamındadır.
أَجْمَعِينَ (Ajma'īn) - "Hepsini" ya da "tamamını" anlamına gelir. Buradaki kullanım, belirtilen grubun tamamının etkilendiğini vurgular.
Bütün olarak ayetin anlamı: "Bizi üzdüklerinde intikam aldık ve hepsini boğduk." şeklinde çevrilebilir. Bu ayet, belirli bir topluluğun eylemlerinin Tanrı'yı hoşnut etmediğine ve bu yüzden ilahi bir ceza olarak onların tamamının boğulduğuna işaret ediyor olabilir. 

ZUHRUF 56. Fe cealnahum selefen ve meselen lil ahırin. = CAL SLF MSL EHR = O ruhları diğer ahir yolculuğa çıkacak ruhlar için (EHR)tarih (SLF) ve örnek, ibret, misal (MSL) yaptık (CAL). 
 "فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفًا وَمَثَلًا لِلْآخِرِينَ" ayetinin dilbilgisel analizi şu şekildedir:
فَجَعَلْنَاهُمْ (Faja’alnāhum) - "Biz onları yaptık" ya da "Biz onları kıldık" anlamına gelir. "نَا" eki birinci tekil şahsa, yani "biz"e işaret ederken "هُمْ" "onları" anlamındadır.
سَلَفًا (Salafan) - "Öncül" ya da "örnek" anlamına gelir. Burada kullanılan "salaf", genellikle önceki nesilleri veya geçmişte yaşamış olanları belirtir.
وَمَثَلًا (Wamathalan) - "Ve bir örnek" anlamına gelir.
لِلْآخِرِينَ (Lil-ākhirīn) - "Sonrakilere" ya da "gelecek olanlara." "لِ" (li) edatı "için" anlamına gelirken "الآخرين" (al-ākhirīn) "sonrakiler" ya da "gelecek olanlar" anlamına gelir.
Bütün bu kelimeleri ve yapıları bir araya getirerek, ayetin anlamı şu şekildedir: "Biz onları bir öncül ve sonrakilere bir örnek yaptık."
Bu ayet, belirli bir topluluğun davranışlarının veya başına gelenlerin sonraki nesiller için bir öğreti veya uyarı olarak kullanıldığını belirtiyor olabilir.

ZUHRUF 57. Ve lemma duribebnu meryeme meselen iza kavmuke minhu yasıddun. = DRB BNY MSL KVM SDD = Ne zaman Meryemin oğlu (BNY) örneğini (MSL) anlattırsak (DRB), o zaman bedenli ruh topluluğu, kavim (KVM) anlatıma set koyari engeller (SDD).

İstediğiniz ayeti dilbilgisi açısından analiz edelim:
Ayet: وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ
وَلَمَّا "ve lamma" olarak okunur. Bu kelime "ve" anlamına gelen "و" (ve) ile "ne zaman ki" anlamına gelen "لمّا" (lamma) kelimesinin birleşiminden oluşur.
ضُرِبَ: "duriba" olarak okunur. Fiilin mastar hali "ضرب" (darb) olup "vurmak" anlamına gelir. Ancak bu bağlamda "örnek gösterildi, benzetme yapıldı" anlamında kullanılmıştır.
ابْنُ: "ibnu" olarak okunur. "Oğul" anlamına gelir.
مَرْيَمَ: "Maryama" olarak okunur. "Meryem" anlamına gelir. Burada "Meryem'in oğlu" şeklinde İsa (as) kastedilmiştir.
مَثَلًا: "mathalan" olarak okunur. "örnek" ya da "benzetme" anlamına gelir.
إِذَا: "idha" olarak okunur. "Ne zaman ki" ya da "işte o zaman" anlamına gelir.
قَوْمُكَ: "qawmuka" olarak okunur. "Senin kavmin, senin halkın" anlamına gelir.
مِنْهُ: "minhu" olarak okunur. "Onunla, ondan" anlamına gelir.
يَصِدُّونَ: "yaṣiddūna" olarak okunur. "Saptırırlar, yön değiştirirler, uzaklaşırlar" anlamına gelir.
Ayetin tam anlamı şu şekildedir: "Meryem'in oğlu örnek olarak gösterildiğinde, senin kavmin ondan sıyrılır." Bu, İsa (as)'ın bazı kavimler tarafından sadece bir örnek veya benzetme olarak görülmesi ve bu konuda yanılgıya düşmeleri anlamına gelmektedir.

ZUHRUF 58. Ve kalu e alihetuna hayrun em huve, ma darebuhu leke illa cedela, bel hum kavmun hasımun. = QWL ALH HYR ma-DRB CDL KVM HSM = Dediler ki: Bizim Allahlarımız (ALH) hayırlı (HYR) O mu? İlla yanlış açıklama yaptılar (ma-DRB) çarpıttılar (CDL), aksine o ruhlar sağlıklı veya geçerli bir şekilde, hasım gibi münakaşa etmeyen (HSM) bedenli ruh toplukluklarıdır, kavimlerdir (KWM)

Tabii, istediğiniz ayeti dilbilgisi açısından analiz edeyim:
Ayet: وَقَالُوا أَآلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ
وَقَالُوا: "ve kalū" olarak okunur. "ve" (و) "ve" anlamına gelirken, "qālū" (قَالُوا) "onlar dedi" anlamına gelir.
أَآلِهَتُنَا: "ālihatunā" olarak okunur. "Tanrılarımız" anlamına gelir.
خَيْرٌ: "hayrun" olarak okunur. "Daha iyi" anlamına gelir.
أَمْ: "em" olarak okunur. Soru bağlacıdır ve "mı, mi" anlamına gelir.
هُوَ: "huwa" olarak okunur. "O" anlamına gelir.
مَا ضَرَبُوهُ: "mā ḍarabūhu" olarak okunur. "Onu (örnek) olarak getirdikleri şey" anlamına gelir.
لَكَ: "laka" olarak okunur. "Sana" anlamına gelir.
إِلَّا: "illā" olarak okunur. "Sadece, yalnızca" anlamına gelir.
جَدَلًا: "jadalan" olarak okunur. "Tartışma, çekişme" anlamına gelir.
بَلْ: "bal" olarak okunur. "Aksine, fakat" anlamında bir geçiş bağlacıdır.
هُمْ: "hum" olarak okunur. "Onlar" anlamına gelir.
قَوْمٌ: "qawmun" olarak okunur. "Bir kavim, halk" anlamına gelir.
خَصِمُونَ: "khaṣimūn" olarak okunur. "Çatışan, mücadele eden" anlamına gelir.
Ayetin genel anlamı: "Onlar dedi: 'Tanrılarımız mı daha iyi yoksa O mu?' Sana bunu sadece tartışmak için getirdiler. Aslında, onlar çatışan bir kavimdir."
Bu ayet, insanların bazı iddialarının gerçekte hakikat arayışından ziyade tartışma ve çekişme amacıyla ortaya atıldığına dikkat çekmektedir.

ZUHRUF 59. İn huve illa abdun en'amna aleyhi ve cealnahu meselen li beni israil. = ABD NAM CAL MSL BNY = Gerçekten O, illa O'na hizmet edene (ABD) kendi gücünden nimet olarak verir (NAM) ve İsrailoğullarına (BNY) örnek, misal (MSL) yaptık (CAL). 
here's a detailed grammatical analysis of the verse:
Ayet: إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ
إِنْ: "inna" olarak okunur. Bu, vurgulamak için kullanılan bir takviye edici partiküldür ve "gerçekten, şüphesiz ki" anlamına gelir.
هُوَ: "huwa" olarak okunur ve "O" anlamına gelir.
إِلَّا: "illā" olarak okunur. "Sadece, yalnızca" anlamına gelir.
عَبْدٌ: "‘abdun" olarak okunur. "Bir hizmetkar, köle" anlamına gelir.
أَنْعَمْنَا: "an‘amnā" olarak okunur. "Biz lütuf ve nimet verdik" anlamına gelir.
عَلَيْهِ: "‘alayhi" olarak okunur. "Ona, üzerine" anlamına gelir.
وَجَعَلْنَاهُ: "wa ja‘alnāhu" olarak okunur. "Ve Biz onu kıldık, yaptık" anlamına gelir.
مَثَلًا: "mathalan" olarak okunur. "Bir örnek" anlamına gelir.
لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ: "libanī isrā’īlā" olarak okunur. "İsrailoğulları için" anlamına gelir.
Ayetin genel anlamı: "O, sadece Bizim nimet verdiğimiz bir hizmetkar/köledir ve Biz onu İsrailoğulları için bir örnek yaptık."
Bu ayet, muhtemelen İsrailoğulları'na bir peygamber veya özel bir şahsiyetin nasıl bir örnek teşkil ettiğini belirtmektedir. Ancak ayetin tam bağlamını anlamak için bu ayetin yer aldığı sürenin tamamını ve özellikle bu ayetten önce ve sonra gelen ayetleri incelemek faydalı olacaktır.

ZUHRUH 60. Ve lev neşau le cealna minkum melaiketen fil ardı yahlufun. = ŞYA CAL MLK ARD HLF = Velev istesek , irade etsek, bedenleştirip maddeleştirsek (ŞYA) yeryüzündeki (ARD) halifelerimiz yerine (HLF) sizleri elbette melekler (MLK) yaratırdık, o şekilde yaratırdık (CAL) 

Ayeti detaylı bir dilbilgisi analiziyle inceleyelim:

وَلَوْ نَشَاء لَجَعَلْنَا مِنكُم مَّلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ
وَلَوْ (Ve eğer): Bağlaç ve şart zarfı kombinasyonu. Bir şartın başlangıcını belirtir.
نَشَاء (istersek): "Şa'a" fiilinin 1. tekil şahıs çoğul zamanı. "İstemek" anlamına gelir. Burada, "eğer istersek" anlamında kullanılmıştır.
لَجَعَلْنَا (kılardık): "Ca'ala" fiilinin 1. tekil şahıs çoğul geçmiş zamanı. "Yapmak" veya "kılmak" anlamına gelir. Burada, "kılardık" anlamında kullanılmıştır.
مِنكُم (sizden): "Min" (den/dan) edatı ile "kum" (siz) zamiri kombinasyonu. Bir kaynak veya başlangıç belirtir.
مَلَائِكَةً (melekler): "Melek" kelimesinin çoğulu. Melekler anlamına gelir.
فِي (içinde): İçinde, üzerinde veya arasında anlamına gelen bir edattır.
الْأَرْضِ (yeryüzünde): "Arz" kelimesinin belirtili halidir. Yeryüzü anlamına gelir.
يَخْلُفُونَ (yerine geçecek): "Khalafa" fiilinin şimdiki zaman, 3. şahıs çoğul formu. "Yerine geçmek" veya "ardından gelmek" anlamına gelir.
Özetle, bu ayet, Allah'ın istemesi durumunda insanların yerine yeryüzünde melekler yaratabileceği mesajını vermektedir. Ayette kullanılan dilbilgisel yapılar ve kelimeler, Arapça'nın zenginliğini ve derinliğini yansıtmaktadır.

ZUHRUF 61. Ve innehu le ilmun lis saati, fe la temterunne biha vettebiuni, haza sıratun mustekim. = ALM SVA la-MRY TBA SRT KVM = Ve gerçekten bu bilgi saatin (SVA) ilmidir (ALM) bundan şüphe etmeyin (la-MRY), sistemimize tabi olun (TBA) çünkü siz ruhunuzun pozitif kıvamda, düzeyde kalması için çaba harcayarak (KVM) frekansını yükseltin (SRT). * Burada bir önceki ayetin sadece kıyam zamanı gerçekleşebileceği bize bildirilmektedir diye düşünüyorum, en doğrusunu Rabbimiz, ruhumuzun efendisi bilir.
Bu ayeti dilbilgisi açısından detaylıca analiz edelim:
وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِّلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيم
وَإِنَّهُ (Ve innahu): "Ve" (وَ) bağlaç olarak kullanılır ve "ve" olarak çevrilebilir. "İnna" (إِنَّ) vurgu anlamında kullanılır ve "gerçekten" olarak çevrilebilir. "Hu" (هُ) ise 3. tekil şahıs zamiri olan "o"ya karşılık gelir.
Türkçeye çevirisi: "Ve gerçekten O"
لَعِلْمٌ (La ʿilmun): "La" (لَ) vurgulama ve kesinlik ifade eder. "ʿilm" (عِلْمٌ) "bilgi" anlamına gelir.
Türkçeye çevirisi: "Kesinlikle bir bilgidir"
لِّلسَّاعَةِ (Lissāʿati): "Li" (لِ) "için" ya da "e ait" anlamında bir harf-i cerdir. "Sāʿa" (سَّاعَةِ) "kıyamet saatini" ifade eder.
Türkçeye çevirisi: "Kıyamet saati için"
فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا (Fala tamtarunna bihā): "Fa" (فَ) sonuç ya da sebep-sonuç anlamında bir bağlaçtır. "La" (لا) olumsuzluk anlamına gelir. "Tamtarunna" (تَمْتَرُنَّ) "beklemek" kökünden gelir ve "siz (çoğul) beklemeyin" anlamına gelir. "Bi" (بِ) "ile" anlamında bir harf-i cerdir. "Hā" (هَا) zamiri "onu" ya da "onunla" anlamına gelir ve burada "sāʿa"ya işaret eder.
Türkçeye çevirisi: "Öyleyse onunla bekleme"
وَاتَّبِعُونِ (Wa ttabiʿūni): "Wa" (وَ) bağlaçtır. "Ttabiʿūni" (اتَّبِعُونِ) "takip edin" emir kipinde bir fiildir ve "beni takip edin" anlamına gelir.
Türkçeye çevirisi: "Ve beni takip edin"
هَذَا (Hādhā): "Bu" anlamına gelir.
صِرَاطٌ (Ṣirāṭun): "Yol" ya da "doğru yol" anlamına gelir.
مُّسْتَقِيمٌ (Mustaqīmun): "Doğru" ya da "düz" anlamına gelir.
Türkçeye çevirisi: "Bu doğru yol"
Ayetin genel bir çevirisi şöyle olabilir: "Ve gerçekten O, kıyamet saati için bir bilgidir. Öyleyse onunla bekleme ve beni takip edin. Bu doğru yoldur."
Umarım bu dilbilgisel analiz, ayetin yapısını daha iyi anlamanıza yardımcı olur.

ZUHRUF 62. Ve la yasuddennekumuş şeytan, innehu lekum aduvvun mubin. = la-SDD ŞTN ADV BYN = Ve sakın ruhunu ki şeytani sistem negatif duygularını harekete geçirerek (ŞTN) bariye , set olmasın (la-SDD) çünü siz bedenli ruhlar bu duyguları gözden kaçırabilir (ADV) beyanında bulunduk siz ruhlara (BYN). 
Bu ayeti dilbilgisi açısından detaylıca analiz edelim:
وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
وَلَا (Wa lā): "Wa" (وَ) bağlaç olarak kullanılır ve "ve" olarak çevrilebilir. "Lā" (لا) olumsuzluk anlamına gelir.
Türkçeye çevirisi: "Ve sakın"
يَصُدَّنَّكُمُ (Yaṣuddannakumu): "Yaṣuddu" (يَصُدُّ) "alıkoymak, engellemek" anlamına gelir. Sonundaki "nun" takisi vurgu için kullanılır. "Kumu" (كُمُ) zamiri "sizi" anlamına gelir.
Türkçeye çevirisi: "sizi engellemesin"
الشَّيْطَانُ (Aş-Şayṭānu): "Şeytan" anlamına gelir.
إِنَّهُ (İnnahu): "İnna" (إِنَّ) vurgu anlamında kullanılır ve "gerçekten" olarak çevrilebilir. "Hu" (هُ) ise 3. tekil şahıs zamiri olan "o"ya karşılık gelir.
Türkçeye çevirisi: "Gerçekten o"
لَكُمْ (Lakum): "La" (لَ) vurgulama ve kesinlik ifade eder. "Kum" (كُمْ) zamiri "sizlere, sizin için" anlamına gelir.
Türkçeye çevirisi: "Sizler için"
عَدُوٌّ (ʿAdūwun): "Düşman" anlamına gelir.
مُّبِينٌ (Mubīnun): "Açık, belli" anlamına gelir.
Türkçeye çevirisi: "Açık bir düşman"
Ayetin genel bir çevirisi şöyle olabilir: "Ve sakın şeytan sizi engellemesin. Gerçekten o, sizler için açık bir düşmandır."
Umarım bu dilbilgisel analiz, ayetin yapısını daha iyi anlamanıza yardımcı olur.

ZUHRUF 63. Ve lemma cae isa bil beyyinati kale kad ci'tukum bil hikmeti ve li ubeyyine lekum ba'dellezi tahtelifune fih, fettekullahe ve etiuni. = CYA bil-BYN QWL CYA bil-HKM BYN BAD HLF VKY TWA = Ne zamanki Isa ruhunuzun bilmesi gereken beyanları (bil-byn) getirdi (CYA), o zaman dedi ki, gerçekten siz ruhlara bilmeniz gereken ama göremediğiniz hikmeti olan ama ruha hakimiyet gücü veren bilgilerin (bil-HKM) beyanlarını (BYN) getirdim (CYA) ve bazınızın farkındalığı artarak halifelik görevini, ilahi sistemi yansıtma görevini yapsın (HLF) ilahi sistemi takip edin, uyun ve (VKY) ruhunuz korunma altına alınsın (TWA). 
Ayeti dilbilgisi açısından detaylı bir şekilde analiz ederim:
وَلَمَّا جَاءَ عِيسَى بِالْبَيِّنَاتِ
"Ve lammâ câe ʿÎsâ bil-bayyinât"
وَلَمَّا (Ve lammâ): "Ve" bağlaç, "lammâ" ise zaman zarfıdır ve "ne zaman ki" anlamında kullanılır.
جَاءَ (câe): Fiil, "gelmek" anlamında.
عِيسَى (ʿÎsâ): İsa'nın Arapça ismi.
بِالْبَيِّنَاتِ (bil-bayyinât): "Bayyinat" kelimesi "açık, kesin deliller" anlamına gelir. "Bi" ön eki "ile" anlamında kullanılır.
قَالَ قَدْ جِئْتُكُم بِالْحِكْمَةِ
"Qâla qad ci'tukum bil-hikmah"
قَالَ (Qâla): Fiil, "demek" anlamında.
قَدْ (qad): Zarf, bir eylemin gerçekleştiğini vurgular, "gerçekten" anlamına gelir.
جِئْتُكُم (ci'tukum): Fiil ve zamir, "size geldim" anlamında.
بِالْحِكْمَةِ (bil-hikmah): "Hikmah" kelimesi "bilgelik" ya da "hikmet" anlamına gelir.
وَلِأُبَيِّنَ لَكُم بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ
"wa li-ubayyina lakum baʿḍa alladhî takhtalifûna fîhi"
وَلِ (wa li-): "Ve" bağlaç, "li" ise amaca yönelik bir hareketi belirtir.
أُبَيِّنَ (ubayyina): Fiil, "açıklamak" anlamında.
لَكُم (lakum): Zamir, "size" anlamında.
بَعْضَ (baʿḍa): "Bazı" anlamında.
الَّذِي (alladhî): Bağlaç, "ki, hangi" anlamında.
تَخْتَلِفُونَ (takhtalifûna): Fiil, "ayrılık ya da farklılık göstermek" anlamında.
فِيهِ (fîhi): Zarf ve zamir, "içinde, onda" anlamında.
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
"fa-ttaqû Allâha wa aṭîʿûnî"
فَ (fa-): "O halde" anlamında bir bağlaç.
اتَّقُوا (ttaqû): Fiil, "Allah'tan korkun, sakının" anlamında.
اللَّهَ (Allâh): Allah'ın ismi.
وَ (wa): "Ve" bağlaç.
أَطِيعُونِ (aṭîʿûnî): Fiil ve zamir, "bana itaat edin" anlamında.
Bu ayette İsa (a.s.), kendisine verilen açık delillerle geldiğini, hikmetle geldiğini, insanlara bazı konularda ayrılık yaşadıkları şeyleri açıklamak istediğini, bu yüzden Allah'tan korkmaları ve kendisine itaat etmeleri gerektiğini belirtiyor.

ZUHRUF 64. İnnellahe huve rabbi ve rabbukum fa'buduh, haza sıratun mustekim. = RABB RABB ABD SRT KVM = Gerçekten sizin ruhunuzun efendisi, Rabbi (RABB) benim de ruhumun efendisidir, Rabbidir (RABB) ilahi sistemde pozitife hizmet edin (ABD) bu frekansınızı yükseltecek, ruhunuzun kıvamda olmasını sağlayacak (KVM) yoldur (SRT). 
Bu ayeti dilbilgisi açısından detaylı bir şekilde analiz ederim:
إِنَّ اللَّهَ هُوَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ
"Inna Allâha huwa rabbî wa rabbukum"
إِنَّ (Inna): Vurgu yapmak için kullanılan bir takviye edatıdır, "gerçekten, muhakkak ki" anlamına gelir.
اللَّهَ (Allâha): Allah'ın ismi.
هُوَ (huwa): Zamir, "O" anlamında.
رَبِّي (rabbî): İsim ve zamir, "benim Rabbim" anlamında.
وَ (wa): "Ve" anlamındaki bağlaç.
رَبُّكُمْ (rabbukum): İsim ve zamir, "sizin Rabbiniz" anlamında.
فَاعْبُدُوهُ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
"faʿbudûhu hâdhâ ṣirâṭun mustaqîm"
فَ (fa): "O halde" anlamında bir bağlaç.
اعْبُدُوهُ (ʿbudûhu): Fiil ve zamir, "O'na ibadet edin" anlamında.
هَذَا (hâdhâ): İşaret zamiri, "bu" anlamında.
صِرَاطٌ (ṣirâṭun): "Yol" anlamında.
مُّسْتَقِيمٌ (mustaqîm): "Doğru, düz" anlamında sıfat.
Bu ayette, "Muhakkak ki Allah, benim Rabbim ve sizin Rabbinizdir. O halde O'na ibadet edin. Bu, doğru yol (sırat-ı müstakim)dir" anlamı verilmektedir.

ZUHRUF 65. Fahtelefel ahzabu min beynihim, fe veylun lillezine zalemu min azabi yevmin elim. = HLF HZB BYN ZLM AZB YVM ELM = Halife olarak bedenlendirdiğimiz ruhlarımız (HLF) beyanlarımızı (BYN) gruplaştırdılar, gerçek versiondan ayırdılar,  (HZB), zalimlik yaptılar (ZLM), bu ruhların vay hallerine ruhların yargılanacakları gün (YVM) bu ruhlara elim bir acıyla (ELM) azap içinde (AZB) 

Bu ayeti dilbilgisi açısından detaylı bir şekilde analiz ederim:
فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ
"faikhtalafa al-aḥzābu min baynihim"
فَ (fa): "O zaman" ya da "böylece" anlamında bir bağlaç.
اخْتَلَفَ (ikhtalafa): Fiil, "farklılık gösterdi, ayrıldı" anlamına gelir.
الْأَحْزَابُ (al-aḥzābu): "Gruplar, partiler" anlamına gelen çoğul bir isim.
مِن (min): "Aranızda, içlerinden" anlamında bir edat.
بَيْنِهِمْ (baynihim): "Onların arasında" anlamında bir yapı.
فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ
"fawaylun lilladhīna ẓalamū min ʿadhābi yawmin alīm"
فَ (fa): "O halde" anlamında bir bağlaç.
وَيْلٌ (waylun): "Vay haline" ya da "yazıklar olsun" anlamında bir nidâ (yakarış).
لِلَّذِينَ (lilladhīna): "Onlara, onlar için" anlamına gelen edat ve zamir kombinasyonu.
ظَلَمُوا (ẓalamū): Fiil, "zulmetti, haksızlık yaptı" anlamında.
مِن (min): "Nedeniyle, yüzünden" anlamında bir edat.
عَذَابِ (ʿadhābi): "Azap, ceza" anlamında bir isim.
يَوْمٍ (yawmin): "Gün" anlamında bir isim.
أَلِيمٍ (alīm): "Acı veren, şiddetli" anlamında bir sıfat.
Bu ayet, "Böylece gruplar aralarında ayrılığa düştü. Zulmedenlere, acı veren bir günün azabı nedeniyle vay haline!" şeklinde bir anlam taşır.

ZUHRUF 66. Hel yenzurune illes saate en te'tiyehum bagteten ve hum la yeş'urun. = NZR SWA ATY BGT la-ŞAR = Acaba görmüyorlar mı (NZR) illa saatin (SWA) getirilmesini (ATY) gözlüyorlarlar (NZR), o ansizın getirilir (BGT) ve hiç anlamazlar (la-ŞAR). 
Ayeti dilbilgisi açısından detaylı bir şekilde analiz ederim:
هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَن تَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
"hal yanẓurūna illā as-sāʿata an ta'tiyahum baghtatan wahum lā yashʿurūn"
هَلْ (hal): Soru edatı, Türkçede "acaba" ya da "mı/mi" anlamına gelir.
يَنظُرُونَ (yanẓurūna): Fiil, "beklemek, gözlemek" anlamına gelir.
إِلَّا (illā): "Haricinde, dışında, sadece" anlamında bir edat.
السَّاعَةَ (as-sāʿata): "Kıyamet" anlamına gelen bir isim.
أَن (an): "Ki" anlamında bir bağlaç.
تَأْتِيَهُم (ta'tiyahum): Fiil, "gelir" anlamına gelir.
بَغْتَةً (baghtatan): "Aniden, beklenmedik bir şekilde" anlamında bir zarf.
وَ (wa): "Ve" anlamında bir bağlaç.
هُمْ (hum): "Onlar" anlamında bir zamir.
لَا (lā): Olumsuzluk edatı, "değil" anlamına gelir.
يَشْعُرُونَ (yashʿurūn): Fiil, "hissetmek, farkına varmak" anlamına gelir.
Bu ayetin genel anlamı, "Acaba onlar sadece kıyametin beklenmedik bir şekilde gelip onların farkında olmadan mı gelmesini bekliyorlar?" şeklindedir. 

ZUHRUF 67. El ehillau yevme izin ba'duhum li ba'din aduvvun illel muttekin. = HLL BAD BAD ADV VKF = O gün illa , sadece kılavuza vakıf olan bedenli ruhlar (VKF) dışındaki dünya yaşamındaki ruhların bir kısmı (BAD) ile dost olan, karşılıklı helalleşen (HLL) diğer bedenli ruhlar (BAD) birbirlerine düşman olurlar (ADV).
Tabii, ayeti dilbilgisi açısından detaylı bir şekilde analiz edeyim:

الْأَخِلَّاء يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِ
"al-akhillā'u yawma'idhin baʿḍuhum li-baʿḍin ʿaduwwun illā al-muttaqīn"

الْأَخِلَّاء (al-akhillā'u): "Yakın arkadaşlar" anlamına gelen bir isim.
يَوْمَئِذٍ (yawma'idhin): "O gün" anlamında bir zarf.
بَعْضُهُمْ (baʿḍuhum): "Bir kısmı, bazıları" anlamına gelen bir ifade.
لِبَعْضٍ (li-baʿḍin): "Birbirine, bazısına" anlamında bir ifade.
عَدُوٌّ (ʿaduwwun): "Düşman" anlamına gelen bir isim.
إِلَّا (illā): "Haricinde, dışında" anlamında bir edat.
الْمُتَّقِينَ (al-muttaqīn): "Takva sahibi olanlar, Allah'tan sakınanlar" anlamına gelen bir isim.

Bu ayetin genel anlamı, "O gün en yakın arkadaşlar birbirlerine düşman olacak, takva sahibi olanlar hariç." şeklindedir.

ZUHRUF 68. Ya ibadi la havfun aleykumul yevme ve la entum tahzenun. = ABD la-HVF YVM la-HZN = Ey bedenlendirdiğim ruhlarımdan sadece pozitife hizmet edenler (ABD) siz korkmayın (la-HVF), o gün (YVM) sadece size hüzün yoktur (la-HZN)

Tabii, ayeti dilbilgisi açısından detaylı bir şekilde analiz edeyim:

يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنتُمْ تَحْزَنُونَ
"yā ʿibādi lā khawfun ʿalaykumu al-yawma wa-lā antum taḥzanūn"

يَا (yā): Hitap edatı, "ey" anlamına gelir.
عِبَادِ (ʿibādi): "Kullarım" anlamına gelen bir isim. "عبد" kökünden türetilmiştir ve burada "Benim kullarım" anlamında kullanılmıştır.
لَا (lā): "Hayır, yok" anlamında bir inkâr edatıdır.
خَوْفٌ (khawfun): "Korku" anlamına gelen bir isim.
عَلَيْكُمُ (ʿalaykumu): "Size, sizin üzerinize" anlamında bir edat + zamir birleşimi.
الْيَوْمَ (al-yawma): "Bugün" anlamına gelen bir zarf.
وَلَا (wa-lā): "Ve yok" anlamında bir bağlaç + inkâr edatı birleşimi.
أَنتُمْ (antum): "Siz" anlamına gelen bir zamir.
تَحْزَنُونَ (taḥzanūn): "Üzülmek" fiilinin ikinci tekil şahıs çoğul zamanlı halidir.

Bu ayetin genel anlamı, "Ey kullarım! Bugün sizin üzerinize korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz." şeklindedir.

ZUHRUF 69. Ellezine amenu bi ayatina ve kanu muslimin. = EMN AYY KVN SLM = Bu ruhlar bizim işaretlerimizden, ayetlerimizden (AYY) emin olan (EMN) ve ruhunu barışa, iyiliğe hizmet ederek kusursuzlaştıranlardır (KWM SLM). 

Tabii, ayeti dilbilgisi açısından detaylı bir şekilde analiz edeyim:

الَّذِينَ آمَنُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِمِي
"alladhīna āmanū bi-āyātinā wa-kānū muslimīn"

الَّذِينَ (alladhīna): "Olar ki, ki onlar" anlamında bir işaret zamiri. Genellikle bir önceki cümlede veya ifadede belirtilen bir grubu veya topluluğu belirtmek için kullanılır.
آمَنُوا (āmanū): "İnanmak" fiilinin geçmiş zaman, 3. şahıs çoğul formudur.
بِآيَاتِنَا (bi-āyātinā): "Bizim ayetlerimizle, işaretlerimizle" anlamında bir edat + isim birleşimi. "بِ" (bi) edatı "ile" anlamında kullanılmıştır. "آيَاتِ" (āyāti) "işaretler, ayetler" anlamında bir isimdir ve "نَا" (nā) zamiri "bizim" anlamında bir zamirdir.
وَ (wa): "Ve" anlamında bir bağlaç.
كَانُوا (kānū): "Olmuşlardı" anlamında bir yardımcı fiilin geçmiş zaman, 3. şahıs çoğul formu.
مُسْلِمِينَ (muslimīn): "Müslümanlar" anlamında bir isim. "Teslim olmuş, İslam'ı kabul etmiş kişiler" anlamına gelir.

Bu ayetin genel anlamı, "Ayetlerimize inanan ve Müslüman olanlar" şeklindedir.

ZUHRUF 70. Udhulul cennete entum ve ezvacukum tuhberun . = DHL CNN ZVC HBR = Siz kusursuz ruhlar, kusursuz sonsuz yaşama (CNN) dahil olun (DHL) ve ruh eşlerinizle (ZVC) sonsuza kadar mutlu edilin (HBR). 
Tabii, bu ayeti dilbilgisi açısından analiz edeyim:
ادْخُلُوا الْجَنَّةَ أَنتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ
"udkhulū al-jannata antum wa-azwājukum tuḥbarūn"
ادْخُلُوا (udkhulū): "Girin" anlamında bir fiilin emir kipi, 2. şahıs çoğul formu.
الْجَنَّةَ (al-jannata): "Cennet" anlamında bir isim. "ال" (al) takısı belirtme anlamındadır.
أَنتُمْ (antum): 2. şahıs çoğul zamiri, "siz" anlamında.
وَ (wa): "Ve" anlamında bir bağlaç.
أَزْوَاجُكُمْ (azwājukum): "Eşleriniz" anlamında bir isim. "أَزْوَاجُ" (azwāju) "eşler" anlamında ve "كُمْ" (kum) "sizin" anlamında bir 2. şahıs çoğul zamiri.
تُحْبَرُونَ (tuḥbarūn): "Mutlu edilirsiniz, sevindirilirsiniz" anlamında bir fiilin şimdiki zaman, 2. şahıs çoğul formu.
Bu ayetin genel anlamı, "Cennete girin, siz ve eşleriniz sevinçle karşılanacaksınız" şeklindedir. 

ZUHRUF 71. Yutafu aleyhim bi sıhafin min zehebin ve ekvab, ve fiha ma teştehihil enfusu ve telezzul a'yun, ve entum fiha halidun. = TVF SHF ZHB KVB ŞHV NFS LZZ AYN HLD = Yazılı olan tüm ilim (SHF / slzk syf 543) kaynağından doldurularak (KVB / szlk syf 878) tüketmeleri için (ZHB) o ruhların etrafında dolaşır, pervane olur, tavaf eder (TVF) ve ruhların (NFS) arzuladığı, şehvet duyduğu tüm ilim (ŞHV) orada vardır ve ayrıca gözlerin (AYN) görme duyusu tatmin edelir (LZZ) ve orası ruhun sonsuz ikametidir (HLD). 

işte ayetin dilbilgisel analizi:

"يُطَافُ عَلَيْهِم" (yuṭāfu ʿalayhim): Bu ifade "onlara sunulur" şeklinde çevrilebilir. "يُطَافُ" (yuṭāfu) fiili, ma'lum (bilinen) bir özne tarafından yapılan bir eylemi ifade eder. Bu fiil "طوف" kökünden türetilmiştir ve burada bir şeyin etrafında dolaşılması, sunulması anlamında kullanılmıştır. "عَلَيْهِم" (ʿalayhim) ise "onlara" anlamında bir zarf tamlamasıdır.

"بِصِحَافٍ" (bi ṣiḥāfin): "Tepsilerle" anlamında bir yapıdır. "بِ" (bi) edatı "ile" anlamında kullanılmıştır. "صِحَافٍ" (ṣiḥāfin) ise "tepsiler" anlamında bir isimdir.

"مِّن ذَهَبٍ" (min dhahabin): "Altından" şeklinde çevrilebilir. "مِن" (min) edatı "den, -den" anlamına gelirken, "ذَهَبٍ" (dhahabin) "altın" anlamına gelen bir isimdir.

"وَأَكْوَابٍ" (wa akwābin): "Ve kupalar" şeklinde çevrilebilir. "وَ" (wa) bağlaç "ve" anlamına gelirken, "أَكْوَابٍ" (akwābin) "kupalar" anlamına gelen bir isimdir.

"وَفِيهَا" (wafīhā): "Ve içlerinde" şeklinde çevrilebilir. "وَ" (wa) bağlaç "ve" anlamına gelirken, "فِيهَا" (fīhā) "içinde" anlamına gelen bir zarf tamlamasıdır.

"مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنفُسُ" (mā tashtaḥīhi l-anfusu): "Nefislerin arzuladığı şeyler" şeklinde çevrilebilir. "مَا" (mā) zamir "neyi, ne" anlamına gelirken, "تَشْتَهِيهِ" (tashtaḥīhi) "arzulamakta olduğunu" anlamında bir fiil ve "الْأَنفُسُ" (l-anfusu) "nefisler" anlamında bir isimdir.

"وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ" (wa talaḏḏu l-aʿyūnu): "Ve gözlerin hoşnut olduğu şeyler" şeklinde çevrilebilir. "وَ" (wa) bağlaç "ve" anlamına gelirken, "تَلَذُّ" (talaḏḏu) "hoşnut olur" anlamında bir fiil ve "الْأَعْيُنُ" (l-aʿyūnu) "gözler" anlamında bir isimdir.

"وَأَنتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ" (wa antum fīhā ḫālidūna): "Ve siz orada ebedi kalacaklarsınız" şeklinde çevrilebilir. "وَ" (wa) bağlaç "ve" anlamına gelirken, "أَنتُمْ" (antum) "siz" anlamına gelen bir zamir, "فِيهَا" (fīhā) "içinde, orada" anlamına gelen bir zarf tamlaması ve "خَالِدُونَ" (ḫālidūna) "ebedi kalanlar" anlamında bir isimdir.

ZUHRUF 72. Ve tilkel cennetulleti uristumuha bi ma kuntum ta'melun. = CNN VRS KWN AML = Dünya deneyiminizde yapmakta olduğunuz (KWN) işlere karşılık (AML) işte bu görünmezin (CNN) varisisiniz (VRS). 

işte ayetin dilbilgisel analizi:

"وَتِلْكَ" (wa tilka): Bu ifade "ve işte bu" anlamına gelir. "وَ" (wa) "ve" bağlacıdır ve "تِلْكَ" (tilka) işaret zamiri "bu (uzakta olan)" anlamına gelir.

"الْجَنَّةُ" (al-jannatu): "Cennet" anlamında müennes (dişi) bir isimdir. "الـ" (al-) takısı ise belirleyici (ta'rif) bir edattır.

"الَّتِي" (allati): Bu kelime "ki, -dığı" gibi bir ma'nâ taşır ve önceki kelime "الْجَنَّةُ" ile aralarında bir ilişki kurar. Bu kelime, bir sıfat tamlamasını başlatır ve "cennet" kelimesine atıfta bulunan bir sıfat olarak işlev görür.

"أُورِثْتُمُوهَا" (ūrithtumūhā): Bu kelime, "size miras olarak verildi" anlamına gelir ve "وَرِثَ" kökünden türetilmiştir. Kelime, "تُمُو" (tumū) ekini alarak siz-formuna dönüşür ve "هَا" (hā) zamiri "الْجَنَّةُ" kelimesine referans olarak kullanılır.

"بِمَا" (bimā): Bu ifade "ile" anlamına gelen "بِ" (bi) harfi ve "مَا" (mā) ismiyle oluşur ve "ne ile, neyi" anlamına gelir.

"كُنتُمْ" (kuntum): Bu kelime "idiniz" anlamına gelir ve "كَانَ" kökünden türetilmiştir. "تُمْ" (tum) ekini alarak siz-formuna dönüşür.

"تَعْمَلُونَ" (taʿmalūna): Bu kelime, "yapmakta olduğunuz, işliyordunuz" anlamına gelir ve "عَمِلَ" kökünden türetilmiştir. "تُمْ" (tum) ekini alarak siz-formuna dönüşür ve "-نَ" (na) harfi, fiilin zamanının mazi (geçmiş) değil, şimdiki zaman olduğunu gösterir.

Genel olarak, ayette geçen kelimeler ve ifadeler, kişilere cennetin, yaptıkları ameller doğrultusunda kendilerine miras olarak verildiği bir mesaj vermek için bir araya getirilmiştir.

ZUHRUF 73. Lekum fiha fakihetun kesiretun minha te'kulun. = FKH KSR AKL = Sizler için o boyutun içinde çok fazla (KSR) şu anda kavrayamayacağınız, akıl ötesi (AKL), gayp bilgisi, fıkıh ilmi (FKH slzk syf 752) ilmi vardır. 

Elbette, işte ayetin dilbilgisel analizi:

"لَكُمْ" (lakum): "Sizler için" anlamında bir ifadedir. "لَـ" (la) ön ekini almış "كُمْ" (kum) zamiri ile oluşturulmuştur, ki burada "sizlere/sizler için" anlamını verir.

"فِيهَا" (fīhā): "Onun içinde" veya "onun içerisinde" anlamına gelir. "فِي" (fī) "içinde" anlamında bir edat, "هَا" (hā) ise önceki konuşulan konuya (bu durumda meyveler olduğu yer, yani cennet) işaret eden bir zamirdir.

"فَاكِهَةٌ" (fākihatun): "Meyveler" anlamına gelir. Bu kelime, meyvelerden bahseden bir isim olarak kullanılır.

"كَثِيرَةٌ" (kaṯīratun): "Çok sayıda" veya "birçok" anlamına gelen bir sıfat. "فَاكِهَةٌ" kelimesini niteleyerek, onun "çok" olduğunu vurgular.

"مِنْهَا" (minhā): "Onlardan" anlamına gelen bir ifadedir. "مِنْ" (min) "den, -den" anlamında bir edatken, "هَا" (hā) ise daha önce bahsedilen "meyveler" konusuna referans yapan bir zamirdir.

"تَأْكُلُونَ" (ta’kulūna): "Yiyersiniz/yersiniz" anlamına gelen bir fiil. "أَكَلَ" kökünden türemiş bir fiildir ve "-تُمْ" (tum) ekini alarak siz-formunda kullanılır, yani "siz yiyersiniz" şeklinde çevrilebilir.

Genel olarak ayet, cennette kişilere çok sayıda meyve verileceğini ve bu meyvelerden yiyebileceklerini bildirir.

ZUHRUF 74. İnnel mucrimine fi azabi cehenneme halidun. = CRM AZB HLD ) = Negatife hizmet eden ruhların (CRM) sürekli ikameti (HLD) azaptır (AZB). 

Elbette, işte ayetin dilbilgisel analizi:

"إِنَّ" (inna): "Muhakkak ki, gerçekten de" anlamında bir tekit (vurgulama) edatıdır ve ardından gelen cümledeki bir ismi veya isim tamlamasını vurgular.

"الْمُجْرِمِينَ" (al-mujrimīn): "Suçlular, günahkarlar" anlamına gelen bir isimdir. "الـ" (al-) takısı ise belirleyici (ta'rif) bir edattır. "إِنَّ" (inna) edatının vurguladığı isim bu isimdir.

"فِي" (fī): "İçinde, -de, -da" anlamında bir edattır ve bir yer veya durumu göstermek için kullanılır.

"عَذَابِ" (ʿaḏāb): "Azap" anlamında bir isimdir ve burada cehennemin azabından bahseder.

"جَهَنَّمَ" (jahannam): "Cehennem" anlamına gelen bir isimdir. "عَذَابِ جَهَنَّمَ" (ʿaḏābi jahannam) tamlaması, "cehennemin azabı" anlamına gelir.

"خَالِدُونَ" (ḫālidūn): "Ebediyen kalanlar, sürekli kalanlar" anlamına gelen bir isimdir. Bu isim, cehennemde kalıcılığı ve bu durumun sürekli olacağını vurgular.

Ayet genel olarak, suçluların cehennem azabında ebediyen kalacaklarına dair bir vurgu yapmaktadır.

ZUHRUF 75. La yufetteru anhum ve hum fihi mublisun. = la-FTR BLS = Asla hafifletilmez, azaltılmak, bu ruhların yaratım güçleri zayıflatılır (la-FTR) ve o ruhlar umutsuz bırakılır (BLS).

"لَا" (lā): Bu kelime, olumsuzluk ifade eder ve "hayır" ya da "değil" anlamına gelir.

"يُفَتَّرُ" (yufattaru): Bu kelime, "kesilmez, durdurulmaz" anlamına gelen bir fiil olarak kullanılır. "فتر" kökünden türetilmiş bir fiildir ve "kesilme, ara verme" anlamlarını içerir. Bu kelime aynı zamanda geçişli bir fiil olup "-u" dammesi ile "عَنْهُمْ" (ʿanhum) tabirine geçiş yapar.

"عَنْهُمْ" (ʿanhum): "Onlardan" anlamına gelen bir tabir. "عَنْ" (ʿan) "den, -den" anlamında bir edatken, "هُمْ" (hum) ise "onlar" anlamında bir zamirdir ve konuşulan gruba işaret eder.

"وَ" (wa): "Ve" anlamına gelen bir bağlaçtır.

"هُمْ" (hum): "Onlar" anlamında bir zamirdir.

"فِيهِ" (fīhi): "Onun içinde" veya "orada" anlamına gelir. "فِي" (fī) "içinde" anlamında bir edat, "هِ" (hi) ise önceki konuşulan konuya (bu durumda azap olduğu yer) işaret eden bir zamirdir.

"مُبْلِسُونَ" (mublisūna): "Çaresiz bırakılmışlar, umutsuz bırakılmışlar" anlamına gelen bir isim. Bu kelime "إبليس" kökünden türetilmiş bir fiil olan "أبلس" (ablusa) kökünden türemiştir ve "-ون" (ūn) ekiyle "onlar" anlamında kullanılmıştır.

Ayetin tamamında, belirtilen azabın suçlular için kesintisiz olacağı ve onların bu azap içinde çaresiz kalacakları ifade edilmektedir.

ZUHRUF 76. Ve ma zalemnahum ve lakin kanu humuz zalimin. = ma-ZLM KWN ZLM = Biz o ruhlara hiçbir zaman zalimlik yapmadık (ma-ZLM), o ruhlar kendilerine zalimlik (ZLM) yaptılar (KWN). 

işte ayetin dilbilgisel analizi:

"وَ" (wa): "Ve" anlamına gelen bir bağlaçtır ve bir önceki cümle veya konu ile arasında bir bağlantı kurar.

"مَا" (mā): Olumsuzluk ifade eden bir kelime olup, burada "değil" anlamına gelir.

"ظَلَمْنَاهُمْ" (ẓalamnāhum): "Biz onlara zulmetmedik" anlamına gelen bir fiil yapısı. "ظَلَمَ" (ẓalama) kökünden türetilmiş bir fiilin "نَا" (nā) zamiriyle "biz" formuna getirilmiş hâli ve "هُمْ" (hum) zamiriyle "onlara" anlamına getirilmiş hâli.

"وَلَكِن" (walākin): "Ama, fakat" anlamında bir bağlaçtır.

"كَانُوا" (kānū): "Olarak vardılar, oldular" anlamına gelen bir fiil yapısı. "كَانَ" (kāna) kökünden türetilmiş bir fiilin "وا" (ū) zamiriyle "onlar" formuna getirilmiş hâli.

"هُمُ" (humu): "Onlar" anlamına gelen bir zamir.

"الظَّالِمِينَ" (aẓ-ẓālimīn): "Zalimler, haksızlık yapanlar" anlamına gelen bir isim yapısı. "الـ" (al-) takısı belirleyici (ta'rif) bir edat olarak kullanılırken, "ظَالِمِينَ" (ẓālimīn) ise "zalimler" anlamında bir isimdir.

Ayet genel olarak, konuşmacının (burada Allah olduğunu düşünerek) onlara (insanlara veya belirli bir gruba) zulmetmediğini, fakat onların kendilerinin zalim olduğunu ifade ettiği bir vurgu yapmaktadır.

ZUHRUF 77. Ve nadev ya maliku li yakdi aleyna rabbuk, kale innekum makisun. = NDV MLK KDY RBB QWL MKS = Ve şöyle seslenirler (NDV) ey otorite, melik olan (MLK) efendine, rabbin (RABB) bu eylemi bitirsin, kaldırsın (KDY) der ki (QWL) siz ruhlar beklentinizi yok etmek için oyalanın (MKS). 

İşte ayetin dilbilgisel analizi:

"وَ" (wa): "Ve" anlamına gelen bir bağlaçtır ve bir önceki cümle veya konu ile arasında bir bağlantı kurar.

"نَادَوْا" (nādaw): "Çağırdılar, seslendiler" anlamına gelen bir fiil ve bu fiil "وا" (wā) takısıyla çoğul bir özne (onlar) tarafından gerçekleştirilen bir eylemi belirtir.

"يَا" (yā): "Ey" anlamında bir seslenme edatıdır.

"مَالِكُ" (mālik): "Malik" olarak tercüme edilebilir ve cehennemin bekçisinin adı olarak kullanılır.

"لِيَقْضِ" (liyaqḍi): "Karar versin/hükmetmesi için" anlamında bir fiil yapısı. "لِـ" (li-) "için" anlamına gelen bir edat, "يَقْضِ" (yaqḍi) ise "hükmetmek/karar vermek" anlamında bir fiildir.

"عَلَيْنَا" (ʿalaynā): "Bize, üzerimize" anlamına gelen bir zarf tamlamasıdır.

"رَبُّكَ" (rabbuka): "Senin Rabbin" anlamına gelen bir isim tamlamasıdır. "رَبُّ" (rabbu) "Rab, efendi, sahip" anlamına gelen bir isim, "كَ" (ka) ise "senin" anlamına gelen bir zamirdir.

"قَالَ" (qāla): "Dedi, söyledi" anlamına gelen bir fiil. Burada Malik’in söyleyişini belirtir.

"إِنَّكُم" (innakum): "Gerçekten siz" anlamında bir tabir. "إِنَّ" (inna) tekit (vurgulama) edatı ve "كُم" (kum) "siz" anlamına gelen bir zamirdir.

"مَّاكِثُونَ" (mākithūna): "Kalıcı/ikamet edenler" anlamına gelen bir isim. "كَثَ" (kaṯa) kökünden türetilmiş bir isim ve "-ونَ" (ūna) çoğul eki ile kullanılmıştır.

Ayet, cehennem azabını çeken kimselerin cehennemin bekçisi Malik'e hitaben Rablerinin üzerlerinde bir hüküm vermesini talep ettiklerini, ancak Malik’in onlara ebedi olarak orada kalacakları yanıtını verdiğini aktarmaktadır.

ZUHRUF 78. Lekad ci'nakum bil hakkı ve lakinne ekserekum lil hakkı karihun. = CYE bil-HKK KSR HKK KRH = Gerçekten de ruhların haklarını (bil-HKK) önlerine getirdik (CYE) velakin çoğunuz, ekseriniz (KSR) haklarınızı öğrenme konusunda isteksiz oldunuz, bazınız nefret ettiniz, bazınız hoşlanmadınız, bazınız zor buldunuz, bazınız onaylamadınız, bazınız da uzak durdunuz (KRH) 

işte ayetin dilbilgisel analizi:

"لَقَدْ" (laqad): "Gerçekten de" veya "elbette ki" anlamına gelir. Burada "لَـ" (la) tekit (vurgu) edatı ve "قَدْ" (qad) geçmiş zamanı belirten bir zarf bir araya gelir.

"جِئْنَاكُم" (ji’nākum): "Biz size geldik" anlamına gelen bir fiil yapısı. "جاءَ" (jā’a) kökünden türetilmiş bir fiilin "نَا" (nā) zamiriyle "biz" formuna getirilmiş hâli ve "كُمْ" (kum) zamiriyle "size" anlamına getirilmiş hâli.

"بِالْحَقِّ" (bil-ḥaqqi): "Hak ile, gerçek ile" anlamına gelir. "بـِ" (bi-) edatı "ile" anlamına gelirken, "الْحَقِّ" (al-ḥaqq) "hak, gerçek" anlamında bir isimdir.

"وَ" (wa): "Ve" anlamına gelen bir bağlaçtır.

"لَكِنَّ" (lākinna): "Ancak, fakat" anlamına gelen bir bağlaçtır.

"أَكْثَرَكُمْ" (akṯarakum): "Sizin çoğunuz" anlamına gelir. "أَكْثَرَ" (akṯara) "daha çok, çoğu" anlamına gelen bir isim, "كُمْ" (kum) ise "sizin" anlamına gelen bir zamirdir.

"لِلْحَقِّ" (lil-ḥaqqi): "Hakka, gerçeğe" anlamına gelir. "لـِ" (li-) edatı "için" ya da "e karşı" anlamında kullanılırken, "الْحَقِّ" (al-ḥaqq) ise "hak, gerçek" anlamına gelir.

"كَارِهُونَ" (kārihūna): "Hoşnutsuz, tiksinen" anlamına gelen bir isim yapısı. Bu isim "-ونَ" (ūna) eki ile "onlar" anlamına getirilmiş bir hâlde kullanılmıştır, ki burada "onlar" kısmı "أَكْثَرَكُمْ" (akṯarakum) kısmına işaret eder.

Ayet genel olarak, konuşmacının (burada bir peygamber veya Allah'ın elçisi olduğunu düşünerek) muhataplarına hak ve gerçek ile geldiğini, ancak çoğunun bu hakka karşı hoşnutsuz olduğunu ifade ediyor.

ZUHRUF 79. Em ebremu emren fe inna mubrimun. = BRM AMR BRM = Veyahut işinizi, verilen emrinizden (AMR) iğrendiniz (BRM) , bizde sizden iğrendik (BRM). 

işte ayetin dilbilgisel analizi:

"أَمْ" (am): "Yahut, veya" anlamına gelen bir soru zarfıdır, genellikle alternatifleri belirtmek için kullanılır.

"أَبْرَمُوا" (abramū): "Karar verdiler, tamamladılar" anlamına gelen bir fiil. Fiilin kökü "برم" (brm) ve "وا" (ū) eki, fiilin birinci çoğul şahıs (onlar) için kullanıldığını gösterir.

"أَمْرًا" (amran): "Bir iş, bir konu" anlamına gelen bir isim. Fiil "أَبْرَمُوا" ile beraber "bir işi tamamlamak" şeklinde bir anlam oluşturur.

"فَ" (fa): "Öyleyse, o zaman" anlamına gelen bir bağlaçtır ve bir sonucu veya sonraki bir eylemi belirtir.

"إِنَّا" (innā): "Şüphesiz biz" anlamına gelir. "إِنَّ" (inna) vurgulama edatı ve "نَا" (nā) "biz" anlamına gelen bir zamirdir.

"مُبْرِمُونَ" (mubrimūna): "Biz de tamamlarız/karar veririz" anlamına gelir. Fiilin kökü "برم" (brm) ve "ونَ" (ūna) eki, fiilin birinci çoğul şahıs (biz) için kullanıldığını gösterir. "مُبْرِمُونَ" (mubrimūna) kelimesinde "مُـ" (mu-) ön eki fiili mübalağalı bir şekilde ifade eder.

Ayetin genel anlamı, muhatabın (insanların veya bir grup insanın) bir iş üzerinde karar kılmış olup olmadığı sorusunu gündeme getirir ve eğer öyleyse, Allah’ın (veya konuşmacının) da bir karar vereceğini, bir işi tamamlayacağını ifade eder.

ZUHRUF 80. Em yahsebune enna la nesmeu sırrehum ve necvahum, bela ve rusuluna ledeyhim yektubun. = HSB la-SMA SRR NCV RSL KTB = Yahut onların sırlarını (SRR) onların kulakları ile işitmediğimizi (la-SMA) hesap ettiler (HSB), HAYIR öyle değil herşey kaydedilir (NCV) tüm mesajlar (RSL) kitaplaştırılır (KTB).  

işte ayetin dilbilgisel analizi:

"أَمْ" (am): "Yahut, veya" anlamında bir soru zarfıdır. Genellikle alternatifleri belirtmek için kullanılır.

"يَحْسَبُونَ" (yaḥsabūna): "Sanırlar mı" anlamına gelir. "حسب" (ḥasiba) kökünden türetilmiş bir fiil ve "ونَ" (ūna) eki, fiilin birinci çoğul şahıs (onlar) için kullanıldığını gösterir.

"أَنَّا" (annā): "Biz" anlamına gelir. "أَنَّ" (anna) ismiyle başlayan bir cümlede özne olarak "نَا" (nā) zamiri kullanılır.

"لَا" (lā): Olumsuzluk partikülüdür ve "değil" anlamına gelir.

"نَسْمَعُ" (nasma‘u): "İşitiriz, duyarız" anlamına gelir. "سمع" (sami‘a) kökünden türetilmiş bir fiil ve "نَا" (nā) zamiriyle birinci tekil şahıs (biz) için kullanılmıştır.

"سِرَّهُمْ" (sirrahum): "Onların sırları" anlamına gelir. "سِرَّ" (sirr) "sır" anlamına gelen bir isim ve "هُمْ" (hum) "onların" anlamına gelen bir zamirdir.

"وَ" (wa): "Ve" anlamına gelen bir bağlaçtır.

"نَجْوَاهُم" (najwāhum): "Onların fısıldaşmaları" anlamına gelir. "نَجْوَى" (najwā) "fısıldaşma, gizli konuşma" anlamına gelen bir isim ve "هُمْ" (hum) "onların" anlamına gelen bir zamirdir.

"بَلَى" (balā): "Elbette, kesinlikle" anlamına gelen bir teyit partikülüdür.

"وَ" (wa): "Ve" anlamına gelen bir bağlaçtır.

"رُسُلُنَا" (rusulunā): "Elçilerimiz" anlamına gelir. "رُسُلُ" (rusulu) "elçiler" anlamına gelen bir isim ve "نَا" (nā) "bizim" anlamına gelen bir zamirdir.

"لَدَيْهِمْ" (ladayhim): "Onların yanında" anlamına gelir. "لَدَى" (laday) "yanında" anlamına gelen bir edat ve "هِمْ" (him) "onların" anlamına gelen bir zamirdir.

"يَكْتُبُونَ" (yaktubūna): "Yazıyorlar" anlamına gelir. "كتب" (kataba) kökünden türetilmiş bir fiil ve "ونَ" (ūna) eki, fiilin birinci çoğul şahıs (onlar) için kullanıldığını gösterir.

Ayet genel olarak, insanların Allah'ın onların sırlarını ve fısıldaşmalarını duyamayacağını mı sandıklarını sorar ve ardından Allah'ın elçilerinin onların yanında olduğunu ve her şeyi yazdıklarını belirtir.

ZUHRUF 81. Kul in kane lir rahmani veledun fe ena evvelul abidin.= QWL KWN RHM VLD EVL ABD = De ki (QWL) : " Eğer ruhunu sevgi ile yaratımı öğrenmesi için yaratan yaratıcının, Rahmanın (RHM) evladı (VLD) olsaydı (KWN), o zaman ilk evvel (EVL) ben hizmet ederdim (ABD). 

Ayetin detaylı dilbilgisel (gramer) analizini yapalım:

"قُلْ" (Kul): "De" veya "Söyle" anlamına gelen bir emir kipidir. Bu kip, peygamberlere veya bir konuşmacıya direktif olarak kullanılır.

"إِنْ" (İn): "Eğer" anlamına gelir ve bir şartı ifade eden bir edattır.

"كَانَ" (Kâna): "Olmak" anlamındaki fiildir. Burada şart kipiyle kullanılmıştır ve "eğer ... olduysa/olursa" anlamına gelir.

"لِلرَّحْمَنِ" (Lirrahmâni): "Rahman için" anlamına gelir. "Rahman", Allah'ın sıfatlarından biridir ve "çok merhametli" anlamına gelir.

"وَلَدٌ" (Waladun): "Çocuk" veya "evlat" anlamına gelir. Burada "bir çocuk" anlamında kullanılmıştır.

"فَ" (Fa): "O zaman" veya "ise" anlamına gelir ve bir sonuç veya neticeyi işaret eden bir bağlaçtır.

"أَنَا" (Ana): "Ben" demektir ve konuşan kişinin kendisine işaret eder.

"أَوَّلُ" (Evvelu): "İlk" anlamına gelir.

"الْعَابِدِينَ" (Al-Âbidîn): "Kullar", "ibadet edenler" anlamına gelir; "-în" eki, kelimeyi çoğul yapar.

Ayet bir bütün olarak şöyle meali verilebilir: "De ki: Eğer Rahman'ın bir oğlu olsaydı, ben ona ilk kulluk edenlerden olurdum."

Bu çözümleme, her bir kelimenin ve eklerin ayrı ayrı incelenmesini içerir; ayetin bütünü ise, Rahman (Allah) için bir oğul düşüncesi karşısındaki reddiyeyi ve böyle bir şartın gerçekleşemeyeceğini belirten bir ifadeyi içerir.

ZUHRUF 82. Subhane rabbis semavati vel ardı rabbil arşi amma yasıfun. = SBH RABB SMV ERD RABB ARS VSF = Ruhunun efendisi, Rabbi (RABB) yeryüzü (ERD) ve gökyüzü, semanın (SMV) bilgisinin kaynağıdır, ruhunun ışığıdır, ruhunun sabahıdır (SBH), ruhunun efendisini , Rabbini (RABB) nitelikleri, vasıfları (VSF) kusursuzu inşa etmektir, güçtür, egemenliktir (ARS). 

Bu cümleyi kelime kelime ve gramer açısından inceleyelim:

"سُبْحَانَ" (Subḥāna): "Münezzehtir" veya "Noksan sıfatlardan münezzehtir" anlamına gelir ve bir tür tesbih veya takdis ifadesidir.

"رَبِّ" (Rabbi): "Rabbi" demektir ve bu terim, bir şeyin yaratıcısı, sahibi, eğitmeni ve yöneticisi gibi anlamları içerir.

"السَّمَاوَاتِ" (As-Samāwāti): "Göklerin" demektir. "سماوات" kelimesi gökler veya semaları temsil eder ve "ال-" (el) takısı ile birlikte "gökler" veya "semalar" anlamında belirginleştirilir.

"وَ" (Wa): "Ve" anlamına gelir ve bir bağlaç görevi görür.

"الْأَرْضِ" (Al-Arḍi): "Yerin" demektir. "أرض" (arḍ) kelimesi "yer" veya "dünya" anlamına gelir ve "ال-" (el) takısı ile birlikte "yer" veya "dünya" anlamında belirginleştirilir.

"رَبِّ" (Rabbi): "Rabbin" anlamına gelir. Bu, daha önce bahsedilen "رَبِّ" kelimesinin bir tekrarıdır.

"الْعَرْشِ" (Al-‘Arshi): "Arşın" demektir. "عرش" (‘arş), genel olarak büyük ve muazzam bir tahtı veya kudret sembolünü temsil eder.

"عَمَّا" (‘Ammā): "Hakkında", "konu olarak" gibi anlamlara gelir ve bir şeye referans verirken kullanılır.

"يَصِفُونَ" (Yaṣifūna): "Onlar nitelendiriyorlar/describe" anlamına gelir. Bu fiil, "صف" kökünden türetilmiştir ve bir şeyin veya birinin özelliklerini, niteliklerini belirtmek, tanımlamak anlamına gelir. "-ونَ" (–ūna) eki ise fiili çoğul yapar ve "onlar" anlamında bir kitleye işaret eder.

Cümle bütün olarak şöyle çevrilebilir: "Göklerin ve yerin Rabbı, Arş'ın Rabbı, onların vasfettiği şeylerden münezzehtir."

Bu ayet, Allah'ın yüceliğini, kudretini ve ona atfedilen niteliklerin veya sıfatların O'nun gerçek mahiyetini anlatmaktan aciz olduğunu vurgular.

ZUHRUF 83. Fe zerhum yahudu ve yel'abu hatta yulaku yevme humullezi yu'adun. = VZR HVD LAB LKY YWM VAD = Bırak (VZR) dalsınlar, hatalarını takip etsinler, boş konuşsunlar, ortalığı karıştırsınlar, uygunsuz haraket etsinler, birbirlerine nufuz edip etkilesinler (HVD) ve oynasınlar, şakalar yapsınlar, ciddiyetsiz vakit geçirsinler, boş boş sporlar aktiviteler yapsınlar, meşkul olsunlar, insanlara saçma şekilde ve aptalca kölelik etsinler, onların laboratuar kobayı olsunlar (LAB) ruhlara vaad edilen (VAD) günle karşılaşıncaya kadar (YWM) lakayıd olsunlar (LKY).  

Bu ayetin kelime kelime ve dilbilgisi açısından analizini yapalım:

"فَ" (Fa): Bu harf, sonucu ya da bir durumun neticesini gösterir ve "o zaman" veya "öyleyse" gibi anlamlara gelir.

"ذَرْهُمْ" (Dharhum): "Bırak onları" anlamına gelir. Bu ifade, "ذَرَ" (dhar) fiilinin emir kipindeki hâliyle ve "هُمْ" (hum) zamiriyle birleşiminden oluşur.

"يَخُوضُوا" (Yakhūḍū): "Boş konuşmalar yapsınlar" veya "safsatalar yapsınlar" anlamına gelir. Bu fiil, "خَوْضٌ" (khawḍ) kökünden türetilmiştir.

"وَ" (Wa): "Ve" anlamına gelir, bir bağlaç olarak kullanılır.

"يَلْعَبُوا" (Yal‘abū): "Oynasınlar" anlamına gelir. Bu fiil, "لَعِبَ" (la‘iba) kökünden türetilmiştir.

"حَتَّى" (Ḥattā): "Kadar" anlamına gelir ve bir zaman veya durumu gösteren bir zarftır.

"يُلَاقُوا" (Yulāqū): "Karşılaşsınlar" anlamına gelir. Bu fiil, "لَقِيَ" (laqiy) kökünden türetilmiştir.

"يَوْمَهُمُ" (Yawmahum): "Onların günü" anlamına gelir. "يَوْمٌ" (yawm) kelimesi "gün" demektir ve "هُمُ" (humu) zamiri "onların" anlamını katar.

"الَّذِي" (Alladhī): "O ki" anlamına gelir ve bir sıfat veya şartı tanımlayan bir işarettir.

"يُوعَدُونَ" (Yū‘adūn): "Vaad edilen" veya "söz verilen" anlamına gelir. Bu fiil, "وَعَدَ" (wa‘ada) kökünden türetilmiştir ve "-ونَ" (-ūn) eki fiili çoğul yapar.

Ayet bütün olarak şöyle çevrilebilir: "Öyleyse onları bırak, boş laflar etsinler ve oynasınlar, ta ki vaad edilen günlerine kavuşuncaya kadar."

Bu ayet, insanların boş ve gereksiz işlerle meşgul oldukları, önemsiz şeylerle vakit geçirdikleri bir zaman dilimini tasvir eder ve bu sürenin sonunda onların bir gün karşılaşacakları bir gerçek olduğunu vurgular.

ZUHRUF 84. Ve huvellezi fis semai ilahun ve fil ardı ilah, ve huvel hakimul alim. = SMV ELH ERD ELH HKM ALM = Ve O ki göğü, semayı özgürleştirir, korur, kurtarır (ELH) ve yeryüzünü özgürleştirir, korur, kurtarır (ELH) ve o tüm bilgilere hüküm verip herşeyin hakimi olandır (HKM) ve tüm bilgilerin kaynağıdır, alimidir (ALM). 

Bu ayetin kelime kelime ve dilbilgisi açısından analizini yapalım:

"وَ" (Wa): "Ve" anlamına gelir, bir bağlaç olarak kullanılır.

"هُوَ" (Huwa): "O" anlamına gelir ve bir zamir olarak kullanılır, burada Allah'tan bahsedilmektedir.

"الَّذِي" (Alladhī): "O ki" veya "ki o" anlamına gelir ve bir sıfat veya şartı tanımlayan bir işarettir.

"فِي" (Fī): "İçinde" veya "de, da" anlamına gelir, bir yer zarfı olarak kullanılır.

"السَّمَاء" (As-Samā'): "Gök" demektir.

"إِلَهٌ" (Ilāhun): "Tanrı" demektir.

"وَ" (Wa): "Ve" anlamına gelir, bir bağlaç olarak kullanılır.

"فِي" (Fī): "İçinde" veya "de, da" anlamına gelir, bir yer zarfı olarak kullanılır.

"الْأَرْضِ" (Al-Arḍi): "Yer" veya "Dünya" demektir.

"إِلَهٌ" (Ilāhun): "Tanrı" demektir.

"وَ" (Wa): "Ve" anlamına gelir, bir bağlaç olarak kullanılır.

"هُوَ" (Huwa): "O" anlamına gelir, burada da Allah'tan bahsedilmektedir.

"الْحَكِيمُ" (Al-Ḥakīmu): "Hikmet sahibi" veya "bilge" anlamına gelir.

"الْعَلِيمُ" (Al-‘Alīmu): "Bilgin" veya "her şeyi bilen" anlamına gelir.

Ayet bütün olarak şöyle çevrilebilir: "O, göklerde de tanrı, yerde de tanrıdır. O, hikmet sahibidir, her şeyi bilendir."

Bu ayet, Allah'ın hem göklerde hem de yerde tek İlah olduğunu, her türlü hikmete sahip olduğunu ve her şeyi bilen olduğunu vurgular.

ZUHRUF 85. Ve tebarekellezi lehu mulkus semavati vel'ardı ve ma beynehuma, ve indehu ilmus saah, ve ileyhi turceun. = BRK MLK SMV ERD ma-BYN END ALM SVA RCA = Ve göklerin (SMV) yeryüzünün (ERD) ve size beyan edilmemiş olan herşeyin (ma-BYN) mülkü (MLK) ve değeri, bereketi (BRK) ve ruhunuzun teslimat saatinin (SVA) bilgisi (ALM) O'nun yanındadır (END) ve siz tüm ruhlar sahibinize iade edileceksiniz (RCM). 

Bu ayetin kelime kelime ve dilbilgisi açısından analizini yapalım:

"وَ" (Wa): "Ve" anlamına gelir, bir bağlaç olarak kullanılır.

"تَبَارَكَ" (Tabāraka): "Mübarek olsun" veya "kutsanmış olsun" demektir.

"الَّذِي" (Alladhī): "O ki" veya "ki o" anlamına gelir ve bir sıfat veya şartı tanımlayan bir işarettir.

"لَهُ" (Lahu): "Onun için" veya "Ona ait" anlamına gelir.

"مُلْكُ" (Mulku): "Hükümdarlığı", "krallığı" veya "mülkiyeti" demektir.

"السَّمَاوَاتِ" (As-Samāwāt): "Gökler" demektir, burada göklerin tümü kastedilmektedir.

"وَ" (Wa): "Ve" anlamına gelir, bir bağlaç olarak kullanılır.

"الْأَرْضِ" (Al-Arḍ): "Yer" veya "Dünya" demektir.

"وَ" (Wa): "Ve" anlamına gelir, bir bağlaç olarak kullanılır.

"مَا" (Mā): "Ne" anlamına gelir ve burada "ve ne" şeklinde bir bağlaç işlevi görür.

"بَيْنَهُمَا" (Baynahumā): "İkisi arasında" demektir. "بَيْنَ" (bayna) "arasında" demektir ve "هُمَا" (humā) "ikisi" demektir.

"وَ" (Wa): "Ve" anlamına gelir, bir bağlaç olarak kullanılır.

"عِندَهُ" (‘Indahu): "Onun yanında" veya "onun nezdinde" demektir. "عِندَ" (‘inda) "yanında" veya "nezdinde" demektir ve "هُ" (hu) "onun" anlamındadır.

"عِلْمُ" (‘Ilmu): "Bilgisi" demektir.

"السَّاعَةِ" (As-Sā‘ati): "Kıyamet saati" demektir.

"وَ" (Wa): "Ve" anlamına gelir, bir bağlaç olarak kullanılır.

"إِلَيْهِ" (Ilaihi): "Ona" demektir.

"تُرْجَعُونَ" (Turja‘ūn): "Döndürüleceksiniz" veya "geri getirileceksiniz" demektir. Bu fiil, "رَجَعَ" (raja‘a) kökünden türetilmiştir ve "-ونَ" (-ūn) eki fiili çoğul yapar.

Ayet bütün olarak şöyle çevrilebilir: "Göklerin, yerin ve ikisi arasında olanların mülkü kendisinindir. Kıyamet saatinin bilgisi Onun yanındadır ve siz Ona döndürüleceksiniz. Mübarek ve yüce olandır O."

Bu ayet, Allah'ın göklerin, yerin ve ikisi arasında olan her şeyin sahibi olduğunu, kıyamet saatinin bilgisinin sadece Onun bildiğini ve tüm insanların sonunda Ona geri döneceğini belirtir.

ZUHRUF 86. Ve la yemlikullezine yed'une min dunihiş şefate illa men şehide bil hakkı ve hum ya'lemun. = la-MLK DAV DWN la-ŞFA ŞHD bil-HKK ALM = Ruhunuzun yaratcısının yaratıklarına, altındakilere (DWN) yalvarıyorsunuz (DAV), o ruhlar hiçbir mülke sahip değiller (la-MLK) ve o ruhların hiçbirinin çoğaltma, koruma, aracılık etme, yardım etme, ruha şifa verme yetkisi yoktur (la-ŞFA, szlk syf 520),  ruhunun hakkını öğrenip bilerek (bil-HAKK) ilme sahip olan ruhlar  (ALM) ve bu bilgiye şahit olmaları için diğer ruhlara anlatan, diğer ruhları hazırlayan, diğer ruhların bizimle buluşmasına vesile olan ruhlar (ŞHD) bunun dışında tutulur. 

Bu ayetin kelime kelime ve dilbilgisi açısından analizini yapalım:

"وَ" (Wa): "Ve" anlamına gelir, bir bağlaç olarak kullanılır.

"لَا" (Lā): "Hayır" veya "değil" anlamına gelen bir olumsuzluk partikülüdür.

"يَمْلِكُ" (Yamlīku): "Sahip olmak" veya "kontrol etmek" anlamına gelen bir fiildir. Kökü "ملك" (malaka) olan bu fiil, "sahip olma" veya "egemen olma" kavramını ifade eder.

"الَّذِينَ" (Alladhīna): "Olar ki" veya "ki onlar" demektir. Bir grup insanı veya şeyi tanımlayan bir işarettir.

"يَدْعُونَ" (Yad‘ūna): "Çağırıyorlar" veya "davet ediyorlar" demektir. Bu fiil, "دعا" (da‘ā) kökünden türetilmiştir.

"مِن دُونِهِ" (Min dūnihi): "Onun dışında" veya "onun yerine" anlamına gelir.

"الشَّفَاعَةَ" (Ash-shafā‘ah): "Şefaatin" demektir. Şefaat, birine yardım etmek veya onun lehine aracılık yapmak anlamına gelir.

"إِلَّا" (Illā): "Dışında" veya "haricinde" demektir ve bir istisna belirtir.

"مَن" (Man): "Kim" demektir ve belirli bir kişiyi veya grubu işaret etmek için kullanılır.

"شَهِدَ" (Shahida): "Şahit oldu" veya "tanıklık etti" demektir.

"بِالْحَقِّ" (Bil-ḥaqq): "Gerçekle" veya "hakikatle" demektir.

"وَ" (Wa): "Ve" anlamına gelir, bir bağlaç olarak kullanılır.

"هُمْ" (Hum): "Onlar" demektir.

"يَعْلَمُونَ" (Ya‘lamūn): "Bilmektedirler" demektir. Bu fiil, "علم" (‘alima) kökünden türetilmiştir ve "-ونَ" (-ūn) eki fiili çoğul yapar.

Ayet bütün olarak şöyle çevrilebilir: "Allah'tan başka taptıkları varlıklar, şefaatte bulunma yetkisine sahip değillerdir, ancak gerçeği tanıyan ve onu bildikleri halde (tanıyanlar müstesna) şefaatta bulunmazlar."

Bu ayet, şefaat yani şifa yetkisinin sadece Allah'a ait olduğunu ve başkalarının şefaatta bulunma yetkilerinin olmadığını, ancak gerçeği bilen ve tanıyan kimselerin bu yetkiye sahip olabileceğini vurgular.

ZUHRUF 87. Ve le in se'eltehum men halakahum le yekulunnallahu fe enna yu'fekun. = SAL HLK QWL ENY EFK = Eğer o ruhlara insanoğlunu kim yarattı (HLK) diye sorsan (SAL), İlahi sistemin yaratcısı olan ALLAH derler (QWL), o halde bunlar ruhları aldatan, hayatlarını alt-üst eden, ruhları baştan çıkaran, yanlışa götüren, yargılarını değiştiren ve bu şekilde afak ruh grupları oluşturan ruhlardır. 

Bu ayetin kelime kelime ve dilbilgisi açısından analizini yapalım:

"وَلَئِن" (Wala'in): Arapça'da bir şart ifade eden ve "eğer" anlamına gelen bir yapıdır. "وَ" (Wa) ise "ve" anlamına gelir.

"سَأَلْتَهُم" (Sa'altahum): İki kelimeden oluşmuş bir birleşik yapıdır: "سَأَلْتَ" (Sa'alta) "sen sordun" anlamına gelir, "-هُم" (hum) ise "onları" demektir.

"مَنْ" (Man): "Kim" anlamında bir soru zamiri.

"خَلَقَهُمْ" (Khalaqahum): "Onları yaratan" demektir. "-هُم" (hum) eki "onları" anlamına gelir.

"لَيَقُولُنَّ" (Layaqūlunna): "Kesinlikle derler" anlamında bir fiil yapısıdır. "لَ" (La) partikülü kesinlik ifade eder.

"اللَّهُ" (Allāh): "Allah" demektir.

"فَ" (Fa): "O halde, o zaman" anlamında bir bağlaç.

"أَنَّىٰ" ('Annā): "Nasıl" anlamında bir soru zamiri.

"يُؤْفَكُونَ" (Yu'fakūna): "Saptırılırlar, yanlış yola sürüklenirler" anlamında bir fiil. "أَفَكَ" (Afaka) kökünden türetilmiştir ve yanlışa, sapıklığa düşmek anlamına gelir.

Bütün olarak ayetin anlamı:

"Eğer onlara 'Sizi kim yarattı?' diye sorarsan, kesinlikle 'Allah' derler. O zaman nasıl oluyor da (gerçeğe) dönüş yapıp yalan söyleyebiliyorlar/yanlışa düşebiliyorlar?" şeklindedir.

Ayet, insanların yaratıcısının Allah olduğunu kabul etmelerine rağmen, bu bilgiyi yeterince dikkate almayıp yanlış yollara sapabildiklerine işaret etmektedir.

ZUHRUF 88. Ve kilihi ya rabbi inne haulai kavmun la yu'minun. = QWL RABB QWM la-EMN = Ve denilir ki (QWL) "Ey ruhumun efendisi, Rabbi (RABB) işte bu ruhlar gerçekten işaretlerinden, ilminden emin olmayan (la-EMN) bedenli ruh topluluklarıdır, kavimlerdir (QWM). " 

İşte ayetin kelime kelime analizi:

"وَقِيلِهِ" (waqīlihi): Bu kelime "ve denildiği zaman" anlamına gelir. "وَ" (wa) "ve" anlamında bir bağlaçken, "قِيلِ" (qīl) "denildi" fiilinin mastar (isimleştirilmiş) hâlidir ve "-هِ" (hi) zamiri "ona/ondan" anlamında bir zamir eki olarak eklenmiştir.

"يَارَبِّ" (yā rabbī): "Ey Rabbim" anlamında bir nidâ (çağırma) ifadesidir. "يَا" (yā) Arapçada bir kimseye hitap ederken kullanılan bir edattır ve "ربِّ" (rabbī) ise "Rabbim" anlamında bir isimdir.

"إِنَّ" (inna): "Gerçekten, şüphesiz ki" anlamında bir tekit (vurgu) edatıdır.

"هَؤُلَاء" (hāʾulāʾ): "İşte bunlar" anlamına gelen bir işaret zamiri.

"قَوْمٌ" (qawmun): "Bir kavim, bir topluluk, bir grup insan" anlamında bir isim.

"لَّا" (lā): "Hayır, yok" anlamında bir nekat (olumsuzluk) edatıdır.

"يُؤْمِنُونَ" (yuʾminūna): "İnanırlar" anlamında bir fiil. "-ونَ" (ūna) eki ise çoğul erkek şahıs zamiridir.

Ayetin bütün olarak Türkçeye tercümesi şöyle olabilir:

"Ve ona 'Ey Rabbim, gerçekten bunlar inanmayan bir topluluktur' denildi."

Bu ayet, bir kimsenin Allah'a hitap ederek, karşılaştığı topluluğun inançsız olduğunu bildirdiği bir durumu ifade etmektedir. 

ZUHRUF 89. Fasfah anhum ve kul selam, fe sevfe ya'lemun. = SFH QWL SLM ALM = O ruhları affederek kendini o ruhlardan uzaklaştır (SFH) ve de ki (QWL) öyleyse yakında kusursuzu barışı getirecek olan (SLM) ilim sahibi ruhlardır (ALM).  

 İşte ayetin kelime kelime analizi:

"فَاصْفَحْ" (faṣfah): Bu kelime, "öyleyse yüz çevir, öyleyse hoşgör" anlamında bir emir kipinde fiildir. "فَ" (fa) harfi "öyleyse, böylece" anlamında bir bağlaç olarak kullanılmıştır.

"عَنْهُمْ" (ʿanhum): "Onlardan" anlamına gelir. "عَنْ" (ʿan) "den, -dan" anlamında bir edatken, "هُمْ" (hum) "onlar" anlamında bir zamirdir.

"وَقُلْ" (waqul): "Ve de" anlamına gelen "وَ" (wa) bağlacı ile birleşen "قُلْ" (qul) kelimesi, "söyle" anlamında bir emir kipinde fiildir.

"سَلَامٌ" (salāmun): "Barış, selam" anlamına gelen bir isimdir.

"فَسَوْفَ" (fasawfa): "Öyleyse yakında" anlamına gelir, geleceği ifade eden bir zarftır.

"يَعْلَمُونَ" (yaʿlamūna): "Bilecekler, öğrenecekler" anlamında bir fiildir. "-ونَ" (ūna) eki ise çoğul erkek şahıs zamiridir ve "onlar" anlamını taşır.

Ayetin bütün olarak Türkçeye tercümesi şöyle olabilir:

"Öyleyse onları hoş gör ve 'Selam' de. Yakında bilecekler."

Bu ayet, muhataplarına yönelik bir hoşgörü ve sabır tavsiye etmekte, aynı zamanda onların bir gün gerçeği anlayacaklarına işaret etmektedir. 

Yorumlar

  1. Burcu cum, çok büyük özveri ve emek vermişsin, kodlama olarak belirtmen , sözlükten bakma kolaylığı sağlıyorAnlaşılmayan hiçbirşey kalmamış.Rabbim ilmini arttırsın, çabalarından razı olsun inşAllah🤲

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BEN NASIL SECDE VE RUKU EDİYORUM? TÜRKÇE DUALARLA SECDE VE RUKU

MUHKEM (EVRENSEL) KURALLAR - KURAN AYETLERİNDE ANLATILAN YASAKLAR (HARAMLAR) VE UYULMASI GEREKENLER (HELALLER)

HADİSLERE İNANANLAR KAFİRDİR DİYE KURAN'DA BUYURULAN AYET - TEVBE SURESİ 32.AYET