62.SURE = ŞURA SURESİ (Surenin Konusu: Ruhun Danışması Gereken Ayetler)
(1) Ruhun Korunma Zırhının Anahtarı (HA MIM) olan, (2) Ruhu tehlikelerden koruyan ve ruhun sığınağı (AYN SIN KAF) olan (3*) bu ayetler, deliller, işaretler yenilmez olan (AZZ) ve her bilgiye sahip olan (HKM) ilahi sistemin yaratıcısı tarafından, kabul ettikleri (KBL) dünya deneyim yaşamları için ruhlara ve onlarla beraber olanlara bildirilmiştir (VHY). (4*) Göklerde (SMV) ve yerde (ERD) sisteme ait olmayan hiçbirşey bulunmaz ve tümü kudretle bir anda (AZM) her problemin üstesinden gelecek mertebede yaratılmıştır (ALV). (5*) Neredeyse (KWD) sema (SMW) yoktan tekrar var edilir (FTR) en fevkalade üstünlükte (FWK) ve otorite verilmiş melek varlıklar (MLK) Rablerinin (RAB) ışığı (SBH) için teşekkür ederler (HMD) ve yeryüzündeki (ARD) bedenli ruhların hataları için bağışlanmalarını dilerler (GFR). Bilin ki, ilahi sistemin yaratıcısı yarattıp bedenlendirdiği ruhların hatalarını affedendir (GFR) ve ruhları tek koruyandır (RHM). (6*) Bazı bedenli ruhlar, İlahi sistemin yaratıcısının yarattıkları diğer ruhlardan (DWN) etkilenip (AXZ) onlara üstünlük verirler (VLY), ilahi sistem bunları kaydeder (HFZ) ve sen onları temsil edemezsin, onlara vekillik edemezsin (ma VKL). (7*) Kuranı (KRE) sana ilham, vahiy ettik (VHY). Şehrindeki (KRY) bedenli ruhları (HVL / szlk 344) ve ana grupları (EMM) kuşkusuz gerçekleşecek olan (la RYB) cennete girecek ruhların (CNN) ayrılacağı (FRK) ve ateşe girecek ruhların (SAR / szlk 464) ayrılacağı (FRK) ilahi toplantı (CMA) günü (YVM) hakkında ruhları uyar, etkile (NZR). (8*) Velev Yaratıcın irade etseydi (ŞYA), yarattığı bedenli ruhları tek bir (VHD) topluluk (EMM) yapardı (CAM), lakin irade ettiği ruhları (ŞYA) korumaya, rahime (RHM) sokar (DKhL) ve zalimlik yapan ruhları (ZLM) koruyacak ve yardım eden (la NSR) velisi olmaz (ma VLY). (9*) Senin ruhunu Yaratıcısının yarattığı diğer ruhların (DWN) frekansının etkisinde kalıp (EKhz) onları velin mi yapıyorsun (VLY)? Ruhunun tek velisi (VLY) O'dur. O ölü bedenlere (MVT) ruhla hayat verendir (HAYY) ve her (KLL) iradeyi, yarattımını (ŞYA) ölçülendiren, kaderlendirendir (KDR). (10*) Ayetleri, işaretleri takip etmeyen ruhların (ma HLF) cuzi iradelerinin (ŞYA) hakimiyeti (HKM) yaratıcılarına aittir. İşaret sistemine dön (NVB) ve yaratıcına güven (VKL). (11*) Semayı (SMW) ve yerküreyi (ERD) yoktan (FTR) var etmiştir (CAL). Gökleri (SMW) ve yeri (ERD) yoktan var ederek (FTR) yaratmıştır (CAL), ruhlardan (NFS) çiftler (ZVC) üretir (ZRE) ve ruhların hayatını kolaylaştıracak nimetlerden (NAM) çiftler (ZVC) üretir (ZRE), iradesi, yaratımının (ŞYA) örneği, benzeri (MSL) yoktur (LYS), O yarattıklarının bedenleri ile işitendir (SMA), yarattıklarının bedenleri ile görendir (BSR). (12*) O gökleri (SMW) ve yeryüzünü (ERD) kuşatandır, yönetendir (KLD), yarattıkları için rızkı (RZK) basitleştirir, açar (BST) ve ölçülendirir, kaderlendirir (KDR), şüphesiz ki O, her (KLL) iradenin, şeyin (ŞYA) bilgisine sahip olandır (ALM). (13*) Ruhunun yaratıcısı tarafından öngörülen yasa, doğru yol veya hareket tarzına (ŞRA) teslim ol, uygula (DYN), bu Nuh'a vasiyet edildi (VSY) ve sana bildirildi, vahiy edildi (VHY) ve İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da vasiyet edildi (VSY), şöyle ki; Ruhunun yaratıcısı tarafından öngörülen yasa, doğru yol veya hareket tarzına teslimiyeti (DYN) ayakta tut, koru (KWM) ve sistemle ayrılığa düşme (la FRK), başka kural üretip onlara uymak (ŞRK) kibirdir (KBR), o ruhların isteklerine ilahi sistem cevap vermez (ma DAV), ilahi sistemin kurallarına dönen, uygulayan ruhlar ilahi yardım için seçilir (CBY), onlar diğer ruhlara samimi, karşılıksız yardımlarını tekrar tekrar ve art arda yapar ve hatalarını tekrarlamamak için tövbe edip ve yanlış yapmaktan döndükleri için (NVB) ruhlarına ilahi sistem tarafından kılavuzluk edilir (HDY) ve cuzi yaratım iradesi verilir (ŞYA). (14*) Ruhlar kendilerine ilim, bilgi (ALM) iletilmesinin, gönderilmesinin (CYE) ardından (BAD) beyanlarımıza uymayı (BYN) arzu etmediler (BGY / szlk syf.145), ayrılığa düştüler (FRK), velev ruhunun yaratıcısının, efendisinin (RABB) öne geçin, ruh frekansınızı yükseltin (SBK / szlk syf 446) sözü olmasaydı (KLM), ruhların ecellerine, yok edilişlerine (ECL) semadan, yüksek mevkilerden (SMW) beyanla (BYN) hüküm verilirdi (KDY), şüphesiz kitabın (KTB) varisi olan, işaretlere uyan ruhların (VRS) bunlar sonrasında frekansı düştü (BAD), asılsız söylemlerden dolayı (RYB) şüphe duydular (ŞKK). (15*) Bundan dolayı sen ilahi sistemden yardım iste (DAV) ve dengede ol, ruh frekansına odaklan, ruhuna emir edildiği gibi (EMR) istenen kıvamda-frekansta ol (KWM) ve diğer ruhların keyiflerine, isteklerine, hevalarına (HVY) uyma, tabi olma (la TBA) ve de ki (QWL) ilahi sistemin kitapla (KTB) indirdiği kurallardan (NZL) eminim (EMN) ve ilahi sistemin beyanlarında (BYN) adaletli olmam (ADL) emredildi (EMR) ve benim ruhumun yaratıcısı (RABB) sizinde ruhlarınızın yaratıcısıdır (RABB) ve ruhum kendi yaptıklarından, amellerinden (AML) sizin ruhunuz sizin yaptıklarınızdan, amellerinizden (AML) sorumludur, ilahi sistemin beyanları ile (BYN) sizin beyanlarınız arasında (BYN) tartışılacak konu yoktur (la HCC / szlk syf 244), ruhlarımız dünya seyrinden, yolculuğundan sonra sistem tarafından geri çekilecektir (SYR). (16*) İlahi sistemin kuralları hakkında tartışan ruhlara (HCC) bu önceki ayetteki söylemden sonra (BAD) cevap verilmez / (sende) verme (ma CVB), tartıştıkları şey (HCC) ruhunun yaratıcısı, efendisi için (RABB) stabilitesi olmayan, hükümsüz kurallardır (DHD), tüm bu ruhlar öfke frekansına çekilir (GDB) ve hepsi için şiddetli (ŞDD) azap vardır (AZB). (17*) Yarattığı ruhların haklarını bilmeleri (bil-HKK) için yaratıcıları, Allahları kural kitabı (KTB) indirdi (NZL) ve yarattığı ruhları buradaki ölçütlere göre yargılayacağını (VZN) bilmez misin (ma DRY)? Belki de yargı saati (SWA) çok yakındır (KRB). (18*) Emin olmayan ruhlar (la-AMN) acele ederler (ACL), emin olan ruhlar (AMN) diğer ve tüm ruhların hakkı konusunda adaletli olan (HKK) korkan veya dehşet içinde olan, şafak anı gibi şefkatli, ürkek olanlardır (ŞFK), saat hakkında (SWA) tartışanlar, şüphe duyanlar (MRY) sonrasında (BAD) doğru rotadan, yoldan sapar (DLL). (19*) Ruhunun yaratıcısı, Allahın yarattığı sisteme hizmet eden ruhlarına karşı (ABD) narin, incelikli, zarif, nezaketli, zarif, ince, hoş, yatıştırıcı, hediyeler sunan, lütüfkar olandır (LTF). O, bu ruhlara cuzi irade verir, irade ederek (ŞYA) geçim araçlarını sağlar, tedarik eder, bağışlar (RZK) ve O, ruhları kuvvetli yapandır (KVY), ruhları yenilmez yapandır (AZZ). (20*) Hangi ruh sonsuz yaşamı, ahiret yaşamı (EHR) için servet toplamak, rızık edinme hırsında (HRS) oldu ise (KWN), istediğini, hırsını arttırırız (HRS) , ziyadesi ile güç veririz (ZYD), hangi ruh sınav yaşamı, dünya yaşamı (DNV) için servet toplamak, rızık edinme hırsında (HRS) oldu ise (KWN), istediğini, hırsını (HRS) arttırırız ve o ruhların sonsuz yaşamı, ahiret yaşamında nasibi olmaz (ma-EHR-NSB). (21*) Ruhunun yaratıcısı tarafından öngörülen yasa, doğru yol veya hareket tarzına (ŞRA) uygun davranmak (DYN) yerine yoksa ilahi sistemin izin vermediği (ma-lem-EZN) farklı şeylere mi yöneliyorsun (RŞK)? Velev ruhları (kötü-iyi) ayıklama (FSL) sözü olmasa (la-KLM), ruhunun sınavını sona erdirme, derhal sonlandırma (KDY) beyanı (BYN) verilirdi ve kuşkusuz zalim ruhlar (ZLM) acı, elem dolu (ELM) azapla yok edilecektir (AZB). (22*) Gör (RAY) kazanıp, elde etikleri, arayıp topladıkları (KSB) ile frekansları düşen (VKA) zalim ruhlar (ZLM) nasıl kaygılanırlar, korkarlar (ŞFK) ve fakat işaretlerden emin olan (EMN) ve karşılıksız iyilikler (SLH), iyi işler yapan ruhlar (AML) cennet, sonsuz hayatları için (CNN) eğitilirler, egzersiz yaptırılırlar (RVD), ruhlarının yaratıcıları, efendilerinin (RABB) gücünden, mertebesinden (AND) cuzi yaratım irade gücü alırlar (ŞYA), işte O bu şekilde, üstün olan ruhları ayırt edip, frekansını arttırarak mucizevi hediyeler vererek üstün kılandır Fadıl'dır, mücadele eden ruhun frekansını arttırandır, büyütendir Kebir'dir. (23*) İlahi sistem ruhları bedenlendirerek sonsuz yaşam müjdesi verir (BŞR) ruhlar işaretlerden emin olmalılardır (EMN) ve karşılıksız iyilikler (SLH), iyi işler yapan ruhlar (AML) olmalıdırlar. De ki (QWL): manevi ve maddi karşılık, ücret (ECR) almak yasak (la-SEL), illa karşılıksız aşkla davranan, işler yapan ruh (VDD) ruh frekansını ve rütbesini yükselten ruhtur (KRB) ve iyilikte yarışan ruhların (HSN) sonsuz yaşam kazancını, frekansını (KRF) fazlasıyla, ziyadesiyle arttırırız (ZYD), şüphesiz ilahi sistem, yarattığı ruhlarını görünmez zırhıyla koruyandır, gafurdur (GFR), iyiliğe karşılıksız hizmet eden ruhları taktir edendir, ödüllendirendir, şekürdür (ŞKR). (24*) Ruhlar uydurarak, iftira atarlar (FRY) ve derler ki (QWL) ilahi sistem yalandır (KZB), eğer ilahi sistem irade ederse (ŞYE) bu ruhların kalbini, yaratım iradesinin (KLB) üzerini mühürleyerek cuzi iradelerini sınırlar (KhTM) ve asılsız olanı, ruhun uydurduğunu (BTL) mahfeder (MHV) ve ruhun hakk ettiği (HKK) kelimelerle belirtilmiş olan (KLM) hakkını verir (HKK), şüphesiz ruhun geri iade edilmesi gerektiğini (SDR) her ruh bilir (ALM). (25*) Ruhun O'na dönmek isterse (TVB) ruhunun teslimiyetini (ABD) kabul eder (KBL), ruhunun yaptığı kötü işleri (SWE) affeder (AFV) ve ruhuna ızdırap vermez (ma-FEL). (26*) Ve işaretlerden emin olan (EMN) ve karşılıksız iyilikler (SLH), iyi işler yapan ruhların isteklerine (AML) cevap verir (CVB) ve o ruhları üstün kılar, frekansını ayırt edilecek şekilde yükseltir, kendini aştırır, ruhu üstün kılan hediyelerini (FDL) fazlasıyla, ziyadesi ile arttırır (ZYD) ve işaretlerden emin olamayan veya umursamayan veya kötü niyetle koverlayıp keyfine göre değiştiren ruhlar (KFR) için şiddetli (ŞDD) azap vardır (AZB). (27*) Velev ilahi sistem, iyiliğe hizmet eden ruhların (ABD) rızkını, ihtiyaçlarını (RZK) basitçe giderseydi (BST) yeryüzündeki (ERD) dengeyi sağlayamazlardı, hadlerini aşarlardı (BGY / szlk syf 146) velakin, fakat ruhunun yaratıcısı iyiliğe hizmet eden ruhlarının yaptıklarını (ABD) kalp gözüyle görüp (BSR) haberdar olandır (HBR) çünkü buna göre irade ederek (ŞYA) ölçülendirilerek (KDR) ruhlarının rızıklarını indirir (NZL). (28*) Ve O, ruhunun yaratıcısı ruhlar umutsuzluğa kapılmaları, cesaretlerini kaybetmeleri, sınavlarına engeller oluştuğunda ümitleri kesilmesinden (ma-KNT) sonra (BAD) ümidi yeşerten, tekrar ruhlarına ümidi (GYS) getirendir, indirendir (NZL) ve ruhu tekrar koruma altına alarak, iyiliğe hizmete döndürür (RHM) ve O yarattığı ruhların dünya sınav performanslarını en yakından takip eden velileridir (VLY) ve tüm ruhlara öVünecekleri güçlerini, güçlerini kullanım hakklarını verendir, hamiddir (HMD). (29*) Gökleri (SMW) ve yerküreyi (ARD) yaratması (KhLK) ve frekansları olan titreşen, yürüyen, fırlayan, sürünen titreşimli canlıları (DBB) burada yayıp, dağıtması (BSS) ve irade ettiği şekilde (ŞYE) ölçülendirip, kaderlendirip (KDR) zamanı gelince hepsinin ruhunu bir araya toplaması (CMA) işarettir, delildir, ayettir (AYY). (30*) Ruhunuzun frekansını düşürerek (SVB) ruhun eğitimini, tekamülünü zarara uğratmak, motivasyonunu düşürmek (SVB) gücünüzü iyilik formunda başka ruhlara elle dokunur hale getirmeyip (YDY) topladıklarınız, biriktirdikleriniz (KSB) yüzündendir ve birçoğu da (KSR) affedilir (AFV). (31*) Yeryüzünü yaratan ilahi sistemi (ERD) siz ruhlar aciz bırakamazsınız (ma-ACZ) ve ilahi sistem tarafından yaratılanlar (DWN) yeryüzünde ruhları izleyemez, gözetemez, öncülük ve velilik yapamaz (ma-VLY) ve ruhlara yardım edip koruyamaz (la-NSR). (32*) Ve en yüksek derecedeki (KAF LAM) ilim ile (ALM) deniz üzerinde (BHR, szlk syf 111) hareket eden, akan, taşınan herşey (CRY) üzerinde düşünülmesi gereken işarettir, delildir, ayettir (AYY). (33*) Yaratıcın, ilahi sistem isterse, dilerse (ŞYA) rüzgarı (RVH) sakinleştirir, sabit kılar (SKN), hareketsiz bırakmaya da (RKD) devam eder (ZLL), varlıkları yüzeyin üzerine çıkarır, dışarı çıkarır (ZHR), bu durum yaratıcının yasalarına sabırla uyan (SBR), bir iyiliğin farkına varıp, yaratıcını öven, yaratım için teşekkür eden (ŞKR) ruhlar için düşünülmesi gereken işaret, delil, ayettir (AYY). (34*) Veya yarattıkları ruhları kazandıkları, topladıkları (KSB) ile yok eder (VBK) veya bir çoğunu, ekserisini (KSR) affedip, çoğaltır (AFV). (35*) Ve ruhlar bilsinler ki (ALM) işaretlerimiz, delillerimiz, ayetlerimiz (AYY) hakkında tartışıp, değiştiren, mücadele eden ruhlar için (CDL) ilahi sistemden kaçış yoktur, rekabet edilemez (ma-HYS). (36*) O halde siz bedenli ruhlara her ne şey, şeyi yaratmak, icat etmek için cuzi irade (ŞYE) verildiyse (AYT) dünya (DNW) hayatı (HYY) zevki, kolaylığı, yararı, avantajı, malı, metası (MTE) içindir. Ve ne varsa İlahi sistemin nezdinde olan, yanında olan (AND) iyilik, pozitif versiyonudur, hayırlı olan versiyondur (HYR) ve sürekli üreten, bakiye veren, sonsuz kalıcı olandır (BKY) ve bunlar sistemin yasalarından, işaretlerinden emin olan ruhlar (EMN) ve tamamen ruhlarının efendisinin (RABB) yasalarını anlayıp hareket eden, bu yasaları takip eden, kendi tekamülüne vekil edinen ruhlar içindir (VKL). (37*) Ve eğer bedenlenmiş ruhlar kibir, büyüklenme (KBR) ve kendilerine verilmiş irade gücünü dengesiz, aşırı, muazzam, fazla, ölçüsüz, faul, kötü, yakışıksız, ahlaksız, iğrenç, yasaklanan aşırılıkları yaparak, haddi/sınırları aşarak, açgözlü, aşırı, fahiş şekilde (FHŞ) güçlerini kullanmaktan (ESM) kaçınırlarsa (CNB) o zaman ruhun negatife akışı, düşüşü, öfkesi diner (ma-GDB) ve o ruhlar affedilip korunmaya alınırlar (GFR). (38*) Ve bedenli ruhlar, onlar ruhlarının efendisine, Rabblerinin (RABB) çağrısına cevap verenlerdir (CVB) ve işaretleri ve söylenenleri takip etmek, frekanslarını yükseltmek için yaptıkları çalışmaları (SLV) sürekli yaparak ayakta, kıvamda, dengede tutarlar (KWM) ve emredilen (EMR) beyanları (BYN) bir araya toplar, inceler, tartışır, öğüt verir ve bu beyanlara sürekli danışırlar (ŞVR) ve bu ruhlara ne rızık verirsek (RZK) infak ederler, ihtiyacı olanlarla paylaşırlar (NFK). (39*) Ve bu ruhların negatifte veya pozitifte olan frekans aşımları (BGY szlk syf 145) ruhun frekansını aşağı çektiği zaman (SVB), bu ruhlara savunma, koruma yardım gücü verilir (NSR). (40*) Kötülüğe hizmet eden kötü ruhun (SWE) cezası (CZY) kötülükle sınav olmaktır (SWE), o halde hangi bedenli ruhlar koşulsuz afederse (AFV) ve durumu barış ile iyilikle düzeltirse (SLH) ilahi sistem tarafından mükafatı, ödülü, yaptığının karşılığı verilir (ECR) ve ilahi sistem zalimlik yapan ruhları (ZLM) sevmez (la-HBB). (41*) Ve hangi bedenli ruh zulümün (ZLM) ardından (BAD) korunursa, yardım alırsa (NSR) doğru yoldadır, frekansı yükseltilmiştir (SBL). (42*) Yeryüzünde (ERD) insan denen bedenli ruhun bedenine, tekamülüne, sınavına (NVS) o ruhun hakkı olandan (HKK) başka (kötü versiyonda olanı), gayrisi (GYR) saldırırsa (BGY) ve o ruhun hakkına zulum eden zalim ruhların hepsi (ZLM) elim, çok kötü (ELM) azaba giden (AZB) yoldadır (SBL). (43*) Sabreden (SBR) ve affedilmeyi ve affedilip korunmayı talep eden, isteyen (GFR) ruhlar gerçekten emirlere (EMR) kararlılıkla, azimle uymalıdırlar, azimle kılavuzu takip etmelidirler (AZM). (44*) Ve bunun ardından (BAD) hangi kafası karışmış, dengeyi sağlayamamış ve pozitife hizmetten saparak delalete düşmüş bedenli ruh varsa (DLL) ilahi sistemin gözetiminden ve korumasından çıkarılır (ma-VLY) ve bak (RAY) zalimlik yapan ruhlara (ZLM) sözü edilen (QWL) azabı (AZB) gördüklerinde (RAY) geri dönebilecekleri (RDD) yol (SBL) var mı? (45*) Ve O ruhlar, frekanslarının alçaltılmış olduğunu (ZLL) görürler (RAY) itaatkar ve sessizce, huşu içinde (HŞA) sınırdan, konuldukları negatif taraftan (TRF) gizli gizli (HFY) geri çevirdikleri pozitifte teklif edileni (ARD) görürler (RAY), emin olarak pozitife hizmet etmiş olan ruhlar (EMN) derler ki (QWL) şüpkesiz aldatılarak DNA eksiltilmesine uğrayan hasarlı ruhlar (HSR) kıyam, ayırma, hasarlı olan ve hasarsız DNA lı ruhların ayırım (QWL) gününde (YVM) soylarının, ailelerininkilerin DNA larını (EHL) ve kendi ruhlarının DNA larını sonsuza kadar yaşatma durumuna hasar vermişlerdir (HSR), işte zalim ruhlar (ZLM) dengeli dekaktivasyon ve sürekli (KWM) azabın içinde girerler (AZB). (46*) Bedenlendirilmiş ruhlar için ilahi sistemin yarattıklarından, kullarından, hizmetlilerinden (DWN) kendilerine yardım edecek (NSR) hiçbir gözetleyicileri, koruyucuları (VLY) hiç olmadı (ma-KWN) ve hangi ruh ilahi sistemden başka, harhangi bir yaratılmıştan bu yardımı alırsa pozitif yükseliş yolundan sapar, yanlış yöne, delalete düşer (DLL) ve bu ruh için artık sonsuz yaşam sistemine giriş yolu yoktur (ma-SBL). (47*) İlahi sistem tarafından ruhunun red yememesi için (la-RDD) o gün (YVM) getirilmeden önce (ATY) kabule geç (KBL) ruhunun yaratıcısına, efendisine, rabbine (RABB) cevap ver (CVB), inkar eden ruhlar için (NKR) sığınma, geri çekilme, korunma, kaçma, barınma, gizlenme, yardım isteme, savunma yoktur, olamaz (ma-LCE). (48*) Eğer ardlarını, arkalarını dönerlerse, önemsemezlerse (ARD) o ruhları korumak (HFZ) mesajcı ruhun, resulun görevi değildir (ma-RSL), o illa ruhların olgunlaşmasını ister (BLG) ve insana (ENS) zevk tattırdığımız zaman (ZVK) rahmetimiz, korumamız ile (RHM) ferahlar (FRH), ve eğer ruh kendi elleri ile yaptıklarında (YDY) ileri gittiğinde, dengeyi, kademelendirmeyi bozduğu zaman (ma-KDM / szlk syf 776) iyiliği (SVB) kötülüğe çevirir (SWE), şüphesiz bedenlenmiş ruh, insan gerçeği gizler, örter, rededer, inanmaz (KFR). (49*) Yeryüzüne (ERD) semalara (SMW) ilahi sistem hükmeder, kontrol eder, otoritesine dahil edendir (MLK) ve yaratımı (HLK) ruhlara irade, maddeleştirme, yaratma gücü verir (ŞYE), hibe eder, sunar, armağan olarak karşılıksız verir ( VHB) bazı ruhlara doğurganlık (ENS) ile yaratma iradesi, gücü verir (ŞYE) hibe eder, sunar, armağan olarak karşılıksız verir ( VHB) zikir ile ruha övünülecek gücünü hatırlama (ZKR) iradesi verir (ŞYE). (50*) Kadın bedenli ruhlarla (ENS) erkek bedenli ruhları (ZKR) eşleştirir (ZVC), irade ettiği ruhların (ŞYE) üremesini durdurur, kısırlaştırır (AKM), şüphesiz O, ruhunun yaratıcısı kadere göre ölçülendirmeyi (KDR) bilendir (ALM).
AÇIKLAMALI DİLBİLGİSİ (bilginin alındığı yapay zeka kaynağı: https://chat.openai.com):
ŞURA 3. Kezalike yuhi ileyke ve ilellezine min kablikellahul azizul hakim. = VHY KBL AZZ HKM = Ruhu tehlikelerden koruyan ve ruhun sığınağı (AYN SIN KAF) olan (3*) bu ayetler bozulamaz ve üstün yaratılmış (AZZ) ve her bilgiye sahip olan (HKM) ilahi sistemin yaratıcısı tarafından, kabul ettikleri (KBL) dünya deneyim yaşamları için ruhlara ve onlarla beraber olanlara bu şekilde bildirilmiştir (VHY). Cümlesinde; "Kezalike" kelimesi, "bu şekilde" anlamına gelir ve zarf olarak kullanılır. Bu kelime, olayın veya durumun nasıl gerçekleştiğini ifade eder. "yuhi" kelimesi, "yaşatır" anlamına gelir ve üçüncü tekil şahıs zamirine göre çekimlenir. "ileyke" ifadesi ise "sana" anlamına gelir ve ikinci tekil şahıs zamiriyle bağlantılıdır. Burada Allah'ın yaşatma gücüne vurgu yapılmaktadır. "ve" bağlacı, iki farklı unsuru veya fikri birleştiren bir bağlaçtır. "ilellezine" ifadesi "ve onlarla beraber olanlar" anlamına gelir. "ile" edatı, birlikte veya beraberlik anlamını ifade eder. "min" edatı, "kablik" kelimesiyle birleşerek "senden önceki" anlamına gelir. Bu ifade, Allah'ın önceki peygamberlere de aynı şekilde yaşama gücü verdiğini ifade eder. "kablikellahul" ifadesi, "Allah'ın senden önceki" anlamına gelir ve "kablik" kelimesiyle birleşerek kullanılır. "azizul" kelimesi "güçlü" veya "yüce" anlamına gelir ve Allah'ın bu sıfatlarını ifade eder. "hakim" kelimesi ise "hakim" veya "hikmet sahibi" anlamına gelir ve Allah'ın hikmetinin yüceliğine vurgu yapar. Dolayısıyla, tam anlamıyla tercüme edildiğinde ayet şunu ifade eder: "Bu şekilde Allah, sana ve senden öncekilere yaşatma gücü verir ve aynı şekilde onlarla beraber olanlara da. Allah, güçlü ve hikmet sahibidir."
ŞURA 4. Lehu ma fis semavati ve ma fil ard, ve huvel aliyyul azim. = SMV ERD ALV AZM = Göklerde (SMV) ve yerde (ERD) ilahi sisteme ait olmayan hiçbirşey bulunmaz ve tümü kudretle bir anda (AZM) her problemin üstesinden gelecek mertebede yaratılmıştır (ALV). Cümlesinde; "Lehu" ifadesi, "onun" veya "ona ait olan" anlamına gelir. Burada Allah'a ait olan şeylerden bahsedilmektedir. "ma" kelimesi, "ne" veya "hangi" anlamına gelir ve bir isim cümlesi oluşturur. "fis semavati" ifadesi ise "göklerde" anlamına gelir ve "fi" edatı ile "semavat" kelimesi birleşerek kullanılır. "ve" bağlacı, iki farklı unsuru veya fikri birleştiren bir bağlaçtır. "ma" kelimesinin ikinci kullanımı "fil ard" ifadesiyle birleşir ve "yerde" anlamına gelir. "fil" edatı, "ard" kelimesiyle birleşerek "yer" anlamını ifade eder. "ve" bağlacı, bir kez daha kullanılarak ardışık olarak gelen ifadelerin birleştirilmesini sağlar. "huve" zamiri, üçüncü tekil şahıs zamiri olarak kullanılır ve "O" anlamına gelir. Bu zamir, Allah'ı temsil eder. "aliyyul" kelimesi, "yüce" veya "en yüksek" anlamına gelir ve Allah'ın yüceliğine vurgu yapar. "azim" kelimesi ise "büyük" veya "sonsuz" anlamına gelir ve Allah'ın büyüklüğünü ifade eder. Dolayısıyla, tam anlamıyla tercüme edildiğinde ayet şunu ifade eder: "Ona göklerde ve yerde olan şeyler aittir ve O, yüce ve büyüktür."
ŞURA 5. Tekadus semavatu yetefattarne min fevkıhinne vel melaiketu yusebbihune bi hamdi rabbihim ve yestagfirune li men fil ard, e la innellahe huvel gafurur rahim. = KWD SMW FTR FWK MLK SBH HMD RABB GFR ARD GFR FHM = Neredeyse (KWD) sema (SMW) yoktan tekrar var edilir (FTR) en fevkalade üstünlükte (FWK) ve otorite verilmiş melek varlıklar (MLK) Rablerinin (RAB) ışığı (SBH) için teşekkür ederler (HMD) ve yeryüzündeki (ARD) bedenli ruhların hataları için baağışlanmalarını dilerler (GFR). Bilin ki, ilahi sistemin yaratıcısı yarattıp bedenlendirdiği ruhların hatalarını affedendir (GFR) ve ruhları tek koruyandır (RHM). Cümlesinde: Arapça dilbilgisinin (nahiv ve sarf) birçok unsuru bulunmaktadır. İşte bazıları: Fiil Çatıları (الأوزان): "يَتَفَطَّرْنَ" (Yatafattarna) fiili, tafta'il kalıbındadır. Bu kalıp, genellikle bir işin yoğunluğunu ifade eder. Burada fiilin mastar hali "tafattur" olup çatlamak, yarilmak anlamına gelir. Fiilin üzerindeki "nun" (ن) harfi ise fiilin çoğul özneye hitap ettiğini gösterir. Harf-i Cer (جر): "مِن فَوْقِهِنَّ" (Min Fawqihinna) ifadesindeki "min" (مِن) kelimesi, bir harf-i cerdir ve "from" ya da "above" anlamına gelir. Arapçada harf-i cer, ardından gelen kelimeyi "cer" durumuna getirir, yani sonundaki ünlüyü "i" yapar. Müennes ve Müzekker (Dişi ve Erkek Cinsiyet): "السَّمَاوَاتُ" (as-Samawatu) kelimesi dişi çoğul bir isimdir ve sonundaki "u" ünlüsü nominatif (raf') durumunu gösterir. Zamirler: "فَوْقِهِنَّ" (Fawqihinna) kelimesindeki "hinna" (هِنَّ) zamiri, dişi çoğul zamirdir ve "onların" anlamına gelir. Bu da göklerin üzerlerinden ifade eder. Tevkid (Vurgulama): "أَلَا إِنَّ" (Ala Inna) ifadesi, bir vurgu yapar. "Inna" kelimesi, Arapça'da vurgu ifade eder ve genellikle "gerçekten" veya "kesinlikle" anlamına gelir. Sıfatlar: "الْغَفُورُ الرَّحِيمُ" (al-Ghafooru al-Raheem) ifadesi, Allah'ı tanımlayan sıfatlardır. İki isim de "el" (ال) ile başladığı için belirli bir isimdir ve "the" anlamına gelir. İsimlerin sonundaki "u" ünlüsü nominatif (raf') durumunu gösterir. Şimdi, bu kelime çözümlemesini ayetin genel anlamına uyarlayalım: "Gökler, üzerlerinden çatlamak üzere, neredeyse yarılır; melekler, Rablerini övgüyle anarlar ve yeryüzündekiler için bağışlanma dilerler. Bilin ki, Allah bağışlayandır, merhametlidir." Ayet, Allah'ın büyüklüğünün ve yüceliğinin boyutlarına vurgu yapar; hatta göklerin bile bu yücelik karşısında çatlamak üzere olduğunu ifade eder. Ayetin ikinci kısmında, meleklerin Allah'ı övgüyle anmaları ve yeryüzündekiler için bağışlanma dilemeleri anlatılır. Son cümle ise Allah'ın bağışlayıcı ve merhametli olduğunu vurgular. Bu ayet, Allah'ın yüceliğini, meleklerin görevlerini ve Allah'ın merhametini ve bağışlayıcılığını betimler.
ŞURA 6. Vellezinettehazu min dunihi evliyallahu hafizun aleyhim ve ma ente aleyhim bi vekil. = AXZ DWN VLY HFZ VKL = İlahi sistemin yaratıcısının yarattıkları diper ruhlardan (DWN) etkilenip (AXZ) onlara üstünlük verirler (VLY), ilahi sistem bunları kaydeder (HFZ) ve sen onları temsil edemezsin, onlara vekillik, sözcülük edemezsin (VKL). Cümlesinde Fiil Çatıları (الأوزان): "اتَّخَذُوا" (Ittakhadhu) fiili, tefa'ul kalıbında bir fiildir. Bu kalıp, bir işin alınması, edinilmesi anlamını taşır. Fiilin üzerindeki وَو (vav) harfi ise fiilin çoğul erkek özneye hitap ettiğini gösterir. Harf-i Cer (جر): "مِن دُونِهِ" (Min Dunihi) ifadesindeki "min" (مِن) kelimesi, bir harf-i cerdir ve "from" ya da "other than" anlamına gelir. Arapçada harf-i cer, ardından gelen kelimeyi "cer" durumuna getirir, yani sonundaki ünlüyü "i" yapar. İsim Cinsiyeti: "الَّذِينَ" (alladhina) kelimesi, eril çoğul bir zamirdir ve "those" anlamına gelir. Zamirler: "عَلَيْهِمْ" (Alayhim) ve "عَلَيْهِ" (Alayhi) ifadelerindeki "him" ve "hi" zamirleri, 3. tekil eril zamirlerdir ve "onlar" ve "o" anlamına gelir. Nida (Çağrı): "أَنتَ" (Anta) kelimesi, 2. tekil eril zamirdir ve bir hitap biçimi olan nida ile kullanılır. Burada "you" anlamına gelir. İsim Tamlaması (İdafa): "أَولِيَاء اللَّهُ" (Awliyaa Allah) ifadesi, isim tamlaması örneğidir. "Allah'ın dostları" veya "Allah'ın velileri" şeklinde çevrilebilir. Sıfatlar: "اللَّهُ حَفِيظٌ" (Allahu Hafizun) ifadesi, Allah'ı tanımlayan bir sıfattır. "Hafiz" kelimesi, "koruyan, gözetleyen" anlamlarına gelir. Arapça metnin Türkçeye tercümesi şöyle olabilir: "Ve onlar ki, O'nun dışında veliler edindiler, Allah onların üzerinde bir gözetleyicidir ve sen onların üzerinde bir vekil değilsin." Ayetin anlamı hakkında daha ayrıntılı bir yorum yapacak olursak: Bu ayet, Allah'ın kendi dışında veli (koruyucu, dost) edinen insanların eylemlerini sürekli izlediğini ve gözettiğini vurgular. Bu insanlar Allah'ın yerine başka bir şeyi veya varlığı koruyucu ve dost edinmişlerdir. Ancak bu durum, Allah'ın onları izlemeyi ve gözetlemeyi bıraktığı anlamına gelmez. Allah, tüm eylemlerinin bilincindedir ve bu durumu izlemektedir. Ayetin son kısmı, "ve sen onların üzerinde bir vekil değilsin" ifadesi, peygamber Muhammed'e hitaben söylenmiştir. Bu ifade, Peygamberin, insanların eylemlerinden doğrudan sorumlu olmadığını, onların eylemlerinin sonuçlarıyla yüzleşmeye zorlanmayacağını belirtir. Yani Peygamber, insanların Allah'ın dışında veliler edinmelerinin sonuçlarından sorumlu tutulmayacak, çünkü her birey kendi eylemlerinin sonuçlarından bizzat sorumludur.
ŞURA 7. Ve kezalike evhayna ileyke kur'anen arabiyyen li tunzire ummel kura ve men havleha ve tunzire yevmel cem'i la reybe fih, ferikun fil cenneti ve ferikun fis sair. = VHY KRE ERB NZR EMM KRY HVL NZR YVM CMA la RYB FRK CNN FRK SAR = Kuranı (KRE) sana ilham, vahiy ettik (VHY). Şehirdeki (KRY) bedenli ruhları (HVL / szlk 344) ve ana grupları (EMM) kuşkusuz gerçekleşecek olan (la RYB) cennete girecek ruhların (CNN) ayrılacağı (FRK) ve ateşe girecek ruhların (SAR / szlk 464) ayrılacağı (FRK) ilahi toplantı (CMA) günü (YVM) hakkında uyar, etkile (NZR). Cümlesinde Fiil Çatıları (الأوزان): "أَوْحَيْنَا" (awhayna) fiili, birinci kalıbda (فَعَلَ) bir fiildir. Bu, Allah'ın birinci tekil çoğul (biz) formunu kullanarak, bir vahiy verdiğini ifade eder. "تُنذِرَ" (tunzira) fiili ise, tefta'il kalıbında bir fiildir. Bu kalıp genellikle bir işin başkasına yapılmasını ifade eder ve burada "uyarıyorsun" anlamına gelir. İsim Durumları (الإعراب): "قُرْآنًا" (Qur'anan) kelimesi, belirsiz bir isim olup nasb (ikinci durum) halinde bulunur ve bu nedenle sonunda "an" (ًا) işareti vardır. "عَرَبِيًّا" (Arabiyyan) kelimesi, belirsiz bir sıfat olup nasb halinde bulunur ve bu nedenle sonunda "an" (ًا) işareti vardır. Harf-i Cer (جر): "إِلَيْكَ" (ilayka), "حَوْلَهَا" (hawlahā) ve "فِي" (fi) kelimeleri, harf-i cerdirler ve bunlar nedeniyle ardından gelen isimler cer durumunda (sonları "i" ile bitiyor). İsim Tamlaması (İdafa): "أُمَّ الْقُرَى" (Umm al-Qura) ifadesi, isim tamlaması örneğidir. "Şehirlerin anası" anlamına gelir ve genellikle Mekka'yı ifade eder. Zamirler: "إِلَيْكَ" (ilayka) kelimesindeki "ka" (ك) zamiri, 2. tekil eril zamiridir ve "you" anlamına gelir. "حَوْلَهَا" (hawlahā) kelimesindeki "hā" (ها) zamiri, 3. tekil dişi zamiridir ve "onun etrafında" anlamına gelir. Nida (Çağrı): Ayette bir nida örneği yoktur. Ancak "تُنذِرَ" (tunzira) fiilinin müsenna olması, hitap ettiği kişinin 2. tekil eril olduğunu gösterir. Tevkid (Vurgulama): "لَا رَيْبَ" (la rayba) ifadesi, bir vurgu yapar. "La" kelimesi, Arapça'da olumsuzluk anlamına gelir ve "rayb" kelimesi, şüphe anlamına gelir. İkisi birleşince "hiç şüphesiz" anlamını verir. Ayet, Kuran'ın anlaşılması kolay dilde indirildiğini vurgular, böylece Muhammed, Mekka'nın ve çevresindekilerin annesini - genellikle Mekka'yı ifade eden bir tabir - ve kıyamet gününün toplanmasını uyarmak için kullanabilecekti. Bu ayet ayrıca, kıyamet gününde hiçbir şüphe olmadığını da belirtir. Bu gün, insanların yaptıklarının sonuçlarını görecekleri ve cennete veya cehenneme gidecekleri gündür. Sonuç olarak, bu ayet, Kur'an'ın Allah tarafından Arapça olarak vahyedildiğini, Muhammed'in bu Kuran'ı Mekka ve çevresindekileri ve kıyamet gününün yaklaşmasını uyarmak için kullanması gerektiğini ve kıyamet gününde hiçbir şüphenin olmadığını vurgular. Bu günde, insanlar cennete veya cehenneme gidecekler ve yaptıklarının sonuçlarına göre karar verilecektir.
ŞURA 8. Ve lev şaallahu le cealehum ummeten vahıdeten ve lakin yudhilu men yeşau fi rahmetih, vez zalimune ma lehum min veliyyin ve la nasir. = ŞYA CAM EMM VHD DKhL ŞYA RHM ZLM ma VLY la NSR = Velev Yaratıcın irade etseydi (ŞYA), yarattığı bedenli ruhları tek bir (VHD) topluluk (EMM) yapardı (CAM), lakin irade ettiği ruhları (ŞYA) korumaya, rahime (RHM) sokar (DKhL) ve zalimlik yapan ruhların (ZLM) onları koruyarak yardım eden (la NSR) velisi olmaz (ma VLY). Cümlesinde Fiil Çatıları (الأوزان): Ayette geçen "شَاء" (sha'a), "جَعَلَ" (ja'ala), "يُدْخِلُ" (yudkhilu) fiilleri birinci kalıbda (فَعَلَ) birer fiildir. Bu kalıp genellikle bir etkinin başlatılmasını ifade eder. İsim Durumları (الإعراب): "أُمَّةً" (ummatan), "وَاحِدَةً" (wahidatan), "رَحْمَتِهِ" (rahmatihi) ve "وَلِيٍّ" (waliyyin) kelimeleri isimdir ve ismin hangi durumda olduğunu belirler. İsimlerin durumu Arapça'da son seslerine göre belirlenir. Harf-i Cer (جر): "لَجَعَلَهُمْ" (laja'aluhum), "فِي" (fi) ve "مِن" (min) kelimeleri harf-i cerdir ve ardından gelen isimleri cer durumuna (sonları "i" ile bitiyor) getirirler. İsim Tamlaması (İdafa): "رَحْمَتِهِ" (rahmatihi) ifadesi, isim tamlaması örneğidir ve "O'nun rahmeti" anlamına gelir. Zamirler: "لَجَعَلَهُمْ" (laja'aluhum) kelimesindeki "hum" (هُمْ) zamiri, 3. çoğul eril zamiridir ve "onları" anlamına gelir. "رَحْمَتِهِ" (rahmatihi) kelimesindeki "hi" (هِ) zamiri, 3. tekil eril zamiridir ve "O'nun" anlamına gelir. Lafız Bağlamında Fiiller: Ayette "شَاء" (sha'a), "جَعَلَ" (ja'ala) ve "يُدْخِلُ" (yudkhilu) kelimeleri fiil olarak kullanılmıştır. İnna ve Kana ve Kuzariyatları: Ayette, inna ve kana ve kuzariyatlarına dair bir örnek bulunmamaktadır. Ayetin Türkçe çevirisi aşağıdaki gibidir: "Eğer Allah dileseydi, onları tek bir ümmet yapardı, ancak O, rahmetine dilediğini dahil eder. Zalimlerin ise ne bir dostu ne de bir yardımcısı vardır." Bu ayetin daha detaylı anlamına bakacak olursak: Ayet, eğer Allah'ın isteği bu yönde olsaydı, tüm insanları tek bir ümmet, yani tek bir topluluk veya inanç sistemi içinde birleştirebileceğini ifade eder. Ancak, Allah'ın rahmetine kimin dahil olacağını, yani kimin doğru yolu bulacağını ve kimin yanıltıcı yollara sapacağını Allah belirler. Son kısmı, zalimlere, yani haksızlık ve adaletsizlik yapanlara dikkat çeker. Zalimlerin, yani haksız ve adaletsiz davrananların ne bir dostları ne de bir yardımcıları olacaktır. Bu, zalimlerin eylemlerinin sonuçlarını kaçınılmaz olarak tek başlarına taşıyacakları anlamına gelir. Genel olarak, bu ayet, Allah'ın istediği şekliyle dünyayı düzenlediğini ve adaletsizlik ve haksızlık yapanların sonunda yanıtlarını alacağını vurgular. Ayrıca, insanların farklı inançlara ve yollara sahip olmasının Allah'ın iradesi olduğunu ve O'nun rahmetine kimin dahil olacağını sadece Allah'ın belirleyeceğini ifade eder.
ŞURA 9. Emittehazu min dunihi evliyae, fallahu huvel veliyyu ve huve yuhyil mevta ve huve ala kulli şey'in kadir.= EKhZ DWN VLY VLY HYY MVT KLL ŞYA KDR = Senin ruhunu Yaratıcısının diğer yarattıklarının (DWN) frekansının etkisinde kalıp (EKhz) onları velin mi yapıyorsun (VLY)? Ruhunun tek velisi (VLY) O'dur. O ölü bedenlere (MVT) ruhla hayat verendir (HAYY) ve her (KLL) iradeyi, yarattımını (ŞYA) ölçülendiren, kaderlendirendir (KDR). Cümlesinde Fiil Çatıları (الأوزان): Ayette geçen "اتَّخَذُوا" (ittakhadhu) ve "يُحْيِي" (yuhyi) fiilleri farklı kalıplarda fiillerdir. İlki (ittakhadhu) fa'ala (فَعَلَ) kalıbında ve ikincisi (yuhyi) yuf'ilu (يُفْعِلُ) kalıbındadır. İsim Durumları (الإعراب): "أَوْلِيَاء" (awliya), "الْوَلِيُّ" (al-waliyyu), "المَوْتَى" (al-mawta) ve "كُلِّ شَيْءٍ" (kulli shay'in) kelimeleri isimdir ve ismin hangi durumda olduğunu belirler. İsimlerin durumu Arapça'da son seslerine göre belirlenir. Harf-i Cer (جر): "مِن" (min) kelimesi harf-i cerdir ve ardından gelen ismi cer durumuna (sonları "i" ile bitiyor) getirir. Zamirler: "اتَّخَذُوا" (ittakhadhu) kelimesindeki "hu" (هُ) zamiri, 3. çoğul eril zamiridir ve "onları" anlamına gelir. "هُوَ" (huwa) kelimesi, 3. tekil eril zamiridir ve "O" anlamına gelir. İsim Tamlaması (İdafa): Ayette, isim tamlaması örneği bulunmamaktadır. Lafız Bağlamında Fiiller: Ayette "اتَّخَذُوا" (ittakhadhu) ve "يُحْيِي" (yuhyi) kelimeleri fiil olarak kullanılmıştır. Bu ayetin daha detaylı anlamına bakacak olursak: Ayet, insanların Allah dışında dostlar, yani koruyucular, edinip edinmediğini sorgulamaktadır. Bu, genellikle insanların başka ilahlara, hatta insanlara, hayvanlara, veya doğa olaylarına tapınmaları, onlara ibadet etmeleri veya onlardan yardım ve koruma beklemeleri anlamına gelir. Sonraki kısım, Allah'ın dostların en hayırlısı olduğunu belirtir. Bu ifade, hiçbir varlığın veya kuvvetin, insanlara Allah'ın verebileceği yardımı ve korumayı sunamayacağı anlamına gelir. Ayetin sonraki kısmında Allah'ın ölüleri diriltme gücüne ve her şeye gücünün yettiğine dikkat çekilir. Bu, Allah'ın sınırsız kudretini ve yeteneğini ifade eder. Her türlü durumda, ne kadar umutsuz veya çaresiz görünürse görünsün, Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve her durumu değiştirebileceğini hatırlatır. Genel olarak, bu ayet, insanların Allah dışında hiçbir gücün veya varlığın onlara gerçek yardım ve koruma sağlayamayacağını, ve tüm gücün ve kudretin yalnızca Allah'a ait olduğunu vurgular. Ayrıca, Allah'ın sınırsız kudretini ve her şeyi değiştirme yeteneğini hatırlatır.
ŞURA 10. Ve mahteleftum fihi min şey'in fe hukmuhu ilallah, zalikumullahu rabbi aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unib. = ma HLF ŞYA HKM RABB VKL NVB = Ayetleri, işaretleri takip etmeyen ruhların (ma HLF) cuzi iradelerinin (ŞYA) hakimiyeti (HKM) yaratıcılarına aittir. İşaret sistemine dön (NVB) ve yaratıcına güven (VKL). Cümlesinde Fiil Çatıları (الأوزان): Ayette geçen "اخْتَلَفْتُمْ" (ikhtalaftum) ve "تَوَكَّلْتُ" (tawakkaltu) fiilleri farklı kalıplarda fiillerdir. İlki (ikhtalaftum) if'al (افعل) kalıbında ve ikincisi (tawakkaltu) tafa'ala (تفعل) kalıbındadır. İsim Durumları (الإعراب): "شَيْءٍ" (shay'in), "اللَّهِ" (Allahi), "رَبِّي" (rabbi), "عَلَيْهِ" (alayhi) kelimeleri isimdir ve ismin hangi durumda olduğunu belirler. İsimlerin durumu Arapça'da son seslerine göre belirlenir. Harf-i Cer (جر): "فِيهِ" (fihi), "إِلَى" (ila), "عَلَيْهِ" (alayhi), "وَإِلَيْهِ" (wa-ilayhi) kelimeleri harf-i cerdir ve ardından gelen ismi cer durumuna (sonları "i" ile bitiyor) getirir. Zamirler: "اخْتَلَفْتُمْ" (ikhtalaftum) kelimesindeki "tum" (تم) zamiri, 2. çoğul eril zamiridir ve "siz" anlamına gelir. "تَوَكَّلْتُ" (tawakkaltu) kelimesindeki "tu" (ت) zamiri, 1. tekil eril zamiridir ve "ben" anlamına gelir. İsim Tamlaması (İdafa): Ayette, isim tamlaması örneği bulunmamaktadır. Lafız Bağlamında Fiiller: Ayette "اخْتَلَفْتُمْ" (ikhtalaftum) ve "تَوَكَّلْتُ" (tawakkaltu) kelimeleri fiil olarak kullanılmıştır. "Hangi konuda ayrılığa düşerseniz, hükmü Allah'ındır. İşte bu benim Rabbim. Ben O'na dayanırım ve O'na dönerim." Bu ayetin daha detaylı anlamına bakacak olursak: Ayet, herhangi bir konuda fikir ayrılıklarının, anlaşmazlıkların veya karışıklıkların olduğu durumlarda, nihai hüküm ve kararın Allah'a ait olduğunu belirtiyor. Bu ifade, insanların kendi görüşlerine, çıkarlarına veya anlayışlarına dayanarak karar verme yeteneklerinin sınırlı olduğunu ve gerçeği tam olarak anlama yeteneklerinin eksik olabileceğini kabul eder. Ayetin son kısmı, ayeti indiren kişinin (Muhammed'in) kişisel inancını ve teslimiyetini ifade eder. Allah'a dayanma ve O'na dönme ifadeleri, tam bir güven, bağlılık ve teslimiyet gösterir. Bu, Allah'ın bilgeliğine, adaletine ve merhametine olan güveni ve O'nun iradesine ve hükümlerine itaat etmeyi ifade eder. Genel olarak, bu ayet, Allah'ın hükmetme yeteneğinin ve bilgisinin kusursuz olduğunu ve insanların kendi anlayışları ve hükümlerinin sınırlı ve eksik olduğunu vurgular. Ayrıca, tam bir inanç ve teslimiyetle Allah'a dayanmanın ve O'na döner olmanın önemini vurgular.
ŞURA 11. Fatırus semavati vel ard, ceale lekum min enfusikum ezvacen ve minel en'ami ezvaca, yezreukum fih, leyse ke mislihi şey'un, ve huves semiul basir. = FTR SMW ERD CAL NFS ZVC NAM ZRE LYS MSL ŞYA SMA BSR = Semayı (SMW) ve yerküreyi (ERD) yoktan (FTR) var etmiştir (CAL). Gökleri (SMW) ve yeri (ERD) yoktan var ederek (FTR) yaratmıştır (CAL), ruhlardan (NFS) çiftler (ZVC) üretir (ZRE) ve ruhların hayatını kolaylaştıracak nimetlerden (NAM) çiftler (ZVC) üretir (ZRE), iradesi, yaratımının (ŞYA) örneği, benzeri (MSL) yoktur (LYS), O yarattıklarının bedenleri ile işitendir (SMA), yarattıklarının bedenleri ile görendir (BSR).
Cümlesinde Fiil Çatıları (الأوزان): Ayette geçen "فَاطِرُ" (Fatir) ve "جَعَلَ" (Ja'ala) fiilleri farklı kalıplarda fiillerdir. İlki (Fatir) fa'il (فاعل) kalıbında ve ikincisi (Ja'ala) fatha (فعل) kalıbındadır.
İsim Durumları (الإعراب): "السَّمَاوَاتِ" (al-samawati), "الْأَرْضِ" (al-ardi), "أَنفُسِكُمْ" (anfusikum), "الْأَنْعَامِ" (al-an'ami), "أَزْوَاجًا" (azwajan), "كُمْ" (kum), "شَيْءٌ" (shay'un), "السَّمِيعُ" (al-sami'u), "البَصِيرُ" (al-basiru) kelimeleri isimdir ve ismin hangi durumda olduğunu belirler. İsimlerin durumu Arapça'da son seslerine göre belirlenir.
Harf-i Cer (جر): "السَّمَاوَاتِ" (al-samawati), "الْأَرْضِ" (al-ardi), "مِّنْ" (min), "فِيهِ" (fihi) kelimeleri harf-i cerdir ve ardından gelen ismi cer durumuna (sonları "i" ile bitiyor) getirir.
Zamirler: "كُمْ" (kum) zamiri, 2. çoğul eril zamiridir ve "sizin" anlamına gelir. "هِ" (hi) zamiri, 3. tekil eril zamiridir ve "O'nun" anlamına gelir.
İsim Tamlaması (İdafa): "فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ" (Fatiru al-samawati) ve "فَاطِرُ الْأَرْضِ" (Fatiru al-ardi) kelimeleri bir isim tamlaması örneğidir. İsim tamlaması genellikle bir ismin başka bir isme ait olduğunu gösterir.
Lafız Bağlamında Fiiller: Ayette "فَاطِرُ" (Fatir) ve "جَعَلَ" (Ja'ala) kelimeleri fiil olarak kullanılmıştır. Yapay zeka ile ayetin daha detaylı anlamına bakacak olursak:
"Gökyüzünün ve yerin Yaratıcısı": Bu ifade, Allah'ın evrenin yaratıcısı olduğunu ve tüm varlıkların varoluşunun O'na bağlı olduğunu belirtir.
"Kendi türünüzden eşler ve hayvanlardan da eşler yarattı ki onlarda üreyesiniz": Bu ifade, Allah'ın çeşitli canlı türlerini eşler halinde yarattığını ve bu yolla üreme ve yaşamın devamını sağladığını ifade eder.
"Onun gibi hiçbir şey yoktur": Bu ifade, Allah'ın benzersiz ve eşsiz olduğunu belirtir. Allah'ın varlığı, bilgisi, kudreti ve diğer nitelikleri, yaratılan hiçbir şeyle karşılaştırılamaz.
"O, işitendir, göründedir": Bu ifade, Allah'ın her şeyi bilen ve gören olduğunu vurgular.
Bu nitelikler, Allah'ın her şeyi tam bir bilgi ve anlayışla gördüğünü ve duyduğunu belirtir.
Bu ayet, Allah'ın yaratıcılığını, bilgeliğini ve kudretini vurgulayan bir öğretidir. Aynı zamanda, Allah'ın benzersiz ve eşsiz olduğunu ve tüm canlıların O'nun yaratması ve iradesi altında olduğunu hatırlatır.
ŞURA 12. Lehu mekalidus semavati vel ard, yebsutur rızka li men yeşau ve yakdir, innehu bi kulli şey'in alim.= KLD SMV ERD BST RZK ŞYA KDR KLL ŞYA ALM = O gökleri (SMW) ve yeryüzünü (ERD) kuşatandır, yönetendir (KLD), yarattıkları için rızkı (RZK) basitleştirir, açar (BST) ve ölçülendirir, kaderlendirir (KDR), şüphesizki O, her (KLL) iradenin, şeyin (ŞYA) bilgisine sahip olandır (ALM).
Cümlesinde Fiil Çatıları (الأوزان): Ayette geçen "يَبْسُطُ" (Yabsutu) ve "يَقْدِرُ" (Yaqdiru) fiilleri fatha (فعل) kalıbında fiillerdir. Bu kalıp Arapça'da genellikle tekil eril 3. kişi (O) için kullanılır.
İsim Durumları (الإعراب): "مَقَالِيدُ" (Maqalidu), "السَّمَاوَاتِ" (as-Samawati), "الْأَرْضِ" (al-Ardi), "الرِّزْقَ" (ar-Rizqa), "كُلِّ" (Kulli) ve "شَيْءٍ" (Shay'in) kelimeleri isimdir ve ismin hangi durumda olduğunu belirler. İsimlerin durumu Arapça'da son seslerine göre belirlenir.
Harf-i Cer (جر): "لِمَن" (Liman) kelimesindeki "li" harf-i cerdir ve ardından gelen ismi cer durumuna (sonları "i" ile bitiyor) getirir.
Zamirler: "هُ" (hu) zamiri, 3. tekil eril zamiridir ve "O'nun" anlamına gelir.
İsim Tamlaması (İdafa): "مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ" (Maqalidu as-Samawati) ve "مَقَالِيدُ الْأَرْضِ" (Maqalidu al-Ardi) kelimeleri bir isim tamlaması örneğidir. İsim tamlaması genellikle bir ismin başka bir isme ait olduğunu gösterir.
Lafız Bağlamında Fiiller: Ayette "يَبْسُطُ" (Yabsutu) ve "يَقْدِرُ" (Yaqdiru) kelimeleri fiil olarak kullanılmıştır.
İnna ve Kana ve Kuzariyatları: Ayette, "إِنَّهُ" (Innahu) kelimesi inna'nın (gerçekten) zamiriyle birleşmiş halidir ve vurgu yapar.
Ayetin daha detaylı anlamına bakacak olursak: "Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur": Bu ifade, evrenin tamamının kontrolünün ve yönetiminin Allah'ın elinde olduğunu belirtir.
"Dilediğine rızkı genişletir, daraltır": Bu ifade, Allah'ın her bir bireyin rızkını kontrol ettiğini ve dilediği kişiye geniş veya dar rızık sağladığını ifade eder.
"Şüphesiz O, her şeyi bilir": Bu ifade, Allah'ın her şeyi bilen, her şeyi görüp gözeten ve her şeyin bilincinde olan olduğunu belirtir.
Bu ayet, Allah'ın mutlak kontrol ve bilgisi olduğunu ve tüm varlıkların rızıklarının O'nun iradesi ve bilgisi altında olduğunu hatırlatır. Herkesin rızkının Allah tarafından belirlendiği ve O'nun her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten olduğu mesajını verir.
ŞURA 13. Şerea lekum mined dini ma vassa bihi nuhan vellezi evhayna ileyke ve ma vassayna bihi ibrahime ve musa ve isa, en ekimud dine ve la teteferreku fih, kebure alel muşrikine ma ted'uhum ileyh, allahu yectebi ileyhi men yeşau ve yehdi ileyhi men yunib. = ŞRA DYN VSY VHY VSY KWM DYN la FRK KBR ŞRK ma DAV CBY ŞYA HDY NVB = Ruhunun yaratıcısı tarafından öngörülen yasa, doğru yol veya hareket tarzına (ŞRA) teslim ol, uygula (DYN), bu Nuh'a vasiyet edildi (VSY) ve sana bildirildi, vahiy edildi (VHY) ve İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da vasiyet edildi (VSY), şöyle ki; Ruhunun yaratıcısı tarafından öngörülen yasa, doğru yol veya hareket tarzına teslimiyeti (DYN) ayakta tut, koru (KWM) ve sistemle ayrılığa düşme (la FRK), başka kural üretip onlara uymak (ŞRK) kibirdir (KBR), o ruhların isteklerine ilahi sistem cevap vermez (ma DAV), ilahi sistemin kurallarına dönen, uygulayan ruhlar ilahi yardım için seçilir (CBY), onlar diğer ruhlara samimi, karşılıksız yardımlarını tekrar tekrar ve art arda yapar ve hatalarını tekrarlamamak için tövbe edip ve yanlış yapmaktan döndükleri için (NVB) ruhlarına ilahi sistem tarafından kılavuzluk edilir (HDY) ve cuzi yaratım iradesi verilir (ŞYA).
Cümlesinde Fiil Çatıları (الأوزان): Ayette geçen "شَرَعَ" (şaraa), "وَصَّى" (wassa), "أَوْحَيْنَا" (awhayna), "وَصَّيْنَا" (wassayna), "أَقِيمُوا" (aqeemou), "تَتَفَرَّقُوا" (tatafarraqou), "كَبُرَ" (kabura), "تَدْعُوهُمْ" (tad'uhum), "يَجْتَبِي" (yajtabi), "يَهْدِي" (yahdi), ve "يُنِيبُ" (yuneebu) fiilleri farklı çatılarda ve çeşitli zaman ve kişi formlarında fiillerdir.
İsim Durumları (الإعراب): Ayetteki isimlerin çoğu marfu (ن nominative) veya mansub (ن accusative) durumunda görülüyor.
Zamirler: Ayet, çeşitli zamirler içerir, "كُم" (kum), "بِهِ" (bihi), "إِلَيْكَ" (ilayka), "نَا" (na), vb. Bu zamirler, Arapçada belirtme ve yerine koyma işlevlerine sahip.
İsim Tamlaması (İdafa): Ayet, "الدِّينِ مَا" (Ad-dini ma), "الدِّينَ وَلَا" (Ad-dina wala), "الْمُشْرِكِينَ مَا" (Al-Mushrikeena ma), gibi ifadelerle birçok isim tamlaması içerir.
İlletli Fiiller: Ayetteki "يَجْتَبِي" (yajtabi) ve "يَهْدِي" (yahdi) fiilleri, hem belirli bir eylemi hem de bu eylemi gerçekleştiren kişiyi belirten, genellikle Allah'a atfedilen eylemleri ifade eder.
Yapay Zeka ile Ayetin daha detaylı anlamına bakacak olursak: Ayet, Allah'ın, Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed dahil olmak üzere tüm peygamberlere aynı dini vahyettiğini ifade eder.Bu dini dosdoğru tutma ve onda ayrılığa düşmeme çağrısı, Müslümanların dini uygulamada birlik ve tutarlılık sergilemeleri gerektiğini vurgular.Müşriklere (ortak koşanlara) Allah'ın çağrısı ağır gelebilir, çünkü İslam, tek bir tanrının varlığını ve birliğini kabul etmeyi gerektirir.Son cümle, Allah'ın dilediğini kendi dinine seçer ve kendisine yönelen kişiyi doğru yola iletir şeklinde ifade edilmiştir. Bu, Allah'ın iradesine ve yönlendirmesine işaret eder. Her bireyin hidayete erişmesi, Allah'ın iradesine bağlıdır.Bu ayet, İslam'ın özünde tek bir din olduğunu ve tüm peygamberlerin aynı ilahi mesajı taşıdığını vurgular. Ayrıca, hidayetin ve doğru yola erişmenin Allah'ın iradesine bağlı olduğunu hatırlatır.
ŞURA 14. Ve ma teferreku illa min ba'di ma caehumul ilmu bagyen beynehum, ve lev la kelimetun sebekat min rabbike ila ecelin musemmen le kudıye beynehum, ve innellezine urisul kitabe min ba'dihim le fi şekkin minhu murib. = FRK BAD CYE ALM BGY BYN KLM SBK RABB ECL SMV KDY BYN VRS KTB BAD ŞKK RYB = Ruhlar kendilerine ilim, bilgi (ALM) iletilmesinin, gönderilmesinin (CYE) ardından (BAD) beyanlarımıza uymayı (BYN) arzu etmediler (BGY / szlk syf.145), ayrılığa düştüler (FRK), velev ruhunun yaratıcısının, efendisinin (RABB) öne geçin, ruh frekansınızı yükseltin (SBK / szlk syf 446) sözü olmasaydı (KLM), ruhların ecellerine, yok edilişlerine (ECL) semadan, yüksek mevkilerden (SMW) beyanla (BYN) hüküm verilirdi (KDY), şüphesiz kitabın (KTB) varisi olan, işaretlere uyan ruhların (VRS) bunlar sonrasında frekansı düştü (BAD), asılsız söylemlerden dolayı (RYB) şüphe duydular (ŞKK).
Bu ayetin dilbilgisi açısından analizi şu şekilde olabilir:
وَمَا تَفَرَّقوا: "Ve" (وَ) bağlaç olarak kullanılmıştır. "Ma" (مَا) olumsuzluk anlamı taşır ve "tafarraqu" (تَفَرَّقُوا) fiili "ayrıldılar, parçalandılar" anlamına gelir. Topluca bir olumsuzluk ifadesi oluşturur ve "ve ayrılmadılar" anlamına gelir.
إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ: "İlla" (إِلَّا) kelimesi "hariç" anlamına gelir. "Min ba'di ma" (مِن بَعْدِ مَا) "bunun sonrasında" anlamına gelir. "Jaahum" (جَاءهُمُ) "onlara geldi" ve "Al-ilmu" (الْعِلْمُ) "bilgi" anlamına gelir.
بَغْيًا بَيْنَهُمْ: "Baghyan" (بَغْيًا) "çatışma, anlaşmazlık" anlamına gelir. "Baynahum" (بَيْنَهُمْ) "onlar arasında" anlamına gelir.
وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى: "Lawla" (وَلَوْلَا) "eğer olmasaydı" anlamına gelir. "Kalimatun" (كَلِمَةٌ) "kelime, söz" anlamına gelir. "Sabakat" (سَبَقَتْ) "önceden geçti" anlamına gelir. "Min rabbika" (مِن رَّبِّكَ) "senin Rabbinden" anlamına gelir. "Ila ajalin musamman" (إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى) "belirlenmiş bir süre için" anlamına gelir.
لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الَّذِينَ أُورِثُوا الْكِتَابَ مِن بَعْدِهِمْ: "Laqudiya" (لَقُضِيَ) "karar verildi" anlamına gelir. "Baynahum" (بَيْنَهُمْ) "onlar arasında" anlamına gelir. "Inna" (وَإِنَّ) "gerçekten" anlamına gelir. "Alladhina" (الَّذِينَ) "ki onlar" anlamına gelir. "Uwrithu" (أُورِثُوا) "miras bırakıldı" anlamına gelir. "Al-kitaba" (الْكِتَابَ) "kitap" anlamına gelir. "Min ba'dihim" (مِن بَعْدِهِمْ) "onların sonrasında" anlamına gelir.
لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مُرِيبٍ: "La" (لَ) vurgulama partikülüdür. "Fi" (فِي) "içinde" anlamına gelir. "Shakkin" (شَكٍّ) "şüphe" anlamına gelir. "Minhu" (مِنْهُ) "onun hakkında" anlamına gelir. "Murib" (مُرِيبٍ) "şüpheli" anlamına gelir.
Bu ayetin açıklamalı anlamı şu şekildedir:
"Ve onlar ancak, kendilerine ilim geldikten sonra, kendi aralarındaki haksızlık sebebiyle ayrışıp parçalandılar. Rabbinden geçmiş bir söz olmasaydı, elbette aralarındaki bu ihtilaf hakkında hüküm verilmiş olurdu. Ve gerçekten, Kitab'ı onlardan sonra miras alanlar, ondan dolayı şüphe içerisinde tereddüt ediyorlar." Bu ayet genel olarak bilginin nasıl anlaşmazlıklara ve ayrılıklara yol açabileceğini ifade eder. Aynı zamanda, bu ayet bu ayrılıkların ve anlaşmazlıkların haksızlık ve bireysel çıkarlar nedeniyle ortaya çıktığını belirtir. İnsanların genellikle kendi çıkarları için bilgiyi manipüle ettikleri ve bu yüzden insanlar arasında anlaşmazlık ve çatışmaların ortaya çıktığı bir durumu ifade eder.
Ayrıca, ayet, insanların bir konuda belirli bir bilgiye sahip olduktan sonra bile hala şüphe ve tereddütlerinin olabileceğini belirtir. Bu genellikle insanların gerçeği kabul etmekte zorlandıkları veya kendi inançları ve önyargıları nedeniyle gerçekleri reddettikleri durumlar için geçerlidir. Bu ayet, gerçekleri kabul etmenin genellikle kişisel çıkarlardan veya önyargılardan daha önemli olduğunu hatırlatır.
ŞURA 15. Fe li zalike fed'u vestekım kema umirt, ve la tettebi' ehvaehum, ve kul amentu bi ma enzelallahu min kitab, ve umirtu li a'dile beynekum, allahu rabbuna ve rabbukum, lena a'maluna ve lekum a'malukum, la huccete beynena ve beynekum, allahu yecmeubeynena, ve ileyhil masir. = DAV KWM EMR la TBA HVY QWL EMN NZL KTB EMR ADL BYN RABB RABB AML AML la HCC BYN BYN CMA BYN SYR = Bundan dolayı sen ilahi sistemden yardım iste (DAV) ve dengede ol, ruh frekansına odaklan, ruhuna emir edildiği gibi (EMR) istenen kıvamda-frekansta ol (KWM) ve diğer ruhların keyiflerine, isteklerine, hevalarına (HVY) uyma, tabi olma (la TBA) ve de ki (QWL) ilahi sistemin kitapla (KTB) indirdiği kurallardan (NZL) eminim (EMN) ve ilahi sistemin beyanlarında (BYN) adaletli olmam (ADL) emredildi (EMR) ve benim ruhumun yaratıcısı (RABB) sizinde ruhlarınızın yaratıcısıdır (RABB) ve ruhum kendi yaptıklarından, amellerinden (AML) sizin ruhunuz sizin yaptıklarınızdan, amellerinizden (AML) sorumludur, ilahi sistemin beyanları ile (BYN) sizin beyanlarınız arasında (BYN) tartışılacak konu yoktur (la HCC / szlk syf 244), ruhlarımız dünya seyrinden, yolculuğundan sonra sistem tarafından geri çekilecektir (SYR).
Bu ayetin dilbilgisi analizi aşağıdaki gibidir:
"فَلِذَلِكَ فَادْعُ" - "O sebeple dua et." Burada "فَلِذَلِكَ" (O sebeple) bir zarf tamlamasıdır ve bir sebep belirtir. "فَادْعُ" (dua et) ise bir fiil ve bir emirdir.
"وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ" - "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol." Burada "وَاسْتَقِمْ" (dosdoğru ol) bir emir fiili ve "كَمَا أُمِرْتَ" (emrolunduğun gibi) ise bir zarf tamlamasıdır.
"وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ" - "Onların heva ve heveslerine uyma." Burada "وَلَا تَتَّبِعْ" (uyma) bir nehy fiili (yasaklama fiili) ve "أَهْوَاءهُمْ" (onların heva ve hevesleri) ise bir mef'ul bih (nesne) tamlamasıdır.
"وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ" - "Ve de ki: Allah'ın indirdiği kitaba inanıyorum." Burada "وَقُلْ" (ve de ki) bir emir fiili, "آمَنتُ" (inanıyorum) bir ifade fiili ve "بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ" (Allah'ın indirdiği kitaba) ise bir mef'ul fiilidir.
"وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ" - "Ve size aranızda adaleti sağlamam emredildi." Burada "وَأُمِرْتُ" (ve emredildim) bir fiil, "لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ" (size aranızda adaleti sağlamam) ise bir mef'ul fiilidir.
"اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ" - "Allah bizim Rabbimiz ve sizin Rabbiniz, bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size. Bizimle sizin aranızda hüccet (tartışma) yok. Allah bizi toplayacak ve dönüş O'nadır." Bu kısım çeşitli cümlelerden oluşur ve her biri farklı dilbilgisi öğeleri içerir. Özellikle belirtilecek bir nokta, Arapça'da zamirlerin sıkça kullanıldığı ve bu nedenle ayetteki "نَا" ve "كُمْ" ekinin "bizim" ve "sizin" anlamına geldiği.
Bu ayet genel olarak, kişinin Allah'a olan inancını ifade etmesi, adil olması ve insanların kendi amellerinden sorumlu olduğunu hatırlatması gerektiğini belirtir. Ayrıca, ayet sonunda insanların sonunda Allah'a döneceklerini ve O'nun aralarında hüküm vereceğini hatırlatır.
Bu ayetin açıklamalı anlamı aşağıdaki gibidir:
"Bu nedenle dua et ve emredildiği gibi dosdoğru ol. Onların kişisel arzularına uyma. Ve de ki: Ben, Allah'ın indirdiği kitaba inanıyorum ve sizler arasında adil olmam emredildi. Allah bizim Rabbimiz ve sizin Rabbinizdir. Biz kendi eylemlerimizden, siz kendi eylemlerinizden sorumlusunuz. Bizimle sizin aramızda bir tartışma yok. Allah bizi bir araya getirecek ve son dönüş O'nadır."
Bu ayet, Müslümanların kendi inançlarını sürdürmeleri, adil olmaları, başkalarının kişisel arzularına uymamaları ve kendi eylemlerinden sorumlu olmaları gerektiğini belirtir. Ayrıca, herkesin sonunda Allah'a döneceğini ve O'nun aralarında hüküm vereceğini vurgular. Bu ayet, insanların birbirlerinin inançları hakkında tartışma yapmamasını, herkesin kendi eylemlerinden sorumlu olduğunu ve sonunda herkesin Allah'a döneceğini ifade eder.
ŞURA 16. Vellezine yuhaccune fillahi min ba'di mestucibe lehu huccetuhum dahıdatun inde rabbihim ve aleyhim gadabun ve lehum azabun şedid. = HCC BAD ma CVB HCC DHD AND RABB GDB AZB ŞDD = İlahi sistemin kuralları hakkında tartışan ruhlara (HCC) bu önceki ayetteki söylemden sonra (BAD) cevap verilmez / (sende) verme (ma CVB), tartıştıkları şey (HCC) ruhunun yaratıcısı, efendisi için (RABB) stabilitesi olmayan, hükümsüz kurallardır (DHD), tüm bu ruhlar öfke frekansına çekilir (GDB) ve hepsi için şiddetli (ŞDD) azap vardır (AZB).
Ayetin Arapça dil bilgisi incelendiğinde:
وَالَّذِينَ (Ve ellezine): "Ve onlar ki" anlamına gelir, ki burada başka bir grup insanı belirtir.
يُحَاجُّونَ (Yuhaccun): Bu kelime Arapça "muhalefet etmek, karşı çıkmak" anlamına gelir ve cümlede fiil olarak kullanılmıştır.
فِي اللَّهِ (fi Allah): "Allah hakkında" anlamına gelir.
مِن بَعْدِ مَا (min ba’di ma): "bundan sonra" anlamına gelir.
اسْتُجِيبَ لَهُ (istujiba lahu): "onlara yanıt verildi" anlamına gelir.
حُجَّتُهُمْ (hujjatuhum): "onların delili/argümanları" anlamına gelir.
دَاحِضَةٌ (daahidah): "çürütülmüş, geçersiz" anlamına gelir.
عِندَ رَبِّهِمْ (‘inda rabbihim): "Rableri nezdinde" anlamına gelir.
وَعَلَيْهِمْ (wa ‘alayhim): "ve üzerlerinde" anlamına gelir.
غَضَبٌ (gadabun): "öfke" anlamına gelir.
وَلَهُمْ (wa lahum): "ve onlar için" anlamına gelir.
عَذَابٌ شَدِيدٌ (‘adhabun shadidun): "şiddetli azap" anlamına gelir.
Bu ayette, Allah'a karşı çıkan ve ona itiraz eden kişilerin, bunu kendilerine yanıt verildikten sonra yapmaları gerektiği ele alınmıştır. Bu kişilerin savları, Rableri nezdinde geçersiz kabul edilmiş ve üzerlerinde bir öfke bulunmakta ve onları şiddetli bir azap beklemektedir.
ŞURA 17. Allahullezi enzelel kitabe bil hakkı vel mizan ve ma yudrike lealles saate karib. = NZL KTB bil-HKK VZN ma DRY SWA KRB = Yarattığı ruhların haklarını bilmeleri (bil-HKK) için yaratıcıları, Allahları kural kitabı (KTB) indirdi (NZL) ve yarattığı ruhları buradaki ölçütlere göre yargılayacağını (VZN) bilmezmisin (ma DRY)? Belki de yargı saati (SWA) çok yakındır (KRB).
Bu ayetin Arapça dil bilgisi incelendiğinde:
اللَّهُ (Allahu): "Allah" anlamına gelir ve cümlede özne olarak kullanılmıştır.
الَّذِي (alladhee): "O ki" anlamına gelir, bu kelime önceki ismi (Allah) tanımlar ve onu bir eyleme bağlar.
أَنزَلَ (anzala): "indirdi" anlamına gelir ve bu cümlede fiil olarak kullanılmıştır.
الْكِتَابَ (al-kitaba): "kitabı" anlamına gelir ve bu cümlede nesne olarak kullanılmıştır.
بِالْحَقِّ (bil-haqqi): "hak ile, gerçekle" anlamına gelir ve kitabın nasıl indirildiğini açıklar.
وَالْمِيزَانَ (wal-meezana): "ve ölçü" anlamına gelir ve bu Allah'ın diğer bir eylemini belirtir.
وَمَا (wama): "ve ne" anlamına gelir, yeni bir cümle başlatır.
يُدْرِيكَ (yudreeka): "seni bilgilendirir" anlamına gelir ve cümlede fiil olarak kullanılmıştır.
لَعَلَّ (la'all): "belki, muhtemelen" anlamına gelir ve bir ihtimali belirtir.
السَّاعَةَ (as-sa'ata): "Kıyamet" anlamına gelir.
قَرِيبٌ (qareebun): "yakın" anlamına gelir ve kıyametin zamanını açıklar.
Bu ayet genel olarak, Allah'ın Kitabı gerçek ve adaletle indiren ve belki de Kıyamet'in yakın olduğunu belirten bir konuyu ele alıyor. Bu, ayetin genel dil bilgisel yapısını oluşturur."Allah, hak ve adaletle Kitabı indiren O'dur. Ne bilirsin belki de Kıyamet çok yakındır."
Bu ayetin ana mesajı, Allah'ın Kuran'ı hak ve adaletle indirdiğini ve Kıyametin yakın olabileceğini ifade etmektedir. "Kitap", genellikle Kuran'ı ifade eder ve "hak" ve "adalet" genellikle Kuran'ın doğru ve adil bir rehber olduğunu vurgular. "Kıyametin yakınlığı" genellikle, insanların dünyevi hayatlarının geçici olduğunu ve ahiret hayatının sürekli olduğunu hatırlatmak için kullanılır.
ŞURA 18: Yesta'cilu bihellezine la yu'minune biha, vellezine amenu muşfikune minha ve ya'lemune ennehel hakk, e la innellezine yumarune fis saati le fi dalalin baid. = ACL la-AMN AMN ŞFK ALM HKK MRY SWA DLL BAD = Emin olmayan ruhlar (la-AMN) acele ederler (ACL), emin olan ruhlar (AMN) diğer ve tüm ruhların hakkı konusunda adaletli olan (HKK) korkan veya dehşet içinde olan, şafak anı gibi şefkatli, ürkek olanlardır (ŞFK), saat hakkında (SWA) tartışanlar, şüphe duyanlar (MRY) sonrasında (BAD) doğru rotadan, yoldan sapar (DLL).
Bu ayette geçen dilbilgisi özelliklerini aşağıdaki gibi inceleyebiliriz:
فِعِل مضارع (Present Tense Verb) Yapısı: "يَسْتَعْجِلُ", "يُؤْمِنُونَ", "آمَنُوا", "مُشْفِقُونَ", "يَعْلَمُونَ" ve "يُمَارُونَ" tümü fiilin mevcut hali ve çoğul formunu ifade eder.
مصدر (Infinitive) Kullanımı: "السَّاعَةِ" kelimesi, belirli bir zamanı (kıyamet) ifade eden bir isimdir.
اسم فاعل (Active Participle) Kullanımı: "مُشْفِقُونَ" kelimesi, bir fiilden türetilen bir isimdir ve bu durumda korkan/endişelenen anlamına gelir.
مبتدأ و الخبر (Subject and Predicate) Yapısı: "أَلَا إِنَّ الَّذِينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَفِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ" cümlesi, "الَّذِينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ" (kıyamet hakkında tartışanlar) 'mübtedâ' yani özne, "لَفِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ" (uzak bir sapıklık içindedirler) ise 'haber' yani yüklemdir.
الجملة الفعلية (Verbal Sentence) Yapısı: Ayet, genellikle bir fiil ile başlayan ve yüklem odaklı bir anlam taşıyan fiil cümleleriyle oluşur.
Ayet, İslam'ın kıyamet hakkındaki görüşlerini anlatır. Bu ayetin açıklamalı anlamı şu şekilde olabilir:
Kıyametin hemen gelmesini isteyenler genellikle inanmayanlardır çünkü onlar kıyametin gerçek olduğunu kabul etmezler. Bu nedenle, onun hemen gelmesini istemeleri, onların inançsızlık ve alaycılıklarının bir göstergesidir.
Öte yandan, kıyametin gerçekliğine inananlar, ondan endişe ve korku duyarlar. Çünkü onlar, kıyametin Allah'ın adaletinin tam olarak tecelli edeceği ve herkesin yaptığı eylemlerden dolayı hesaba çekileceği bir zaman olacağını bilirler.
Kıyamet hakkında tartışanlar, yani kıyametin gerçekliğini sorgulayanlar veya onu reddedenler, uzak bir sapıklık içindedirler. Bu ifade, onların gerçeğin çok uzağında olduklarını ve bu nedenle doğru yolu bulmalarının zor olduğunu gösterir.
Bu ayet, kıyametin gerçekliğinin ve öneminin bir vurgusudur. Bu gerçekliğin kabulü, İslam inancının temel bir parçasıdır ve bu ayet, kıyametin gerçekliğinin reddedilmesinin ciddi sonuçları olacağını gösterir.
ŞURA 19. Allahu latifun bi ibadihi yerzuku men yeşau, ve huvel kaviyyul aziz. = LTF ABD RZK ŞYA KVY AZZ = Ruhunun yaratıcısı, Allahın yarattığı sisteme hizmet eden ruhlarına karşı (ABD) narin, incelikli, zarif, nezaketli, zarif, ince, hoş, yatıştırıcı, hediyeler sunan, lütüfkardır (LTF), O bu ruhlara cuzi irade verir, irade ederek (ŞYA) geçim araçlarını sağlar, tedarik eder, bağışlar (RZK) ve O, ruhları kuvvetli yapandır (KVY), ruhları yenilmez yapandır (AZZ).
Cümlesinde اللَّهُ (Allah) - İsim, özne
لَطِيفٌ (latif) - Sıfat (ince, nüfuz edici, hassas, nazik anlamlarına gelir)
بِعِبَادِهِ (bi ibadihi) - Bağlaç + isim (ibadihi: kulları)
يَرْزُقُ (yarzuqu) - Fiil, şimdiki zaman (sağlar, rızık verir)
مَن (man) - Bağlaç (kim)
يَشَاء (yasha'u) - Fiil, şimdiki zaman (ister)
وَهُوَ (wa huwa) - Bağlaç + zamir (ve O)
الْقَوِيُّ (al-qawiyyu) - İsim, sıfat (güçlü)
العَزِيزُ (al-'azizu) - İsim, sıfat (güçlü, yüce, saygıdeğer)
Bu cümlede, Allah'ın kullarına karşı nazik ve rızık sağlayan, ayrıca güçlü ve yüce olduğunu ifade edilir. İki cümle vardır: "Allah, kullarına karşı latiftir (naziktir) ve rızık verir kim isterse" ve "O, güçlü ve yüce". İkinci cümle, ilk cümlenin öznesi olan Allah'a referans verir. Her iki cümlede de, Allah'ın farklı nitelikleri vurgulanır.
Bu ayetin açıklamalı anlamı şu şekildedir:
"Allah, kullarına karşı oldukça naziktir, incedir. İstediği kimseyi rızıklandırır, ona geçimini sağlar. O, aynı zamanda güçlü ve üstün olandır."
Bu ayet, Allah'ın hem merhametli ve sağlayıcı yönünü (nazik olması ve rızık sağlaması) hem de yüce ve güçlü oluşunu vurgular. İlk kısmında, Allah'ın kullarına karşı 'Latif' (nazik, ince) olduğunu ve istediği kimseyi rızıklandırdığını belirtir. Bu, Allah'ın her bir kulunun ihtiyaçlarını, durumunu ve kapasitesini bilen ve ona göre sağlayan bir tanrı olduğu anlamına gelir.
İkinci kısımda ise, Allah'ın 'Qawiyy' (güçlü) ve 'Aziz' (saygıdeğer, yüce) olduğu belirtilir. Bu da Allah'ın tüm evreni kontrol edebilecek güçte olduğunu ve O'nun yüce ve saygıdeğer bir tanrı olduğunu vurgular.
Bu ayetin genel anlamı, Allah'ın hem kullarına karşı nazik ve merhametli, hem de evreni kontrol edebilecek güçte ve yücelikte olduğudur.
SURA 20. Men kane yuridu harsel ahireti nezid lehu fi harsih, ve men kane yuridu harsed dunya nu'tihi minha ve ma lehu fil ahireti min nasib. = KWN RVD HRS EHR ZYD HRS KWN RVD HRS DNV ATY ma-EHR-NSB = Hangi ruh sonsuz yaşamı, ahiret yaşamı (EHR) için servet toplamak, rızık edinme hırsında (HRS) oldu ise (KWN), istediğini, hırsını arttırırız (HRS) , ziyadesi ile güç veririz (ZYD), hangi ruh sınav yaşamı, dünya yaşamı (DNV) için servet toplamak, rızık edinme hırsında (HRS) oldu ise (KWN), istediğini, hırsını (HRS) arttırırız ve o ruhların sonsuz yaşamı, ahiret yaşamı nasibi olmaz (ma-EHR-NSB).
Ayetin dilbilgisel analizi aşağıdaki gibidir:
"مَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ" ("Kim ahiretin tarlasını (yani ahiret hayatının faydalarını) isterse"): Burada "man" (kim) bir şart (koşul) belirtir ve "kan" (olmak) yardımcı fiil olarak kullanılmıştır. "Yuridu" (ister) kelimesi "tarad" kökünden türetilmiş olup, bir şeyi istemek anlamına gelir. "Harth" (tarla) kelimesi ise metaforik bir anlam taşıyarak ahirette elde edilecek faydalara atıfta bulunur.
"نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ" ("Onun tarlasını artırırız"): "Nazid" (artırmak) kelimesi "zada" kökünden gelir ve artırmak anlamına gelir. "Lahu" (onun için) kelimesi de kişi zamiri olarak kullanılmıştır.
"وَمَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا" ("Ve kim dünya hayatının tarlasını (yani dünya hayatının faydalarını) isterse"): Burada "wa-man" (ve kim) bir önceki cümleye benzer bir yapıyı başlatır. "Harth ad-dunya" (dünyanın tarlası) kelimesi, dünyadaki maddi kazançları ve faydaları sembolize eder.
"نُؤتِهِ مِنْهَا" ("Ona bunlardan veririz"): "Nu'tihi" (ona veririz) kelimesi "ata" kökünden gelir ve bir şeyi vermek anlamına gelir. "Minha" (bunlardan) kelimesi ise önceden bahsedilen dünyevi faydalara atıfta bulunur.
"وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِن نَّصِيبٍ" ("Ve onun ahirette bir payı yoktur"): "Ma" (değil) kelimesi bir olumsuzluk belirtir ve "lahu" (onun için) kişi zamiri olarak kullanılmıştır. "Al-akhirah" (ahiret) kelimesi, dünyadan sonraki hayata atıfta bulunur. "Naseeb" (pay) kelimesi ise bir payı ya da kısmı sembolize eder.
Ayetin açıklamalı anlamı şu şekildedir:
"Kim ahiretin mükafatını (sevabını) isterse, biz onun bu mükafatını artırırız. Kim de dünya hayatının faydasını isterse, ona dünyada istediğini veririz ancak ahirette onun hiçbir payı olmaz."
Bu ayet, kişinin niyet ve hedeflerinin önemini vurgular. Ahiretteki mükafatı hedefleyen kişilere, Allah'ın bu mükafatı artıracağı belirtilir. Ancak, sadece dünya hayatının geçici faydalarını arzulayan kişilere, bu faydalar verilir ancak ahirette onların herhangi bir payları olmayacağı ifade edilir. Bu, İslam'da ahiret hayatının öneminin ve dünya hayatının geçici doğasının bir vurgusudur. Ahiret hayatı, ebedi ve kalıcı olduğu için, dünya hayatının faydalarından daha önemli olarak görülür. Bu nedenle, Müslümanların dünya hayatı boyunca ahiret hayatını düşünerek hareket etmeleri öğütlenir.
ŞURA 21. Em lehum şurekau şerau lehum mined dini ma lem ye'zen bihillah, ve lev la kelimetul faslı le kudiye beynehum, ve innez zalimine lehum azabun elim. = ŞRK ŞRE DYN ma-lem-EZN la-KLM FSL KDY BYN ZLM AZB ELM = Ruhunun yaratıcısı tarafından öngörülen yasa, doğru yol veya hareket tarzına (ŞRA) uygun davranmak (DYN) yerine yoksa ilahi sistemin izin vermediği (ma-lem-EZN) farklı şeylere mi yöneliyorsun (RŞK)? Velev ruhları (kötü-iyi) ayıklama (FSL) sözü olmasa (la-KLM), ruhun sınavını sona erdirme, derhal sonlandırma (KDY) beyanı (BYN) verilirdi ve kuşkusuz zalim ruhlar (ZLM) acı, elem dolu (ELM) azapla yok edilecektir (AZB).
Bu ayetin dilbilgisi analizi aşağıdaki gibidir:
أَمْ لَهُمْ: "Am lahum" ifadesi, bir soru belirtir ve bu ifadenin kelime anlamı "yoksa onların mı?" şeklinde çevrilebilir. "Am" kelimesi, genellikle bir önceki ifadeye bir alternatif sunmak için kullanılır ve "yahut, veya" anlamına gelir. "Lahum" kelimesi, "onlar için" anlamına gelir ve "lam" (için) ve "hum" (onlar) kelimelerinden oluşur.
شُرَكَاء: "Shuraka" kelimesi, "ortaklar" anlamına gelir.
شَرَعُوا لَهُم: "Shar'u lahum" ifadesi, "onlar için belirlediler" anlamına gelir. "Shar'u" kelimesi, "belirlemek, düzenlemek, yasalar koymak" anlamına gelirken, "lahum" kelimesi yine "onlar için" anlamına gelir.
مِنَ الدِّينِ: "Mina ad-dini" ifadesi, "dinin/dini uygulamaların" anlamına gelir.
مَا لَمْ يَأْذَن بِهِ اللَّهُ: "Ma lam yadhun bihi Allah" ifadesi, "Allah'ın izin vermediği şeyler" anlamına gelir. "Ma" kelimesi, "neyi" anlamına gelir. "Lam" kelimesi, genellikle bir olumsuzluk ifade eder. "Yadhun" kelimesi, "izin vermek" anlamına gelir ve "bihi" kelimesi "onunla/onu" anlamına gelir.
وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ: "Wa law la kalimatul fasli" ifadesi, "eğer nihai karar kelimesi olmasaydı" anlamına gelir. "Wa" kelimesi "ve" anlamına gelir. "Law la" kelimesi "eğer...olmasaydı" anlamına gelir. "Kalimatu" kelimesi, "kelime" anlamına gelir ve "al-fasl" kelimesi "nihai karar, ayrım" anlamına gelir.
لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ: "Laqudiya baynahum" ifadesi, "arasında karar verilirdi" anlamına gelir. "Laqudiya" kelimesi, "karar verildi" anlamına gelir ve "baynahum" kelimesi "arasında" anlamına gelir.
وَإِنَّ الظَّالِمِينَ: "Wa inna adh-dhalimeen" ifadesi, "ve gerçekten zalimler" anlamına gelir. "Wa" kelimesi "ve" anlamına gelir, "inna" kelimesi bir vurgulama aracıdır ve "gerçekten, kuşkusuz" anlamına gelir. "Adh-dhalimeen" kelimesi, "zalimler" anlamına gelir.
لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ: "Lahum adhabun aleem" ifadesi, "onlar için acı bir azap vardır" anlamına gelir. "Lahum" kelimesi "onlar için" anlamına gelir, "adhabun" kelimesi "azap" anlamına gelir ve "aleem" kelimesi "acı, şiddetli" anlamına gelir.
Bu ayetin temel teması, insanların Allah'ın izin vermediği şeyleri din olarak benimsemesi ve bu durumun zalimlik olarak nitelendirilmesidir. İslam'a göre, dinin kuralları ve uygulamaları sadece Allah tarafından belirlenir ve insanların bunu değiştirme veya kendi kurallarını eklemeye yetkisi yoktur. Ayet ayrıca, zalimlerin (haksızlık yapanların veya dinin kurallarına karşı çıkanların) acı bir azapla karşı karşıya kalacağını belirtir. Bu genellikle ahiretteki cezayı ifade eder. Ayrıca, eğer "son hüküm" için belirlenen bir kelime (yani kıyamet) olmasaydı, hemen hüküm verilirdi ifadesi, kıyametin kesin olacağına ve bu durumun insanların hüküm gününe kadar yaşamaya devam etmesini sağladığına işaret etmektedir.
ŞURA 22. Terez zalimine muşfikine mimma kesebu ve huve vakıun bihim, vellezine amenu ve amilus salihati fi ravdatil cennat, lehum ma yeşaune inde rabbihim zalike huvel fadlul kebir.= RAY ZLM ŞFK KSB VKA EMN AML SLH RVD CNN ŞYA AND RABB FDL KBR = Gör (RAY) kazanıp, elde etikleri, arayıp topladıkları (KSB) ile frekansları düşen (VKA) zalim ruhlar (ZLM) nasıl kaygılanırlar, korkarlar (ŞFK) ve fakat işaretlerden emin olan (EMN) ve karşılıksız iyilikler (SLH), iyi işler yapan ruhlar (AML) cennet, sonsuz hayatları için (CNN) eğitilirler, egzersiz yaptırılırlar (RVD), ruhlarının yaratıcıları, efendilerinin (RABB) gücünden, mertebesinden (AND) cuzi yaratım irade gücü alırlar (ŞYA), işte O bu şekilde, üstün olan ruhları ayırt edip, frekansını arttırarak mucizevi hediyeler vererek üstün kılandır Fadıl'dır, mücadele eden ruhun frekansını arttıran, büyütendir Kebir'dir.
Bu ayetin dilbilgisi analizi şu şekildedir:
"تَرَى الظَّالِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ": Bu ifade "You will see the wrongdoers fearful of what they have earned, and it will [certainly] befall them" anlamına gelir. İkinci kişi tekil zamir "تَرَى" (sen görürsün) ile başlar ve hemen ardından gelen "الظَّالِمِينَ" (zalimler) ismi ile devam eder. "مُشْفِقِينَ" (korkan) isim fiilidir ve "مِمَّا كَسَبُوا" (kazandıkları şeyden) ifadesini açıklar. Son olarak, "وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ" (ve bu, onların üzerine gerçekleşecektir) cümlesi, "مُشْفِقِينَ" kelimesinin öznesini açıklar.
"وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِ": Bu ifade "And those who believed and did righteous deeds will be in the meadows of the gardens" anlamına gelir. İsm-i şart "الَّذِينَ" (ki onlar) ile başlar ve hemen ardından gelen "آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ" (iman edip salih ameller işleyenler) ifadesi ile devam eder. Bu durum, "فِي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِ" (bahçelerin çayırlarında) ifadesiyle sonuçlanır.
"لَهُم مَّا يَشَاؤُونَ عِندَ رَبِّهِمْ ذَلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الكَبِيرُ": Bu ifade "They will have whatever they wish with their Lord. That is the great bounty" anlamına gelir. "لَهُم" (onların) zamiri, "مَّا يَشَاؤُونَ" (diledikleri her şey) ifadesini açıklar ve bu, "عِندَ رَبِّهِمْ" (Rab'lerinin yanında) ifadesiyle genişletilir. Son cümle, "ذَلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الكَبِيرُ" (işte bu, büyük lütuf) ile sona erer ve önceki ifadeyi açıklar.
Bu ayet, Kuran'ın genel mesajına uygun olarak, iyi ve kötü eylemlerin sonuçlarını tartışır. Zalimler (veya haksızlık yapanlar, kötülük yapanlar) kendi yaptıkları eylemlerin sonuçlarından korkacaklardır. İman eden ve iyi davranışlar sergileyenler ise cennette olacak ve Rab'lerinden dilediklerini alacaklardır. Bu, büyük bir nimet ve lütuf olarak nitelendirilir. Bu ayet, insanların eylemlerinin sonuçlarının adaletle belirleneceğini vurgulamaktadır.
ŞURA 23.Zalikellezi yubeşşirullahu ibadehullezine amenu ve amilus salihat, kul la es'elukum aleyhi ecren illel meveddete fil kurba ve men yakterif haseneten nezid lehu fiha husna, innellahe gafurun şekur. = BŞR ABD EMN AML SLH QWL la-SEL ECR VDD KRB KRF HSN ZYD HSN GFR ŞKR = (23*) İlahi sistem ruhları bedenlendirerek sonsuz yaşam müjdesi verir (BŞR) ruhlar işaretlerden emin olmalılardır (EMN) ve karşılıksız iyilikler (SLH), iyi işler yapan ruhlar (AML) olmalıdırlar. De ki (QWL): manevi ve maddi karşılık, ücret (ECR) almak yasak (la-SEL), illa karşılıksız aşkla davranan, işler yapan ruh (VDD) ruh frekansını ve rütbesini yükselten ruhtur (KRB) ve iyilikte yarışan ruhların (HSN) sonsuz yaşam kazancını, frekansını (KRF) fazlasıyla, ziyadesiyle arttırırız (ZYD), şüphesiz ilahi sistem, yarattığı ruhlarını görünmez zırhıyla koruyandır, gafurdur (GFR), iyiliğe karşılıksız hizmet eden ruhları taktir edendir, ödüllendirendir, şekürdür (ŞKR).
Bu ayetin dilbilgisel analizi aşağıdaki gibidir:
"ذَلِكَ" (Bu), bir işaret zamiri olup genellikle önceki ayetlerde bahsedilen bir konuya işaret eder.
"الَّذِي" (ki o), bir bağlaçtır ve genellikle bir tanımlamayı başlatır.
"يُبَشِّرُ" (müjde verir), bir fiildir ve genellikle iyi haber vermek, sevindirici bir şeyi duyurmak anlamına gelir.
"اللَّهُ" (Allah), bir isimdir ve İslam'da Tanrı'yı ifade eder.
"عِبَادَهُ" (kulları), bir isimdir ve Allah'ın hizmetkarları veya kulları anlamına gelir.
"الَّذِينَ" (ki onlar), bir bağlaçtır ve genellikle bir grup insanı tanımlar.
"آمَنُوا" (iman ettiler), bir fiildir ve bir şeye veya birine inanmak anlamına gelir.
"وَعَمِلُوا" (ve işlediler), bir fiildir ve bir eylemi gerçekleştirmek anlamına gelir.
"الصَّالِحَاتِ" (salih ameller), bir isimdir ve genellikle iyi, doğru veya adil eylemleri ifade eder.
Bu analizin ardından, ayetin anlamı genellikle aşağıdaki gibi çevrilir:
"Allah, iman eden ve iyi ameller işleyen kullarına müjde verir. De ki, "Ben bu (tebliğ) karşılığında sizden bir ücret istemiyorum, ancak akrabalık bağlarına sevgi göstermenizi (istiyorum). Kim bir iyilik yaparsa, ona iyilikte bulunuruz. Şüphesiz Allah, affedicidir, şükranı kabul eder."
Bu ayet, iyi davranışların Allah tarafından ödüllendirileceğini vurgular. Allah'ın affedici ve şükranı kabul eden olduğunu belirtir. Ayrıca, akrabalık bağlarına sevgi gösterilmesinin önemini vurgular. Ayet, ahlaki davranışların ve aile bağlarının korunmasının önemini vurgulayan İslam'ın genel öğretileriyle tutarlıdır.
ŞURA 24.Em yekuluneftera alallahi keziba, fe in yeşeillahu yahtim ala kalbik, ve yemhullahul batıla ve yuhıkkul hakka bi kelimatih, innehu alimun bi zatis sudur. = QWL FRY KZB ŞYE KhTM KLB MHV BTL HKK HKK KLM ALM SDR = (24*) Ruhlar uydurarak, iftira atarlar (FRY) ve derler ki (QWL) ilahi sistem yalandır (KZB), eğer ilahi sistem irade ederse (ŞYE) bu ruhların kalbini, yaratım iradesinin (KLB) üzerini mühürleyerek cuzi iradelerini sınırlar (KhTM) ve asılsız olanı, ruhun uydurduğunu (BTL) mahfeder (MHV) ve ruhun hakk ettiği (HKK) kelimelerle belirtilmiş olan (KLM) hakkını verir (HKK), şüphesiz ruhun geri iade edilmesi gerektiğini (SDR) her ruh bilir (ALM).
Bu ayetin dilbilgisel analizi aşağıdaki gibidir:
"أَمْ" (Yoksa), genellikle bir soru veya şüphe ifade eden bir bağlaçtır.
"يَقُولُونَ" (Onlar derler ki), bir fiildir ve genellikle bir ifade veya iddiada bulunmayı belirtir.
"افْتَرَى" (Uydurmuş), bir fiildir ve genellikle bir hikaye veya ifade uydurmayı ifade eder.
"عَلَى اللَّهِ" (Allah hakkında), genellikle bir kişi veya şey hakkında bir ifadeyi belirtir.
"كَذِبًا" (yalan), bir isimdir ve genellikle doğru olmayan bir ifadeyi ifade eder.
"فَإِن يَشَأِ اللَّهُ" (Eğer Allah dilerse), genellikle bir koşul ifade eder.
"يَخْتِمْ" (mühürler), bir fiildir ve genellikle bir şeyi kapamak veya mühürlemek anlamına gelir.
"عَلَى قَلْبِكَ" (senin kalbini), genellikle bir kişinin düşünce veya duygularının merkezini belirtir.
"وَيَمْحُ اللَّهُ الْبَاطِلَ" (Allah batılı siler), genellikle haksız veya yanıltıcı bir şeyin yok edilmesini belirtir.
"وَيُحِقُّ الْحَقَّ" (ve gerçeği doğrular), genellikle bir şeyin gerçek veya doğru olduğunu onaylamayı belirtir.
"بِكَلِمَاتِهِ" (kendi sözleriyle), genellikle bir kişinin ifadesi veya sözlerini belirtir.
"إِنَّهُ عَلِيمٌ" (O bilendir), genellikle bir bilgi sahibi olmayı belirtir.
"بِذَاتِ الصُّدُورِ" (göğüslerin özü), genellikle bir kişinin iç düşünceleri veya duygularını belirtir.
Bu analizin ardından, ayetin anlamı genellikle aşağıdaki gibi çevrilir:
"Yoksa 'Allah hakkında yalan uydurdu' mu diyorlar? Eğer Allah dilerse, kalbini mühürler ve Allah batılı siler, gerçeği kendi sözleriyle doğrular. O, göğüslerin özünü bilendir."
Bu ayet, Allah'ın her şeyi bilen, batılı silen ve gerçeği doğrulayan olduğunu vurgular. Ayrıca, Allah'ın dilediği takdirde bir kişinin kalbini mühürleyebileceğini belirtir. Ayet, Allah'ın her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten olduğunu vurgulayan İslam'ın genel öğretileriyle tutarlıdır.
ŞURA 25. Ve huvellezi yakbelut tevbete an ibadihi ve ya'fu anis seyyiati ve ya'lemu ma tef'alun. = KBL TVB ABD AFV SWE AML ma-FEL = (25*) Ruhun O'na dönmek isterse (TVB) ruhunun teslimiyetini (ABD) kabul eder (KBL), ruhunun yaptığı kötü işleri (SWE) affeder (AFV) ve ruhuna ızdırap vermez (ma-FEL).
Bu ayetin dilbilgisel analizi aşağıdaki gibidir:
"وَهُوَ" (Ve O), genellikle bir önceki ifadeye bağlantı sağlayan ve 'O' olarak çevrilebilecek bir ifadedir. Burada 'O', Allah'ı ifade eder.
"الَّذِي" (ki O), bağlaçtır ve genellikle bir özneye atıfta bulunur.
"يَقْبَلُ" (kabul eder), bir fiildir ve genellikle bir teklif, öneri veya itirafların kabul edilmesini ifade eder.
"التَّوْبَةَ" (tevbeyi), bir isimdir ve genellikle bir kişinin geçmiş hatalarından dönme ve pişmanlık gösterme eylemini ifade eder.
"عَنْ عِبَادِهِ" (kullarından), genellikle 'kullarından' şeklinde çevrilebilecek bir ifadedir.
"وَيَعْفُو" (ve affeder), bir fiildir ve genellikle bir hata, suç veya borcun affedilmesini ifade eder.
"عَنِ السَّيِّئَاتِ" (kötülüklerden), genellikle hatalar, suçlar veya yanıltıcı eylemler anlamına gelen bir ifadedir.
"وَيَعْلَمُ" (ve bilir), bir fiildir ve genellikle bilgi sahibi olmayı ifade eder.
"مَا تَفْعَلُونَ" (ne yaptığınızı), genellikle bir kişinin eylemlerini ifade eden bir ifadedir.
Bu dilbilgisi analizi sonucunda, ayetin genellikle şu şekilde çevrildiğini görebiliriz:
"Ve O, kullarından tevbeyi kabul eder, kötülükleri affeder ve ne yaptığınızı bilir."
Bu ayet, Allah'ın affediciliğini ve bilgisini vurgulayan İslam'ın genel öğretileriyle tutarlıdır. Ayrıca Allah'ın, kullarının tevbesini kabul etme yeteneğine işaret eder.
ŞURA 26.Ve yestecibullezine amenu ve amilus salihati ve yeziduhum min fadlih, vel kafirune lehum azabun şedid. = CVB EMN AML SLH ZYD FDL KFR AZB ŞDD = Ve işaretlerden emin olan (EMN) ve karşılıksız iyilikler (SLH), iyi işler yapan ruhların isteklerine (AML) cevap verir (CVB) ve o ruhları üstün kılar, frekansını ayırt edilecek şekilde yükseltir, kendini aştırır, ruhu üstün kılan hediyelerini (FDL) fazlasıyla, ziyadesi ile arttırır (ZYD) ve işaretlerden emin olamayan veya umursamayan veya kötü niyetle koverlayıp keyfine göre değiştiren ruhlar (KFR) için şiddetli (ŞDD) azap vardır (AZB).
Bu ayetin dilbilgisel analizi aşağıdaki gibidir:
"وَيَسْتَجِيبُ" (Ve yanıtlar): "وَ" (ve) bir bağlaçtır, "يَسْتَجِيبُ" (yanıtlar) ise bir fiildir ve bir talebe veya çağrıya yanıt vermek anlamına gelir.
"الَّذِينَ آمَنُوا" (iman edenler): "الَّذِينَ" (olanlar) bir gösterge zamiri, "آمَنُوا" (iman ettiler) bir fiildir ve bir inanca sahip olmak anlamına gelir.
"وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ" (ve iyi işler yapanlar): "وَ" (ve) bir bağlaçtır, "عَمِلُوا" (işlerini yaptılar) bir fiil, "الصَّالِحَاتِ" (iyi işler) bir sıfat ve isimdir.
"وَيَزِيدُهُم مِّن فَضْلِهِ" (ve lütfundan onlara artırır): "وَ" (ve) bir bağlaçtır, "يَزِيدُهُم" (onlara artırır) bir fiil, "مِّن فَضْلِهِ" (lütfundan) bir isim ve harf kombinasyonudur.
"وَالْكَافِرُونَ" (ve inkarcılar): "وَ" (ve) bir bağlaçtır, "الْكَافِرُونَ" (inkarcılar) bir isim ve sıfattır.
"لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ" (onlar için şiddetli bir ceza vardır): "لَهُمْ" (onlar için) bir zamir, "عَذَابٌ" (ceza) bir isim, "شَدِيدٌ" (şiddetli) bir sıfattır.
Bu dilbilgisi analizi sonucunda, ayetin genellikle şu şekilde çevrildiğini görebiliriz: "Ve O, iman edenlerin ve iyi işler yapanların taleplerine yanıt verir, lütfundan onlara artırır. Fakat inkarcılar için şiddetli bir ceza vardır."
ŞURA 27. Ve lev besetallahur rızka li ibadihi le begav fil ardı ve lakin yunezzilu bi kaderin ma yeşau, innehu bi ibadihi habirun basir. = BST RZK ABD BGY ERD NZL KDR ma-ŞYA ABD KhBR BSR = (27*) Velev ilahi sistem, iyiliğe hizmet eden ruhların (ABD) rızkını, ihtiyaçlarını (RZK) basitçe giderseydi (BST) yeryüzündeki (ERD) dengeyi sağlayamazlardı, hadlerini aşarlardı (BGY / szlk syf 146) velakin, fakat ruhunun yaratıcısı iyiliğe hizmet eden ruhlarının (ABD) kalp gözüyle görüp (BSR) haberdar olandır (HBR) çünkü buna göre irade ederek (ŞYA) ölçülendirilerek (KDR) ruhlarının rızıklarını indirir (NZL).
Bu ayetin dilbilgisel analizi aşağıdaki gibidir:
"وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ" (Eğer Allah rızık verseydi): "وَ" (ve) bir bağlaçtır. "لَوْ" (eğer) bir koşul belirtir. "بَسَطَ" (genişletti/verdi) bir fiildir ve geniş bir alanı kaplamak anlamına gelir. "اللَّهُ" (Allah) bir isimdir. "الرِّزْقَ" (rızık) bir isimdir ve yaşamak için gereken her türlü mal, yiyecek ve diğer ihtiyaçları ifade eder.
"لِعِبَادِهِ" (kulları için): "لِ" (için) bir harftir. "عِبَادِهِ" (kulları) bir isimdir ve bir kişiye hizmet etmek veya bir kişiye bağlı olmak anlamına gelir.
"لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ" (Yeryüzünde isyan ettiler): "لَبَغَوْا" (isyan ettiler) bir fiildir ve aşırıya gitmek, isyan etmek anlamına gelir. "فِي الْأَرْضِ" (yeryüzünde) bir ifade ve isimdir.
"وَلَكِن يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَّا يَشَاء" (Ama O, dilediği kadar indirir): "وَ" (ama) bir bağlaçtır. "يُنَزِّلُ" (indirir) bir fiildir. "بِقَدَرٍ" (bir miktar/ölçü) bir isimdir. "مَّا يَشَاء" (dilediği) bir zamir ve fiildir.
"إِنَّهُ بِعِبَادِهِ خَبِيرٌ بَصِيرٌ" (Kullarından haberdar ve görür): "إِنَّهُ" (kesinlikle O) bir harf ve zamirdir. "بِعِبَادِهِ" (kullarından) bir harf ve isimdir. "خَبِيرٌ" (haberdar) bir sıfattır ve her şeyi bilen anlamına gelir. "بَصِيرٌ" (gören) bir sıfattır ve her şeyi gören anlamına gelir.
Bu dilbilgisel analiz sonucunda, ayet genellikle şu şekilde çevrilmektedir:
"Eğer Allah, kullarına rızkı geniş bir şekilde versaydi, yeryüzünde isyan ederlerdi. Ama O, dilediği kadarını indirir. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, görür."
ŞURA 28. Ve huvellezi yunezzilul gayse min ba'di ma kanetu ve yenşuru rahmeteh, ve huvel veliyyul hamid. = NZL GYS BAD ma-KNT NŞR RHM VLY HMD. = Ve O ruhlar umutsuzluğa kapılmaları, cesaretlerini kaybetmeleri, sınavlarına engeller oluştuğunda ümitleri kesilmesinden (ma-KNT) sonra (BAD) ümidi yeşerten, tekrar ruhlarına ümidi (GYS) getirendir, indirendir (NZL) ve ruhu tekrar koruma altına alarak, iyiliğe hizmete döndürür (RHM) ve O yarattığı ruhların dünya sınav performanslarını en yakından takip eden velileridir (VLY) ve tüm ruhlara öVünecekleri güçlerini, güçlerini kullanım hakklarını ruhlarına verendir, hamiddir (HMD).
Bu ayetin dilbilgisel analizi aşağıdaki gibidir:
"وَهُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ" (O, yağmuru indirendir): "وَ" (ve) bir bağlaçtır. "هُوَ" (O) bir zamirdir. "الَّذِي" (ki o) göreceli bir zamirdir. "يُنَزِّلُ" (indirir) bir fiildir ve aşağıya göndermek anlamına gelir. "الْغَيْثَ" (yağmur) bir isimdir ve genellikle yağmur anlamına gelir, ancak geniş anlamıyla rahmet ve bereketi de ifade eder.
"مِن بَعْدِ مَا قَنَطُوا" (umutsuzluktan sonra): "مِن" (sonra) bir edattır. "بَعْدِ" (sonra) bir zarftır. "مَا" (ne) bir zamirdir. "قَنَطُوا" (umutsuz oldular) bir fiildir ve umudunu kesmek, çaresiz olmak anlamlarına gelir.
"وَيَنشُرُ رَحْمَتَهُ" (ve rahmetini yayandır): "وَ" (ve) bir bağlaçtır. "يَنشُرُ" (yayar) bir fiildir ve geniş bir alana dağıtmak anlamına gelir. "رَحْمَتَهُ" (rahmeti) bir isimdir ve merhamet, şefkat anlamlarına gelir.
"وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَمِيدُ" (O, dosttur, övgüye layıktır): "وَ" (ve) bir bağlaçtır. "هُوَ" (O) bir zamirdir. "الْوَلِيُّ" (dost) bir isimdir ve koruyucu, yardımcı anlamlarına gelir. "الْحَمِيدُ" (övgüye layık) bir isimdir ve tüm övgülerin layık olduğu, övgüye değer anlamlarına gelir.
Bu dilbilgisel analiz sonucunda, ayet genellikle şu şekilde çevrilmektedir:
"O, umutsuzluğa düştükten sonra yağmuru indirendir ve rahmetini yayandır. O, dosttur, övgüye layıktır."
ŞURA 29. Ve min ayatihi halkus semavati vel ardı ve ma besse fihima min dabbeh, ve huve ala cem'ihim iza yeşau kadir. = AYY KhLK SMW ARD BSS DBB CMA ŞYE KDR = Gökleri (SMW) ve yerküreyi (ARD) yaratması (KhLK) ve frekansları olan titreşen, yüyüren, fırlayan, sürünen titreşimli canlıları (DBB) burada yayıp, dağıtması (BSS) ve irade ettiği şekilde (ŞYE) ölçülendirip, kaderlendirip (KDR) zamanı gelince hepsinin ruhunu bir araya toplaması (CMA) işarettir, delildir, ayettir (AYY).
Bu ayetin dilbilgisel analizi aşağıdaki gibidir:
"وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ" (Onun ayetlerinden biri göklerin ve yerin yaratılışıdır): "وَ" (ve) bir bağlaçtır. "مِنْ" (dan, den) bir edattır ve genellikle kaynak, ayrışma veya çıkışı ifade eder. "آيَاتِهِ" (ayetleri) bir isimdir ve 'onun işaretleri, delilleri' anlamına gelir. "خَلْقُ" (yaratılış) bir isimdir ve yaratmak, oluşturmak anlamına gelir. "السَّمَاوَاتِ" (gökler) ve "وَالْأَرْضِ" (ve yer) isimlerdir ve gökler ve yer anlamlarına gelir.
"وَمَا بَثَّ فِيهِمَا مِن دَابَّةٍ" (ve onlar içerisine yaydığı canlılar): "وَ" (ve) bir bağlaçtır. "مَا" (ne) bir zamirdir. "بَثَّ" (yaydı) bir fiildir ve yaymak, serpmek anlamına gelir. "فِيهِمَا" (onlar içinde) bir zarf tamlamasıdır ve içerisinde anlamına gelir. "مِن دَابَّةٍ" (canlılar) bir isimdir ve canlı varlıklar, hayvanlar anlamına gelir.
"وَهُوَ عَلَى جَمْعِهِمْ إِذَا يَشَاء قَدِيرٌ" (ve onları dilediği zaman toplayabilendir): "وَ" (ve) bir bağlaçtır. "هُوَ" (O) bir zamirdir. "عَلَى" (üzerinde, hakkında) bir edattır. "جَمْعِهِمْ" (toplama) bir isimdir ve birleştirmek, toplamak anlamına gelir. "إِذَا" (ne zaman) bir zarftır. "يَشَاء" (dilerse) bir fiildir ve istemek, dilemek anlamına gelir. "قَدِيرٌ" (güçlü, kadir) bir isimdir ve gücü yeten, yapabilen anlamına gelir.
Bu dilbilgisel analiz sonucunda, ayet genellikle şu şekilde çevrilmektedir:
"O'nun ayetlerinden biri göklerin ve yerin yaratılışıdır ve onlar içerisine yaydığı canlılardır. Ve O, onları dilediği zaman toplayabilendir."
ŞURA 30. Ve ma esabekum min musibetin fe bi ma kesebet eydikum ve ya'fu an kesir. = ma SVB SVB KSB YDY AFV KSR = Ruhunuzun frekansını düşürerek (SVB) ruhun eğitimini, tekamülünü zarara uğratmak, motivasyonunu düşürmek (SVB) gücünüzü iyilik formunda başka ruhlara dokunur hale getirmeyip (YDY) topladıklarınız, biriktirdikleriniz (KSB) yüzündendir ve birçoğu da (KSR) affedilir (AFV).
Bu ayetin dilbilgisel analizi aşağıdaki gibidir:
"وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ" (ve size gelen herhangi bir musibet): "وَ" (ve) bir bağlaçtır. "مَا" (herhangi bir) bir zamirdir. "أَصَابَكُم" (size isabet etti, geldi) bir fiildir ve etkilemek, isabet etmek anlamına gelir. "مِّن مُّصِيبَةٍ" (musibet) bir isimdir ve felaket, afet, musibet anlamına gelir.
"فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ" (elde ettiğiniz şeyler nedeniyledir): "فَ" (öyleyse, böylece) bir bağlaçtır. "بِمَا" (ile, nedeniyle) bir edattır ve sebep, neden anlamına gelir. "كَسَبَتْ" (kazanılan, elde edilen) bir fiildir ve kazanmak, elde etmek anlamına gelir. "أَيْدِيكُمْ" (elleriniz) bir isimdir ve eller anlamına gelir.
"وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ" (ve çok şeyi affeder): "وَ" (ve) bir bağlaçtır. "يَعْفُو" (affeder) bir fiildir ve affetmek, bağışlamak anlamına gelir. "عَن" (hakkında, -den, -dan) bir edattır. "كَثِيرٍ" (çok, bir çok) bir isimdir ve çok anlamına gelir.
Bu dilbilgisel analiz sonucunda, ayet genellikle şu şekilde çevrilmektedir:
"Ve size gelen herhangi bir musibet, elde ettiğiniz şeyler nedeniyledir. Ve Allah çok şeyi affeder."
ŞURA 31. Ve ma entum bi mu'cizine fil ard, ve ma lekum min dunillahi min veliyyin ve la nasir. = ma-ACZ ERD DWN ma-VLY la-NSR = Yeryüzünü yaratan ilahi sistemi (ERD) siz ruhlar aciz bırakamazsınız (ma-ACZ) ve ilahi sistem tarafından yaratılanlar (DWN) yeryüzünde ruhları izleyemez, gözetemez, öncülük ve velilik yapamaz (ma-VLY) ve ruhlara yardım edip koruyamaz (la-NSR).
Bu ayetin dilbilgisel analizi aşağıdaki gibidir:
Bu ayet, Arapça'nın özgün dil yapısı ve söz varlığına sahip bir metindir. İlgili ayeti dilbilgisel olarak incelemek ve ayrıntılı anlamını yazmak için aşağıda çeşitli unsurlara değinmekteyim:
وَمَا (wa-mā): "Ve" anlamına gelen "wa" ile "değil" anlamına gelen "mā" kelimelerinin birleşiminden oluşur. Bu bağlamda, "ve siz" ya da "ve değil" anlamına gelebilir.
أَنتُم(antum): İkinci tekil şahıs zamiri "siz" anlamına gelir.
بِمُعْجِزِينَbi-mu'jizīna): "Mu'jiz" kökünden türetilmiştir ve "aşamayanlar, başaramayanlar" anlamına gelir. Önündeki "bi-" harfi ise "ile" ya da "olarak" anlamına gelebilir.
فِي(fī): "İçinde" ya da "üzerinde" anlamına gelir.
الْأَرْضِ(al-arḍi): "Yer, dünya" anlamına gelir. "Al-" öneki belirli bir tanım ifade eder, yani "yeryüzü" ya da "dünya" olarak çevrilebilir.
وَمَا (wa-mā): Yine "ve" ile "değil" kelimelerinin birleşiminden oluşur.
لَكُم (lakum): "Sizin için" anlamına gelir.
مِّن (min): "Dan, den" anlamına gelir.
دُونِ (dūni): "Ötesinde, dışında" anlamına gelir.
اللَّهِ (Allāhi): "Allah" anlamına gelir.
مِن (min): "Dan, den" anlamına gelir.
وَلِيٍّ (walīyin): "Koruyucu, dost" anlamına gelir.
وَلَ (wa-lā): "Ve değil" anlamına gelir.
نَصِيرٍ (naṣīrin): "Yardımcı" anlamına gelir.
Bu ayetin Türkçe çevirisi genel olarak şu şekildedir:
"Ve siz, yeryüzünde (Allah'ı) âciz bırakacak değilsiniz. Allah'tan başka sizin için ne bir dost ne de bir yardımcı vardır."
Bu cümlenin anlamı, insanların Allah'ı yeryüzünde âciz bırakamayacakları, O'nun her şeye gücü yettiği ve insanların Allah'tan başka gerçek bir dost veya yardımcıya sahip olmadığıdır. Bu, Allah'ın yüce ve her şeye gücü yeten olduğu, insanların O'na muhtaç olduğu inancını yansıtmaktadır.
ŞURA 32. Ve min ayatihil cevari fil bahri kel a'lam. = AYY CRY BHR ALM = Ve en yüksek derecedeki (KAF LAM) ilim ile (ALM) deniz üzerinde (BHR, szlk syf 111) hareket eden, akan, taşınan herşey (CRY) üzerinde düşünülmesi gereken işarettir, delildir, ayettir (AYY).
Dilbilgisel olarak analiz edelim:
وَمِن (wa-min): "Ve" anlamına gelen "wa" ile "dan, den" anlamına gelen "min" kelimelerinin birleşiminden oluşur.
آيَاتِهِ (āyātihi): "Onun ayetleri" anlamına gelir. "Ayet" kelimesi burada "işaretler, deliller" anlamına gelmektedir ve "onun" (Allah'ın) ayetlerine işaret etmektedir.
الْجَوَارِ (al-jawāri): "Hareket etmek" kökünden türetilmiştir ve "gezinmek, dolaşmak" anlamına gelir.
فِي (fī): "İçinde" ya da "üzerinde" anlamına gelir.
الْبَحْرِ (al-baḥri): "Deniz" anlamına gelir.
كَالْأَعْلَامِ (ka-l-a'lāmi): "Kāf" harfi benzetme anlamına gelir. "El-A'lām" kelimesi "işaretler" anlamına gelir. Bir araya geldiğinde "işaretler gibi" anlamına gelir.
Bu ayetin Türkçe çevirisi şu şekildedir:
"O'nun ayetlerindendir denizlerde, dağlar gibi hareket eden gemiler."
Bu ayet, Allah'ın yaratılışındaki işaretlerden ve delillerden bahsetmektedir. Geminin dağlar gibi büyük olmasına rağmen denizde hareket etmesi, ilahi gücün ve düzenin bir yansıması olarak kabul edilir. Bu tür ayetler, insanlara dünyadaki olayları ve varlıkları düşünmeleri, bunların arkasındaki yaratıcının varlığını ve birliğini anlamaları için teşvik eder.
ŞURA 33. İn yeşe' yuskinir riha fe yazlelne revakide ala zahrih, inne fi zalike le ayatin li kulli sabbarin şekur. = ŞYE SKN RVH ZLL RKD ZHR AYY KLL SBR ŞKR = Yaratıcın, ilahi sistem isterse, dilerse (ŞYA) rüzgarı (RVH) sakinleştirir, sabit kılar (SKN), hareketsiz bırakmaya da (RKD) devam eder (ZLL), varlıkları yüzeyin üzerine çıkarır, dışarı çıkarır (ZHR), bu durum yaratıcının yasalarına sabırla uyan (SBR), bir iyiliğin farkına varıp, yaratıcını öven, yaratım için teşekkür eden (ŞKR) ruhlar için düşünülmesi gereken işaret, delil, ayettir (AYY).
Bu ayeti de dilbilgisel olarak analiz edip anlamını açıklayalım:
إِن (in): "Eğer" anlamına gelir.
يَشَأْ (yasha'): "Dilerse" anlamına gelir.
يُسْكِنِ (yuskini): "Durur, sakinleştirir" anlamına gelir.
الرِّيحَ (ar-rīha): "Rüzgâr" anlamına gelir.
فَيَظْلَلْنَ (fa-yaẓlalna): "Sonra dururlar" anlamına gelir.
رَوَاكِدَ (rawākida): "Sabit, hareketsiz" anlamına gelir.
عَلَى (alā): "Üzerinde" anlamına gelir.
ظَهْرِهِ (ẓahrihi): "Sırtı, yüzeyi" anlamına gelir.
إِنَّ (inna): "Gerçekten" anlamına gelir.
فِي (fī): "İçinde" anlamına gelir.
ذَلِكَ (dhālika): "Bu, şu" anlamına gelir.
لَآيَاتٍ (la-āyātin): "Kesinlikle deliller, işaretler" anlamına gelir.
لِّكُلِّ (li-kulli): "Her" anlamına gelir.
صَبَّارٍ (ṣabbārin): "Sabırlı" anlamına gelir.
شَكُورٍ (shakūrin): "Şükreden" anlamına gelir.
Bu ayetin Türkçe çevirisi şu şekildedir:
"Eğer dilerse rüzgarı durdurur, gemiler de denizin yüzeyinde hareketsiz kalır. Şüphesiz bunda, her sabırlı, çok şükreden kişi için deliller vardır."
Bu ayet, Allah'ın kudretine ve iradesine işaret etmektedir. Her şeyin O'nun kontrolünde olduğu, dilediği zaman rüzgarı durdurabileceği ve bu durumda gemilerin hareketsiz kalacağı belirtilmektedir. Bunlar, Allah'ın varlığının ve birliğinin delilleridir ve sadece sabırlı olanlar ve O'na şükredenler bu gerçeği tam olarak anlayabilirler. Bu tür ayetler, dünya ve evrendeki olaylara ve varlıklara farklı bir bakış açısı sunar ve bu olayların ve varlıkların arkasındaki yaratıcıya işaret eder.
ŞURA 34. Ev yubıkhunne bima kesebu ve ya'fu an kesir. = VBK KSB AFV KSR = Veya yarattıkları ruhları kazandıkları, topladıkları (KSB) ile yok eder (VBK) veya bir çoğunu, ekserisini (KSR) affedip, çoğaltır (AFV).
Bu ayeti de dilbilgisel olarak analiz edelim:
أَوْ (aw): "Veya" anlamına gelir.
يُوبِقْهُنَّ (yūbiq-hunna): "Yok eder, helak eder" anlamına gelir.
بِمَا (bimā): "İle" anlamındaki "bi" ile "ne, ne ki" anlamındaki "mā" kelimesinin birleşiminden oluşur. Burada "ile" anlamında kullanılmıştır.
كَسَبُوا (kasabū): "Kazandılar" anlamına gelir.
وَيَعْفُ (waya'fu): "Ve bağışlar" anlamına gelir.
عَن (‘an): "Hakkında, üzerine" anlamına gelir.
كَثِيرٍ (kathīrin): "Çok şey" anlamına gelir.
Bu ayetin Türkçe çevirisi şu şekildedir:
"Ya onları kazandıkları şeylerle helak eder ya da çok şeyi bağışlar."
Bu ifade, Allah'ın, insanların yaptığı amelleri dilediği gibi cezalandırabileceğini veya bağışlayabileceğini belirtir. İnsanların kendi kazançlarıyla (yani yaptıkları iyi ya da kötü işlerle) cezalandırılabilirler, ancak Allah'ın merhameti ve affı da çoktur. Bu, insanlara dünyadaki eylemlerinin sonuçlarının farkında olmaları ve Allah'ın merhamet ve adaletinin her zaman var olduğunu anlamaları gerektiğini hatırlatır.
ŞURA 35. Ve ya'lemellezine yucadilune fi ayatina, ma lehum min mahis. = ALM CDL AYY ma-HYS = Ve ruhlar bilsinler ki (ALM) işaretlerimiz, delillerimiz, ayetlerimiz (AYY) hakkında tartışıp, değiştiren, mücadele eden ruhlar için (CDL) ilahi sistemden kaçış yoktur, rekabet edilemez (ma-HYS).
Bu ayeti de analiz edelim:
وَيَعْلَمَ (waya'lama): "Ve bilir" anlamına gelir.
الَّذِينَ (alladhīna): "Olar ki, ki onlar" anlamına gelir.
يُجَادِلُونَ (yujādilūna): "Tartışırlar, çekişirler" anlamına gelir.
فِي (fī): "Hakkında, içinde" anlamına gelir.
آيَاتِنَا (āyātinā): "Bizim ayetlerimiz, işaretlerimiz" anlamına gelir.
مَا (mā): "Ne" anlamına gelir.
لَهُم (lahum): "Onlar için" anlamına gelir.
مِن (min): "İçin" anlamına gelir.
مَّحِيصٍ (maḥīṣin): "Kaçış, sığınak" anlamına gelir.
Bu ayetin Türkçe çevirisi şu şekildedir:
"Ve ayetlerimiz hakkında tartışanlar, onlar için bir kaçışın olmadığını bilir."
Bu ayet, Allah'ın ayetlerine, yani O'nun varlığını, birliğini ve emirlerini işaret eden delillere, işaretlere ve mucizelere karşı çıkan veya bunlar hakkında tartışan kişilerle ilgilidir. Bu kişilerin, gerçekten anlayışlı olanlar için açıkça anlaşılabilir olan bu gerçekler karşısında bir kaçış yolu veya sığınakları olmadığı belirtiliyor.
Ayet, insanlara, Allah'ın işaretlerine ve emirlerine karşı gelmenin, onları reddetmenin veya onlarla tartışmanın sonuçlarının ciddi olabileceği konusunda uyarıda bulunmaktadır. Gerçek anlayışa sahip olanlar, bu gerçeklerin kaçınılmaz olduğunu ve onlara karşı gelmenin ya da onları reddetmenin sonuçları olacağını bilirler.
ŞURA 36. Fe ma utitum min şey'in fe meta'ul hayatid dunya, ve ma ındallahi hayrun ve ebka lillezine amenu ve ala rabbihim yetevekkelun. = ATY ŞYE MTE HYY DNW AND HYR BKY EMN RABB VKL = O halde siz bedenli ruhlara her ne şey, şeyi yaratmak, icat etmek için cuzi irade (ŞYE) verildiyse (AYT) dünya (DNW) hayatı (HYY) zevki, kolaylığı, yararı, avantajı, malı, metası (MTE) içindir. Ve ne varsa İlahi sistemin nezdinde olan, yanında olan (AND) iyilik, pozitif versiyonudur, hayırlı olan versiyondur (HYR) ve sürekli üreten, bakiye veren, sonsuz kalıcı olandır (BKY) ve bunlar sistemin yasalarından, işaretlerinden emin olan ruhlar (EMN) ve tamamen ruhlarının efendisinin (RABB) yasalarını anlayıp hareket eden, bu yasaları takip eden, kendi tekamülüne vekil edinen ruhlar içindir (VKL).
Bu ayeti de dilbilgisi analizine tabi tutalım:
فَمَا (famā): "O halde ne" anlamına gelir. Burada sonuç veya sonuç çıkarımını belirtir.
أُوتِيتُم (ūtītum): "Verildiniz" anlamına gelir.
مِن (min): "İçin" anlamına gelir.
شَيْءٍ (shayin): "Bir şey" anlamına gelir.
فَمَتَاعُ (famatā'u): "O zaman, geçici kullanım, fayda" anlamına gelir.
الْحَيَاةِ (al-ḥayāti): "Hayat" anlamına gelir.
الدُّنْيَا (ad-dunyā): "Dünya" anlamına gelir.
وَمَا (wamā): "Ve ne" anlamına gelir.
عِندَ (‘inda): "Yanında, nezdinde" anlamına gelir.
اللَّهِ (allāhi): "Allah" anlamına gelir.
خَيْرٌ (khayrun): "Daha iyidir" anlamına gelir.
وَأَبْقَى (wa'abqā): "Ve daha kalıcıdır" anlamına gelir.
لِلَّذِينَ (lilladhīna): "Onlar için" anlamına gelir.
آمَنُوا (āmanū): "İnananlar" anlamına gelir.
وَعَلَى (wa'ala): "Ve üzerinde" anlamına gelir.
رَبِّهِمْ (rabbihim): "Rableri" anlamına gelir.
يَتَوَكَّلُونَ (yatwakkalūna): "Güvenirler, dayanırlar" anlamına gelir.
Bu ayetin Türkçe çevirisi şu şekildedir:
"Öyleyse size verilen herhangi bir şey, yalnızca dünya hayatının geçici yararlarıdır. Allah katında olan ise, inananlar ve Rablerine güvenenler için daha iyidir ve daha kalıcıdır."
Bu ayet, dünya hayatında elde edilen maddi şeylerin geçici olduğunu ve gerçek değerin, Allah'ın yanında olan ve inananlar için saklı olduğunu belirtir. Bu, insanlara dünya hayatının geçiciliğini ve ahiret hayatının ebedi olduğunu hatırlatır. Bu yüzden insanların, dünyevi zevkler ve maddi kazançlar peşinde koşmak yerine, Allah'a inanmayı ve O'na güvenmeyi seçmeleri teşvik edilir.
ŞURA 37. Vellezine yectenibune kebairel ismi vel fevahışe ve iza ma gadıbuhum yagfirun. = CNB KBR ESM FHŞ ma-GDB GFR = Ve eğer bedenlenmiş ruhlar kibir, büyüklenme (KBR) ve kendilerine verilmiş irade gücünü dengesiz, aşırı, muazzam, fazla, ölçüsüz, faul, kötü, yakışıksız, ahlaksız, iğrenç, yasaklanan aşırılıkları yaparak, haddi/sınırları aşarak, açgözlü, aşırı, fahiş şekilde (FHŞ) güçlerini kullanmaktan (ESM) kaçınırlarsa (CNB) o zaman ruhun negatife akışı, düşüşü, öfkesi diner (ma-GDB) ve o ruhlar affedilip korunmaya alınırlar (GFR).
Bu ayeti de dilbilgisi analizine tabi tutalım:
وَالَّذِينَ (wal-ladhīna): "Ve onlar ki" anlamına gelir.
يَجْتَنِبُونَ (yajtanibūna): "Kaçınırlar, sakınırlar" anlamına gelir.
كَبَائِرَ (kabā'ira): "Büyük günahlar" anlamına gelir.
الْإِثْمِ (al-ithmi): "Günah" anlamına gelir.
وَالْفَوَاحِشَ (wal-fawāhisha): "Ve ahlaka aykırı hareketler" anlamına gelir.
وَإِذَا (wa-idhā): "Ve eğer, ve zaman" anlamına gelir.
مَا (mā): "Ne zaman" anlamına gelir.
غَضِبُوا (ghadibu): "Öfkelenirler" anlamına gelir.
هُمْ (hum): "Onlar" anlamına gelir.
يَغْفِرُونَ (yaghfirūna): "Affederler" anlamına gelir.
Bu ayetin Türkçe çevirisi şu şekildedir:
"Ve onlar ki, büyük günahlardan ve ahlaka aykırı hareketlerden kaçınırlar, ve ne zaman öfkelenirlerse, onlar affederler."
Bu ayet, ahlaki değerlere ve erdemlere sahip olan kişileri tarif eder. Büyük günahları ve ahlaka aykırı davranışları kaçınıp, öfkelendiklerinde bile affedicilik gösteren bu kişiler, Kur'an'ın onayladığı karakter özelliklerini sergilerler. İnsanlara büyük günahları ve ahlaka aykırı hareketleri kaçınma, ve öfkelerini kontrol etme, hatta öfkeli olduklarında bile affetme erdemini sergileme çağrısında bulunur.
ŞURA 38. Vellezinestacabu li rabbihim ve ekamus salate ve emruhum şura beynehum ve mimma rezaknahum yunfikun. = CVB RABB KWM SLV EMR ŞVR BYN RZK NFK = Ve bedenli ruhlar, onlar ruhlarının efendisine, Rabblerinin (RABB) çağrısına cevap verenlerdir (CVB) ve işaretleri ve söylenenleri takip etmek, frekanslarını yükseltmek için yaptıkları çalışmaları (SLV) sürekli yaparak ayakta, kıvamda, dengede tutarlar (KWM) ve emredilen (EMR) beyanları (BYN) bir araya toplar, inceler, tartışır, öğüt verir ve bu beyanlara sürekli danışırlar (ŞVR) ve bu ruhlara ne rızık verirsek (RZK) infak ederler, ihtiyacı olanlarla paylaşırlar (NFK).
Bu ayeti dilbilgisi açısından analiz edelim:
وَالَّذِينَ (wa-alladhīna): "Ve onlar" anlamına gelir.
اسْتَجَابُوا (istajābū): "Cevap vermek" veya "yanıtlamak" anlamına gelir.
لِرَبِّهِمْ (li-rabbihim): "Rab'lerine" anlamına gelir.
وَأَقَامُوا (wa-aqāmū): "Kurmak" veya "yerine getirmek" anlamına gelir.
الصَّلَاةَ (aṣ-ṣalāh): "Namaz" anlamına gelir.
وَأَمْرُهُمْ (wa-amruhum): "Ve onların işi" anlamına gelir.
شُورَى (shūrā): "Danışma" anlamına gelir.
بَيْنَهُمْ (baynahum): "Aralarında" anlamına gelir.
وَمِمَّا (wa-mimmā): "Ve ne" anlamına gelir.
رَزَقْنَاهُمْ (razqanāhum): "Bizim onlara sağladığımız" anlamına gelir.
يُنفِقُونَ (yunfiqūn): "Harcamak" anlamına gelir.
Ayetin tam anlamı genellikle şu şekilde çevrilir: "Ve Rab'lerine cevap verenler, namazı kılanlar ve işleri aralarında danışma olanlar; ve kendilerine sağladığımız rızıktan harcama yapanlar."
Bu ayet, dindarlık, topluluk içinde danışma ve cömertlik ilkelerine uyan kişileri övüyor. Bu, Müslümanlar için ideal davranış biçimini tanımlamaktadır.
ŞURA 39. Vellezine iza esabehumul bagyuhum yentesırun. = SVB BGY NSR = Ve bu ruhların negatifte veya pozitifte olan frekans aşımları (BGY szlk syf 145) ruhun frekansını aşağı çektiği zaman (SVB), bu ruhlara savunma, koruma yardım gücü verilir (NSR).
Bu ayeti dilbilgisi açısından analiz edelim:
وَالَّذِينَ (wa-alladhīna): "Ve onlar" anlamına gelir.
إِذَا (idhā): "Eğer" veya "ne zaman" anlamına gelir.
أَصَابَهُمُ (aṣābahum): "Onlara isabet ettiğinde" anlamına gelir.
الْبَغْيُ (al-baghī): "Haksızlık", "baskı" veya "zulüm" anlamına gelir.
هُمْ (hum): "Onlar" anlamına gelir.
يَنتَصِرُونَ (yantaṣirūn): "Kendilerini savunurlar" veya "müdafaa ederler" anlamına gelir.
Ayetin tam anlamı genellikle şu şekilde çevrilir: "Ve haksızlığa uğradıklarında kendilerini savunanlar."
Bu ayet, haksızlığa uğrayan ve kendilerini savunma hakkını kullanan insanları övüyor. Kişinin adaletsizliğe karşı savunmasını ve hakkını aramasını teşvik eden bir anlam taşır.
ŞURA 40. Ve cezau seyyietin, seyyietun misluha, fe men afa ve asleha fe ecruhu alallah, innehu la yuhıbbuz zalimin. = CZY SWE SWE MSL AFV SLH ECR la-HBB ZLM = Kötülüğe hizmet eden kötü ruhun (SWE) cezası (CZY) kötülükle sınav olmaktır (SWE), o halde hangi bedenli ruhlar koşulsuz afederse (AFV) ve durumu barış ile iyilikle düzeltirse (SLH) ilahi sistem tarafından mükafatı, ödülü, yaptığının karşılığı verilir (ECR) ve ilahi sistem zelimlik yapan ruhları (ZLM) sevmez (la-HBB).
Bu ayeti dilbilgisi açısından analiz edelim:
وَجَزَاء (wajazāʾ): "Ve karşılık" anlamına gelir.
سَيِّئَةٍ (sayyiʾatin): "Kötülüğün" anlamına gelir.
سَيِّئَةٌ (sayyiʾatun): "Kötülük" anlamına gelir.
مِّثْلُهَا (mithluhā): "Onun gibi" anlamına gelir.
فَمَنْ (faman): "O halde kim" anlamına gelir.
عَفَا (ʿafā): "Affeder" anlamına gelir.
وَأَصْلَحَ (wa-aṣlaḥa): "ve düzeltirse" anlamına gelir.
فَأَجْرُهُ (faʾajruhu): "Onun ödülü" anlamına gelir.
عَلَى اللَّهِ (ʿalā Allāh): "Allah'a aittir" anlamına gelir.
إِنَّهُ (innahu): "Şüphesiz O" anlamına gelir.
لَا يُحِبُّ (lā yuḥibbu): "Sevmez" anlamına gelir.
الظَّالِمِينَ (aẓ-ẓālimīn): "Zalimleri" anlamına gelir.
Ayetin tam anlamı genellikle şu şekilde çevrilir: "Kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür. Ama kim affeder ve düzeltirse, onun mükafatı Allah'a aittir. Şüphesiz O, zalimleri sevmez."
Bu ayet, kötülüğe karşılık verme ve affetme arasında bir seçim yapmayı ifade eder. Affetme ve düzeltilme yolunu seçen kişinin ödülünün Allah'a ait olduğunu belirtir. Ayrıca, Allah'ın zalimleri sevmediğini vurgular.
ŞURA 41. Ve le men intesare ba'de zulmihi fe ulaike ma aleyhim min sebil. = NSR BAD ZLM SBL = Ve hangi bedenli ruh zulümün (ZLM) ardından (BAD) korunursa, yardım alırsa (NSR) doğru yoldadır, frekansı yükseltilmiştir (SBL).
Dilbilgisi Analizi:
"وَلَمَنِ انتَصَرَ" ifadesi, "ve kim zafer elde ederse" anlamına gelir. "لَمَنِ" ifadesi "kim" anlamını taşır. "انتَصَرَ" ise "zafer elde etmek" fiilinin 3. tekil kişi geçmiş zaman çekimidir.
"بَعْدَ ظُلْمِهِ" ifadesi "zulmünden sonra" anlamına gelir. "بَعْدَ" önlemi "sonra" anlamını taşır. "ظُلْمِهِ" ise "onun zulmünden" anlamını taşır.
"فَأُوْلَئِكَ مَا عَلَيْهِم مِّن سَبِيلٍ" ifadesi "işte onlar için onlar hakkında hiçbir yol yoktur" anlamına gelir. "فَأُوْلَئِكَ" ifadesi "işte onlar" anlamını taşır. "مَا عَلَيْهِم" ifadesi "onlar için hiçbir şey" anlamına gelir. "مِّن سَبِيلٍ" ifadesi ise "bir yol" anlamını taşır.
Ayrıntılı Anlam Analizi:
Bu ayet, bir kişinin zulmünden sonra zafer elde edenlerin durumunu ele alır. Ayet, bir kişi haksızlık veya zulüm sonucunda başkalarına zarar verirse, bu kişinin sonunda zafer elde etse bile bu zulmünün telafi edilmeyeceğini ifade eder. Zafer kazanmak, bir kişinin haksızlığı veya zulmüne mazeret getirmez. Zafer elde eden kişi, başkalarına zulmettikten sonra bunun sonuçlarından kaçınamaz.
Bu ayet adaletin ve doğruluğun vurgulandığı bir ifadedir. Zulüm ve haksızlık yapmanın sonuçlarının telafi edilmesi gerektiği ve zaferin bile bu sorumluluğu ortadan kaldırmayacağı öğütlenir.
ŞURA 42. İnnemes sebilu alellezine yazlimunen nase ve yebgune fil ardı bi gayril hakk, ulaike lehum azabun elim. = SBL ZLM NVS BGY ERD GYR HKK AZB ELM = Yeryüzünde (ERD) insan denen bedenli ruhun bedenine, tekamülüne, sınavına (NVS) o ruhun hakkı olandan (HKK) başka (kötü versiyonda olanı), gayrisi (GYR) saldırırsa (BGY) ve o ruhun hakkına zulum eden zalim ruhların hepsi (ZLM) elim, çok kötü (ELM) azaba giden (AZB) yoldadır (SBL).
Dilbilgisi Analizi:
"إِنَّمَا" ifadesi, "gerçekten de sadece" anlamına gelir.
"السَّبِيلُ" ifadesi "yol" anlamını taşır. "عَلَى" önlemi "üzerinde" veya "sorumlulukları" anlamını taşır.
"الَّذِينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ" ifadesi "insanlara zulmedenler" anlamına gelir. "الَّذِينَ" ifadesi "onlar ki" anlamını taşır. "يَظْلِمُونَ" fiili "zulmetmek" anlamına gelir. "النَّاسَ" ifadesi "insanlar" anlamını taşır.
"وَيَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ" ifadesi "ve yeryüzünde haksız yere arayışta olanlar" anlamına gelir. "وَيَبْغُونَ" fiili "aramak" veya "isteme içinde olmak" anlamını taşır. "فِي" önlemi "içinde" anlamını taşır. "الْأَرْضِ" ifadesi "yeryüzü" anlamını taşır. "بِغَيْرِ الْحَقِّ" ifadesi ise "haksız yere" anlamını taşır.
"أُوْلَئِكَ لَهُم عَذَابٌ أَلِيمٌ" ifadesi "işte onlar için acı bir azap vardır" anlamına gelir. "أُوْلَئِكَ" ifadesi "işte onlar" anlamını taşır. "لَهُم" ifadesi "onlar için" anlamını taşır. "عَذَابٌ" ifadesi "azap" anlamını taşır. "أَلِيمٌ" ise "acı verici" anlamını taşır.
Ayrıntılı Anlam Analizi:
Bu ayet, insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere arayış içinde olan kimselerin durumunu ele alır. Ayet, bu tür insanların işledikleri haksızlıkların ve zulümlerin sonucunda acı bir azapla karşılaşacaklarını ifade eder. Ayet, insanların haksızlık yapmaktan ve haksız yere kazanç elde etmekten kaçınmaları gerektiğini vurgular. Haksızlık yapmanın ve haksız yere kazanç elde etmenin sonucunda kişilerin Allah tarafından cezalandırılacağı anlatılır.
Bu ayet adaletin ve hakkaniyetin önemini vurgular ve insanların hak ve adaleti korumaları gerektiğini öğütler.
ŞURA 43. Ve le men sabere ve gafere inne zalike le min azmil umur. = SBR GFR AZM EMR =
Sabreden (SBR) ve affedilmeyi ve affedilip korunmayı talep eden, isteyen (GFR) ruhlar gerçekten emirlere (EMR) kararlılıkla, azimle uymalıdırlar, azimle kılavuzu takip etmelidirler (AZM).
Dilbilgisi Analizi:
"وَلَمَن" ifadesi, "ve kim" anlamına gelir.
"صَبَرَ" fiili "sabr etmek" veya "sabretmek" anlamına gelir. "صَبَرَ" kök fiilinden türetilmiştir.
"وَغَفَرَ" fiili "affetmek" anlamına gelir. "غَفَرَ" kök fiilinden türetilmiştir.
"إِنَّ" ifadesi "gerçekten" veya "şüphesiz" anlamını taşır.
"ذَلِكَ" ifadesi "bu" anlamını taşır.
"لَمِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ" ifadesi "işlerin kesin kararlılığında" anlamına gelir. "لَمِنْ" ifadesi "için" veya "kim" anlamını taşır. "عَزْمِ" ifadesi "kararlılık" veya "azim" anlamını taşır. "الْأُمُورِ" ifadesi ise "işler" anlamını taşır.
Ayrıntılı Anlam Analizi:
Bu ayet, sabır ve affetmenin önemine vurgu yapar. Kişi sabreder ve affederse, bu davranışın Allah'ın hoşnutluğunu kazanmada ve işlerin kesin kararlığında bir adım olacağı ifade edilir. Ayet, sabır ve affetmenin kişinin içinde bulunduğu durumu yönetmede ve olgunluk kazanmada önemli bir rol oynadığını belirtir.
Ayet, kişinin sabır ve affetme konusunda kararlı olması gerektiğini vurgular. Sabrın zorluklarla başa çıkmada ve huzurlu bir yaşam sürmede yardımcı olduğunu ifade eder. Aynı şekilde affetmenin de insan ilişkilerini düzeltmede ve içsel huzuru sağlamada önemli bir rolü olduğuna dikkat çeker.
Sonuç olarak, bu ayet sabır ve affetmenin değerini vurgularken, kişinin içsel güç ve kararlılığıyla olgunluk kazanabileceği bir yol sunar.
ŞURA 44. Ve men yudlilillahu fe ma lehu min veliyin min ba'dih, ve terez zalimine lemma reevul azabe yekulune hel ila mereddin min sebil. = DLL ma-VLY BAD RAY ZLM RAY AZB QWL RDD SBL = Ve bunun ardından (BAD) hangi kafası karışmış, dengeyi sağlayamamış ve pozitife hizmetten saparak delalete düşmüş bedenli ruh varsa (DLL) ilahi sistemin gözetiminden ve korumasından çıkarılır (ma-VLY) ve bak (RAY) zalimlik yapan ruhlara (ZLM) sözü edilen (QWL) azabı (AZB) gördüklerinde (RAY) geri dönebilecekleri (RDD) yol (SBL) var mı?
Dilbilgisi Analizi:
"وَمَن" ifadesi, "ve kim" anlamına gelir.
"يُضْلِلِ" fiili, "düşürmek" veya "sapıklığa sevk etmek" anlamını taşır. "ضَلَّ" kök fiilinden türetilmiştir.
"اللَّهُ" ifadesi "Allah" anlamını taşır.
"فَمَا لَهُ" ifadesi "öyleyse onun için" anlamına gelir.
"مِن وَلِيٍّ مِّن بَعْدِهِ" ifadesi "ondan sonra bir dostu yoktur" anlamını taşır. "وَلِيٍّ" ifadesi "dost" veya "yardımcı" anlamına gelir. "بَعْدِهِ" ifadesi "sonra" veya "ardından" anlamını taşır.
"وَتَرَى الظَّالِمِينَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ يَقُولُونَ هَلْ إِلَى مَرَدٍّ مِّن سَبِيلٍ" ifadesi "ve zalimleri, azabı gördüklerinde, 'Şimdi geri dönüş yolu var mı?' derken görürsün" anlamına gelir.
"وَتَرَى" ifadesi "ve görürsün" anlamını taşır.
"الظَّالِمِينَ" ifadesi "zalimler" anlamını taşır.
"لَمَّا رَأَوُا" ifadesi "gördüklerinde" anlamını taşır.
"الْعَذَابَ" ifadesi "azap" anlamını taşır.
"يَقُولُونَ" ifadesi "derken" anlamını taşır.
"هَلْ إِلَى مَرَدٍّ مِّن سَبِيلٍ" ifadesi "geri dönüş yolu var mı?" anlamını taşır.
Ayrıntılı Anlam Analizi:
Bu ayet, Allah'ın doğru yoldan saptırdığı kimsenin, artık ondan sonra bir geri dönüş yolu ve dostu olmayacağını ifade eder. Ayet, zalimlerin azabı gördüklerinde, geri dönüş yolunun olup olmadığını sorguladıklarını ve yardım aradıklarını anlatır.
Ayrıca ayet, insanların Allah'ın hidayetinden sapması sonucunda yaşayabilecekleri sonucu vurgular. Sapıklığa düşenlerin, Allah'ın doğru yoldan uzaklaştırdığı kimselerin artık kendi yararlarına dönüş yapacak bir yolun olmadığını anlamaları gerektiğine işaret eder.
Bu ayet, insanlara doğru yolda olmanın ve sapıklıktan kaçınmanın önemini vurgularken, sapıklık içinde olanların geri dönüş yolunun olmadığını anlamaları gerektiğini ifade eder.
ŞURA 45. Ve terahum yu'redune aleyha haşiineminez zulli yenzurune min tarfin hafiy, ve kalellezine amenu innel hasirinellezine hasiru enfusehum ve ehlihim yevmel kıyameh, e la innez zalimine fi azabin mukim. = RAY ARD HŞA ZLL NZR TRF HFY QWL EMN HSR HSR NFS EHL KVM YVM ZLM AZB KVM = Ve O ruhlar, frekanslarının alçaltılmış olduğunu (ZLL) görürler (RAY) itaatkar ve sessizce, huşu içinde (HŞA) sınırdan, konuldukları negatif taraftan (TRF) gizli gizli (HFY) geri çevirdikleri pozitifte teklif edileni (ARD) görürler (RAY), emin olarak pozitife hizmet etmiş olan ruhlar (EMN) derler ki (QWL) şüpkesiz aldatılarak DNA eksiltilmesine uğrayan hasarlı ruhlar (HSR) kıyam, ayırma, hasarlı olan ve hasarsız DNA lı ruhların ayırım (QWL) gününde (YVM) soylarının, ailelerininkilerin DNA larını (EHL) ve kendi ruhlarının DNA larını sonsuza kadar yaşatma durumuna hasar vermişlerdir (HSR), işte zalim ruhlar (ZLM) dengeli dekaktivasyon ve sürekli (KWM) azabın içinde girerler (AZB).
Dilbilgisi Analizi:
"وَتَرَاهُمْ" ifadesi "ve onları görürsün" anlamını taşır.
"يُعْرَضُونَ" fiili, "sunmak" veya "sergilemek" anlamına gelir.
"عَلَيْهَا" ifadesi "üzerine" anlamını taşır.
"خَاشِعِينَ" fiilin masdarı olan "خَشوع" kelimesinden türetilmiştir ve "boyun eğmiş" veya "alçakgönüllü" anlamına gelir.
"مِنَ الذُّلِّ" ifadesi "alçakgönüllülükten" anlamını taşır.
"يَنظُرُونَ" fiili, "bakmak" veya "görmek" anlamına gelir.
"مِن طَرْفٍ خَفِيٍّ" ifadesi "gizli bir yandan" veya "örtülü bir şekilde" anlamını taşır.
"وَقَالَ الَّذِينَ آمَنُوا" ifadesi "ve inananlar dedi ki" anlamını taşır.
"إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ" ifadesi "muhakkak ki kaybedenler, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini zarara uğratanlardır" anlamını taşır.
"أَلَا إِنَّ الظَّالِمِينَ فِي عَذَابٍ مُّقِيمٍ" ifadesi "işte zalimler gerçekten sürekli bir azap içindedirler" anlamını taşır.
Ayrıntılı Anlam Analizi:
Bu ayet, insanların dünya hayatındaki davranışlarının ahiret hayatındaki sonuçlarını betimler. Ayette, kaybedenlerin ve zalimlerin kıyamet gününde alçakgönüllü bir şekilde ve gizlice boyun eğerek azaba götürüldüğü anlatılır. İnananlar ise bu durumu fark ederek, ahirette kendilerini ve ailelerini zarara uğratanların gerçekten kaybedenler olduğunu ifade ederler. Ayet aynı zamanda zalimlerin sürekli bir azap içinde olduklarını ve bu azabın devam ettiğini vurgular.
Bu ayet, insanlara dünya hayatında yapacakları tercihlerin ahiret hayatlarına nasıl yansıyabileceği konusunda bir uyarı ve öğüt niteliği taşır. İyilik ve doğruluk yolunda olanların ahirette kazançlı çıkacağı, kötülük ve haksızlık yapanların ise kaybedenler arasında olacağı vurgulanmaktadır.
ŞURA 46. Ve ma kane lehum min evliyae yensurunehum min dunillah. Ve men yudlilillahu fe ma lehu min sebil. = ma-KWN VLY NSR DWN DLL ma-SBL = Bedenlendirilmiş ruhlar için ilahi sistemin yarattıklarından, kullarından, hizmetlilerinden (DWN) kendilerine yardım edecek (NSR) hiçbir gözetleyicileri, koruyucuları (VLY) hiç olmadı (ma-KWN) ve hangi ruh ilahi sistemden başka, harhangi bir yaratılmıştan bu yardımı alırsa pozitif yükseliş yolundan sapar, yanlış yöne, delalete düşer (DLL) ve bu ruh için artık sonsuz yaşam sistemine giriş yolu yoktur (ma-SBL).
Dilgibisi Analizi:
"وَمَا" ifadesi "ve ma" şeklinde okunur ve olumsuzluk anlamı taşır.
"كَانَ" fiili, üçüncü tekil kişi geçmiş zaman şeklidir ve "olmak" anlamına gelir.
"لَهُم" ifadesi "lahum" şeklinde okunur ve "onlar için" anlamına gelir.
"مِّنْ" ifadesi "min" şeklinde okunur ve "dan, den" anlamına gelir.
"أَوْلِيَاء" kelimesi "auliya" şeklinde okunur ve "veliler, yardımcılar" anlamına gelir.
"يَنصُرُونَهُم" ifadesi "yansurunahu" şeklinde okunur ve "onlara yardım ederler" anlamına gelir.
"مِّن" ifadesi tekrar "min" şeklinde okunur ve "dan, den" anlamına gelir.
"دُونِ" ifadesi "duuni" şeklinde okunur ve "Allah dışında" anlamına gelir.
"اللَّهِ" ifadesi "Allahi" şeklinde okunur ve "Allah" anlamına gelir.
"وَمَن" ifadesi "ve man" şeklinde okunur ve "ve kim" anlamına gelir.
"يُضْلِلِ" fiili "yudlili" şeklinde okunur ve "sapıtır" anlamına gelir.
"فَمَا" ifadesi "fama" şeklinde okunur ve "o zaman ne" anlamına gelir.
"لَهُ" ifadesi "lahu" şeklinde okunur ve "onun için" anlamına gelir.
"مِن" ifadesi yine "min" şeklinde okunur ve "dan, den" anlamına gelir.
"سَبِيلٍ" kelimesi "sebilin" şeklinde okunur ve "yol" anlamına gelir.
Bu ayet, insanların Allah dışında başka hiçbir varlığın gerçek yardımcı veya koruyucu olamayacağını vurgulamaktadır. Ayet, Allah'a olan bağlılığın ve güvenin önemini anlatmaktadır.
Ayrıntılı anlam açıklaması:
Bu ayet, Allah'a ibadet etmekten başka kimseye yaranamayacaklarını ve Allah'ın izni olmadan kimseyi savunucu ve yardımcı yapamayacaklarını ifade eder. Ayet, insanların Allah dışında hiçbir varlığın onlara gerçek yardımcı olamayacağını ve kimseyi Allah'ın izni olmadan sapıtamayacaklarını vurgular.
Ayrıca, bu ayet insanlara yalnızca Allah'a güvenmeleri gerektiğini hatırlatır. İnsanlar Allah'ın izni ve rızası olmadan herhangi bir yardımcıya veya kurtarıcıya güvenmemelidirler. Bu ayet, insanları şirkten (Allah'a ortak koşmaktan) kaçınmaya ve yalnızca Allah'a yönelmeye teşvik eder.
ŞURA 47. İstecibu li rabbikum min kabli en ye'tiye yevmun la meredde lehu minallah, ma lekum min melcein yevme izin ve ma lekum min nekir. = CVB RABB KBL ATY YVM la-RDD ma-LCE NKR = İlahi sistem tarafından ruhunun red yememesi için (la-RDD) o gün (YVM) getirilmeden önce (ATY) kabule geç (KBL) ruhunun yaratıcısına, efendisine, rabbine (RABB) cevap ver (CVB), inkar eden ruhlar için (NKR) sığınma, geri çekilme, korunma, kaçma, barınma, gizlenme, yardım isteme, savunma yoktur, olamaz (ma-LCE).
Ayetin dilbilgisi analizi:
Arapça Metin: "اسْتَجِيبُوا لِرَبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ مَا لَكُم مِّن مَّلْجَأٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُم مِّن نَّكِيرٍ"
"اسْتَجِيبُوا" ifadesi "istacibuu" şeklinde okunur ve "cevap verin" anlamına gelir.
"لِرَبِّكُم" ifadesi "li rabbikum" şeklinde okunur ve "Rabbinize" anlamına gelir.
"مِّن" ifadesi yine "min" şeklinde okunur ve "önce" anlamına gelir.
"قَبْلِ" ifadesi "gabli" şeklinde okunur ve "önce" anlamına gelir.
"أَن" ifadesi "an" şeklinde okunur ve "ki" anlamına gelir.
"يَأْتِيَ" fiili "ya'tiya" şeklinde okunur ve "geldiği zaman" anlamına gelir.
"يَوْمٌ" kelimesi "yawmun" şeklinde okunur ve "bir gün" anlamına gelir.
"لَّا" ifadesi "la" şeklinde okunur ve olumsuzluk anlamı taşır.
"مَرَدَّ" fiili "maradda" şeklinde okunur ve "kaçış yolu" anlamına gelir.
"لَهُ" ifadesi "lahu" şeklinde okunur ve "onun için" anlamına gelir.
"مِنَ" ifadesi yine "mina" şeklinde okunur ve "dan, den" anlamına gelir.
"اللَّهِ" ifadesi "Allahi" şeklinde okunur ve "Allah" anlamına gelir.
"مَا" ifadesi "ma" şeklinde okunur ve "ne" anlamına gelir.
"لَكُم" ifadesi "lakum" şeklinde okunur ve "sizin için" anlamına gelir.
"مِّن" ifadesi yine "min" şeklinde okunur ve "dan, den" anlamına gelir.
"مَّلْجَأٍ" kelimesi "malca'in" şeklinde okunur ve "sığınak, kaçış yeri" anlamına gelir.
"يَوْمَئِذٍ" ifadesi "yawma'izhin" şeklinde okunur ve "o gün" anlamına gelir.
"وَمَا" ifadesi "ve ma" şeklinde okunur ve "ve ne" anlamına gelir.
"لَكُم" ifadesi "lakum" şeklinde okunur ve "sizin için" anlamına gelir.
"مِّن" ifadesi yine "min" şeklinde okunur ve "dan, den" anlamına gelir.
"نَّكِيرٍ" kelimesi "nekirin" şeklinde okunur ve "inkar" anlamına gelir.
Bu ayet, insanlara Rablerine önce cevap vermelerini ve Rabbinin cezasından kaçış yolu olmayan bir gün gelmeden önce tövbe etmeleri gerektiğini hatırlatmaktadır. Ayet, insanların Allah'a yönelmeleri ve günahlarından dönmeleri gerektiğini vurgulamaktadır.
ŞURA 48. Fe in a'redu fe ma erselnake aleyhim hafiza, in aleyke illel belagu, ve inna iza ezaknal insane minna rahmeten feriha biha, ve in tusibhum seyyietun bi ma kaddemet eydihim fe innel insane kefur. = ARD ma-RSL HFZ BLG ZVK ENS RHM FRH SVB SWE ma-KDM YDY ENS KFR = Eğer ardlarını, arkalarını dönerlerse, önemsemezlerse (ARD) o ruhları korumak (HFZ) mesajcı ruhun, resulun görevi değildir (ma-RSL), o illa ruhların olgunlaşmasını ister (BLG) ve insana (ENS) zevk tattırdığımız zaman (ZVK) rahmetimiz, korumamız ile (RHM) ferahlar (FRH), ve eğer ruh kendi elleri ile yaptıklarında (YDY) ileri gittiğinde, dengeyi, kademelendirmeyi bozduğu zaman (ma-KDM / szlk syf 776) iyiliği (SVB) kötülüğe çevirir (SWE), şüphesiz bedenlenmiş ruh, insan gerçeği gizler, örter, rededer, inanmaz (KFR).
Dilbilgisel anlamda, bu ayeti ele alacak olursak:
"فَإِنْ أَعْرَضُوا" ("Eğer onlar yüz çevirirlerse"): Burada فَ "o zaman" veya "böylece" anlamında bir bağlaç, إِنْ koşul anlamında bir edat ve أَعْرَضُوا da "yüz çevirdiler" anlamında bir fiildir.
"فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا" ("Biz seni onların üzerine bir koruyucu olarak göndermedik"): Burada فَ "o zaman" veya "böylece" anlamında bir bağlaç, مَا "ne...ne de" anlamında bir olumsuzluk edatı, أَرْسَلْنَاكَ "seni gönderdik" anlamında bir fiil, عَلَيْهِمْ "onların üzerine" anlamında bir zarf ve حَفِيظًا "koruyucu" anlamında bir sıfat.
"إِنْ عَلَيْكَ إِلَّا الْبَلَاغُ" ("Senin görevin sadece tebliğ etmektir"): Burada إِنْ koşul anlamında bir edat, عَلَيْكَ "senin üzerine" anlamında bir zarf, إِلَّا "ancak, sadece" anlamında bir edat ve الْبَلَاغُ "tebliğ" anlamında bir isim.
"وَإِنَّا إِذَا أَذَقْنَا الْإِنسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَا" ("Gerçekten, biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımızda onunla sevinir"): Burada وَ "ve" anlamında bir bağlaç, إِنَّا "biz" anlamında bir zamir, إِذَا "eğer, -dığında" anlamında bir zarf, أَذَقْنَا "tattırdık" anlamında bir fiil, الْإِنسَانَ "insan" anlamında bir isim, مِنَّا "bizden, tarafımızdan" anlamında bir edat, رَحْمَةً "rahmet" anlamında bir isim ve فَرِحَ بِهَا "onunla sevinir" anlamında bir fiil bulunmaktadır.
"وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ" ("Eğer kendi ellerinin önceden yaptığı kötülükler sebebiyle bir kötülük isabet ederse"): Burada وَ "ve" anlamında bir bağlaç, إِن "eğer" anlamında bir edat, تُصِبْهُمْ "onlara isabet eder" anlamında bir fiil, سَيِّئَةٌ "kötülük" anlamında bir isim, بِمَا "ile, -dığı için" anlamında bir edat, قَدَّمَتْ "önceden yaptı" anlamında bir fiil ve أَيْدِيهِمْ "elleri" anlamında bir isim bulunmaktadır.
"فَإِنَّ الْإِنسَانَ كَفُورٌ" ("şüphesiz insan çok nankördür"): Burada فَ "o zaman" veya "böylece" anlamında bir bağlaç, إِنَّ "şüphesiz" anlamında bir edat, الْإِنسَانَ "insan" anlamında bir isim ve كَفُورٌ "çok nankör" anlamında bir sıfat bulunmaktadır.
Bu ayet genel anlamıyla insanın hayatta karşılaştığı durumlara ve onların sonuçlarına karşı tutumunu ve Allah'ın insanlar üzerindeki koruyucu ve denetleyici olmadığını, sadece tebliğ edici olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca ayet, insanın rahmete sevinip, kendi yaptığı kötülüklere isyan ederek nankörlük gösterdiğini belirtir. Bu, insana özgü bir davranış modeli ve tutum olarak tanımlanmaktadır.
ŞURA 49. Lillahi mulkus semavati vel ard, yahluku ma yeşau, yehebu li men yeşau inasen ve yehebu li men yeşauz zukur. = MLK SMW ERD HLK ŞYE VHB ŞYE ENS VHB ŞYE ZKR = Yeryüzüne (ERD) semalara (SMW) ilahi sistem hükmeder, kontrol eder, otoritesine dahil edendir (MLK) ve yaratımı (HLK) ruhlara irade, maddeleştirme, yaratma gücü verir (ŞYE), hibe eder, sunar, armağan olarak karşılıksız verir ( VHB) bazı ruhlara doğurganlık (ENS) ile yaratma iradesi, gücü verir (ŞYE) hibe eder, sunar, armağan olarak karşılıksız verir ( VHB) zikir ile ruha övünülecek gücünü hatırlama (ZKR) iradesi verir (ŞYE).
Dilbilgisel anlamda, bu ayeti ele alacak olursak:
"لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ" ("Allah'ın göklerin ve yerin mülkü vardır"): Burada لِ "için, -e ait" anlamında bir harf, اللَّهِ "Allah" anlamında bir isim, مُلْكُ "mülk, egemenlik" anlamında bir isim, السَّمَاوَاتِ "gökler" anlamında bir isim ve وَالْأَرْضِ "ve yer" anlamında bir bağlaç ve isim bulunmaktadır.
"يَخْلُقُ مَا يَشَاء" ("Dilediğini yaratır"): Burada يَخْلُقُ "yaratır" anlamında bir fiil, مَا "ne, neyi" anlamında bir mausul zamiri ve يَشَاء "diler" anlamında bir fiil bulunmaktadır.
"يَهَبُ لِمَنْ يَشَاء إِنَاثًا" ("Dilediğine kız çocukları verir"): Burada يَهَبُ "verir" anlamında bir fiil, لِمَنْ "kime, -e" anlamında bir edat ve zamir, يَشَاء "diler" anlamında bir fiil ve إِنَاثًا "kız çocuklar" anlamında bir isim bulunmaktadır.
"وَيَهَبُ لِمَن يَشَاء الذُّكُورَ" ("ve dilediğine erkek çocuklar verir"): Burada وَ "ve" anlamında bir bağlaç, يَهَبُ "verir" anlamında bir fiil, لِمَن "kime, -e" anlamında bir edat ve zamir, يَشَاء "diler" anlamında bir fiil ve الذُّكُورَ "erkek çocuklar" anlamında bir isim bulunmaktadır.
Bu ayetin genel anlamı, her şeyin mülkiyetinin Allah'a ait olduğunu ve O'nun iradesine göre yaratma gücü olduğunu ifade etmektedir. Allah'ın dilediği kimseye kız veya erkek çocuk verebileceği belirtilir. Bu, doğumun ve cinsiyetin belirlenmesinin sadece Allah'ın iradesine bağlı olduğunu vurgular.
ŞURA 50. Ev yuzevvicuhum zukranen ve inasa, ve yec'alu men yeşau akima, innehu alimun kadir. = ZVC ZKR ENS CAL ŞYE AKM ALM KDR = Kadın bedenli ruhlarla (ENS) erkek bedenli ruhları (ZKR) eşleştirir (ZVC), irade ettiği ruhların (ŞYE) üremesini durdurur, kısırlaştırır (AKM), şüphesiz O, ruhunun yaratıcısı kadere göre ölçülendirmeyi (KDR) bilendir (ALM).
Dilbilgisel anlamda, bu ayeti ele alacak olursak:
"أَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَانًا وَإِنَاثًا" ("Ya da erkek ve kız çocukları birlikte verir"): Burada أَوْ "veya" anlamında bir bağlaç, يُزَوِّجُهُمْ "onları birleştirir, evlendirir" anlamında bir fiil, ذُكْرَانًا "erkek çocuklar" anlamında bir isim ve وَإِنَاثًا "ve kız çocuklar" anlamında bir bağlaç ve isim bulunmaktadır.
"وَيَجْعَلُ مَن يَشَاء عَقِيمًا" ("Dilediğini kısır kılar"): Burada وَ "ve" anlamında bir bağlaç, يَجْعَلُ "yapar, kılar" anlamında bir fiil, مَن "kim, -i" anlamında bir mausul zamiri, يَشَاء "diler" anlamında bir fiil ve عَقِيمًا "kısır" anlamında bir sıfat bulunmaktadır.
"إِنَّهُ عَلِيمٌ قَدِيرٌ" ("Şüphesiz O, bilendir, güç yetirendir"): Burada إِنَّهُ "şüphesiz O" anlamında bir edat ve zamir, عَلِيمٌ "bilen, bilgili" anlamında bir sıfat ve قَدِيرٌ "güç yetiren, kadir" anlamında bir sıfat bulunmaktadır.
Bu ayetin genel anlamı, Allah'ın dilediğine hem erkek hem de kız çocuklar verebileceğini, dilediğini kısır yapabileceğini ifade eder. Ayrıca Allah'ın her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten olduğunu vurgular. Bu, doğumun ve doğurganlığın kontrolünün tamamen Allah'ın iradesine bağlı olduğunu belirtir.
ŞURA 51. Ve ma kane li beşerin en yukellimehullahu illa vahyen ev min verai hıcabin ev yursile resulen fe yuhıye bi iznihi ma yeşau, innehu aliyyun hakim. = ma-KWN BŞR KLM VHY VRY HCB RSL RSL VHY EZN ŞYE ALV HKM = İlahi sistem beşerlere, başarılı olması beklenen bedenli ruhlara (BŞR) mesajcı ruhlar ile işaretler gönderme metodolojisi (VHY) veya başka bir şeymiş gibi davranan, bir şeyin arka yüzünü kullanarak varyasyon üreterek (Musa peygambere (VRY) gizlenme metodolojisi (HCB) veya iradesi ile (ŞYE) özel bir dinleme frekans izni verdiği (EZN) mesajcı ruhları kullarak (RSL) mesaj gönderme metodolojisi (RSL) dışında hiç yüzyüze gelip konuşmadı (ma-KLM), Ruhunun yaratıcısı, O şüphesiz yüksek mertebedeki bilginin tek sahibidir, Aliydir (ALV), sisteme tek hakim olan tek yetki sahibidir, Hakimdir (HKM).
Yapay Zekanın Türkçe Meali:
"Allah'ın bir beşeri doğrudan konuşması olmaz; ya vahiy yoluyla, ya da bir perde arkasından konuşur ya da bir elçi gönderip izniyle dilediğini vahyeder. Şüphesiz O, yüce hikmet sahibidir."
Dilbilimsel Analiz:
وَمَا كَانَ (Ve ma kâna): "Ve" bağlaç olarak çevrilebilir ve "ma" olumsuzluk anlamına gelir. "Kâna" ise "olmak" fiilinin geçmiş zamanıdır. Bu ifade, bir durumun ya da olayın olmadığını vurgular.
لِبَشَرٍ (li-başarin): "Başar" insan ya da beşer anlamına gelirken "li-" takısı ise "için" anlamında bir edattır. Bu ifade "bir beşer için" anlamına gelir.
أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ (en yukallimahu Allâh): "Yukallimu" kökünden türetilmiş bir fiildir ve "konuşmak" anlamına gelir. "hu" zamiri "onu" anlamına gelir ve burada "beşer"i referans alır. "Allâh" ise Allah'ı ifade eder. Bu ifade, "Allah'ın onu konuşması" şeklinde çevrilebilir.
ِلَّا وَحْيًا (illâ vahyâ): "İlla" hariç anlamına gelirken "vahyâ" ise vahiy, ilahi bir mesaj anlamına gelir. Bu ifade, "vahiy olmadan" ya da "vahiy dışında" anlamına gelir.
أَوْ مِن وَرَاء حِجَابٍ (aw min warâ'i hijâbin): "Aw" ya da demektir. "Min" edatı "den" ya da "dan" anlamına gelir. "Warâ'" arkasında demektir ve "hijâb" perde anlamına gelir. Bu ifade "ya da bir perde arkasından" şeklinde çevrilebilir.
أَوْ يُرْسِلَ رَسُولً(aw yursila rasûlâ): "Yursilu" kökünden türetilmiş bir fiil olup "göndermek" anlamına gelir. "Rasûl" ise elçi ya da peygamber anlamına gelir. Bu ifade "ya da bir elçi göndererek" anlamına gelir.
فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاء (feyuhi bi-iznihî mâ yeşâ): "Yuhî" kökünden türetilmiş bir fiil olup "vahyetmek" anlamına gelir. "Bi-iznihî" ifadesi "izin ile" ya da "izniyle" demektir. "Mâ" ne demektir ve "yeşâ" dilediğini anlamına gelir. Bu ifade "izniyle dilediğini vahyeder" şeklinde çevrilebilir.
إِنَّهُ عَلِيٌّ حَك (innehu aliyyun hakîm): "İnne" şüphesiz, gerçekten demektir. "
ŞURA 52. Ve kezalike evhayna ileyke ruhan min emrina, ma kunte tedri mel kitabu ve lel imanu ve lakin cealnahu nuren nehdi bihi men neşau min ibadina, ve inneke le tehdi ila sıratın mustekim = VHY RVH EMR ma-KWN DRY KTB la-EMN CAL NVR HDY ŞYE ABD HDY SRT QWM = Böylece görevli ruha (RVH) mesajlarımızı iletme, vahiy (VHY) emir verdik (EMR), daha önce kitabı (KTB) bilmiyordunuz (ma-KTB) ve emin değildiniz (la-EMN), velakin biz kitaplarımızdaki mesajlarımızı siz ruhlarımıza kılavuz etmesi (HDY) için ışık (NVR) yaptık (CAL), kılavuzu takip edip iyiliğe hizmet eden bedenli ruhlara (ABD) bu şekilde cuzi irade gücü verilir (ŞYE) ve şüphesiz bu ruhları dünya deneyimlerinde ve sonrasında düz, dengeli, yeterince geniş ve zorlanmadan geçilebilen bir yolda (SRT) ayakta tutar, olgunluk kıvamına iletir (QWM).
Yapay Zekanın Türkçe Meali:
"Ve böylece Biz, sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen kitabı da, imanı da bilmezdin, fakat onu bir nur kıldık; onunla dilediğimiz kullarımıza yolu gösteriyoruz. Ve gerçekten sen, dosdoğru bir yola iletiyorsun."
Dilbilimsel Analiz:
وَكَذَلِكَ (ve kezâlike): "Ve" bağlaç olarak çevrilebilir ve "kezâlike" "böylece" anlamına gelir.
أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ (awhaynâ ileyke): "Awhaynâ" "vahyetmek" kökünden gelir ve "biz vahyettik" anlamına gelir. "Ileyke" ise "sana" anlamına gelir.
رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا (rûhan min amrinâ): "Rûh" "ruh" anlamına gelirken "min" "den" ya da "dan" anlamına gelir. "Amrinâ" ise "emrimiz" anlamına gelir. Bu ifade, "emrimizden bir ruh" olarak çevrilebilir.
مَا كُنتَ تَدْرِي (mâ kunte tadri): "Mâ" olumsuzluk anlamında kullanılır. "Kunte" ise "sen olmadın" anlamına gelir ve "tadri" "bilmek" kökünden gelir, "bilmezdin" anlamına gelir.
مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ (mâ al-kitâbu walâ al-îmânu): "Mâ" olumsuzluk anlamında kullanılır. "Al-kitâb" "kitap" anlamına gelirken "walâ" "ne de" anlamına gelir ve "al-îmân" "iman" anlamına gelir.
وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا (walâkin ja'alnâhu nûran): "Walâkin" "fakat" anlamına gelir. "Ja'alnâhu" ise "onu kılmak" anlamına gelir. "Nûr" ise "ışık" ya da "nur" anlamına gelir.
نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا (nahdî bihi man nashâ'u min 'ibâdinâ): "Nahdî" "yönlendirmek" kökünden gelir ve "yönlendiririz" anlamına gelir. "Bihi" "onunla" demektir. "Man" "kim" anlamına gelirken "nashâ'u" "biz dilersek" anlamına gelir.
ŞURA 53. Sıratıllahillezi lehu ma fis semavati ve ma fil ard, e la ilallahi tesirul umur. = SRT ma-SMW ma-ERD SYR EMR = Ne semalarda (ma-SMW) ve ne de aşağıda, yeryüzünde hiçbir yaratılmış varlık yoktur ki (ma-ERD) düz, dengeli, yeterince geniş ve zorlanmadan geçilebilen bir yola (SRT) ilahi sistemin emrine dönmek için (EMR) yönelmesin, seyir etmesin (SYR).
Ayetin Orjinali:
صِرَاطِ اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ أَلَا إِلَى اللَّهِ تَصِيرُ الأمُورُ
Yapay Zeka tarafından yapılmış Türkçe Meali:
"Allah'ın yolu (sıratı)dır ki, göklerdeki de, yerdeki de O'na aittir. Bilin ki, işlerin sonu ancak Allah'a dönmektir."
Dilbilimsel Analiz:
صِرَاطِ اللَّه (sıratillâh): "Sırat" kelimesi "yol" ya da "doğru yol" anlamına gelirken "Allâh" Allah'ı ifade eder. Bu ifade "Allah'ın yolu" anlamına gelir.
الَّذِي (alladhî): "O ki" ya da "ki" anlamına gelen bir bağlaçtır.
لَهُ (lahu): "Onun için" ya da sadece "onun" anlamına gelir.
مَا فِي السَّمَاوَاتِ (mâ fî's-samâwâti): "Mâ" ne demektir. "Fî" içinde anlamına gelirken "as-samâwât" "gökler" demektir. Bu ifade "göklerde olan ne varsa" şeklinde çevrilebilir.
وَمَا فِي الْأَرْضِ (wamâ fî'l-ardi): "Wa" "ve" anlamına gelir. "Mâ" ne demektir. "Fî" içinde anlamına gelirken "al-ard" "yer" demektir. Bu ifade "ve yerde olan ne varsa" şeklinde çevrilebilir.
أَلَا (alâ): "Bilin ki" ya da "elbette ki" anlamına gelir ve bir vurgu ya da tekit ifade eder.
إِلَى اللَّهِ (ilâllâh): "İlâ" "ye doğru" ya da "a doğru" anlamına gelir. "Allâh" Allah'ı ifade eder. Bu ifade "Allah'a doğru" ya da "Allah'a" şeklinde çevrilebilir.
تَصِيرُ الأمُورُ (taşîru'l-umûru): "Taşîru" "dönmek" kökünden türetilmiş bir fiildir ve "döner" anlamına gelir. "Al-umûru" ise "işler" ya da "meseleler" anlamına gelir. Bu ifade "işler döner" ya da "işlerin sonu döner" şeklinde çevrilebilir.
Özetle, bu ayet, tüm varlıkların ve işlerin sonunda Allah'a döndüğünü ve her şeyin O'na ait olduğunu vurgular.
Yorumlar
Yorum Gönder